LUHAN ~3~

65 5 4
                                    


Bugün attığım diğer bölümü atlamayın:) aslında bugün attığım iki bölümü bir bölüm olarak yazmıştım ama ayırdım sonradan. İyi okumalarr...

Beş dakika beş saat geçmişti. En sonunda müdürlük denen yere varmıştık. Müdürlük konusunda beklentim, kocaman ve önemli bir yer olmasıydı. Bu kadar ulaşılmaz bir yere koymuşlardı sonuçta. Ama burası küçük ve dışarıdan bakıldığında oldukça önemsiz bir yere benziyordu. Böyle bir yeri buraya koymalarına gerek yokmuş. Nereye koysalar görünmezdi zaten.

İçeriye girdiğimiz de müdürlükte olması gereken diğer kişilerin çoktan orada olduğunu farkettim. Fakat onlar bizden biraz daha farklılardı. Yanlarında bizim gibi polis yerine eşyaları vardı ve ellerinde kelepçeler yoktu. Uçak hödüğüyle göz göze geldiğimizde bana ellerini kaldırıp kelepçesiz olduğunu göstermeye çalışmıştı. Bir yandan da sırıtıyordu. Ben de son derece medeni bir hareketle cevap verdim. Ona dil çıkardım.

Müdüriyetteki şahsın konuşmasıyla ona doğru döndüm.

- Herkes, burada değil mi? Sayalım bakalım bir, iki, üç,...,on ve on bir. On kişi olmanız gerekmiyor muydu? Neden on kişisiniz?

- Nerden bilelim biz, bu kadar insanı siz getirttiniz. Onu da siz bilin bir zahmet.

Baek'in dedikleriyle on bir kişi gülmeye başlamıştık. Müdür ise Baek'i sallamamış ve soru sormaya devam etmişti.

- Kim şuan fazlalık?

- Bir insana fazlalık dediğinize inanamıyorum. O da can, o da kan. Onun da annesi, babası var. Fazlalık da ne demek?

- O on kişinin arasında olmayan kim, bize söyleyebilir mi? Burada işimizi yapmaya çalışıyoruz, biraz yardımcı olalım lütfen. Zaman kaybetmeyelim.

- O da zaten burada bulunmak için can atıyordur. İşi gücü yok; sizin iş yapmanızı engellemek ve zaman kaybetmenizi sağlamak için Kore'den Amerika'ya giden uçağa binmiş. Böyle alçaklığı sadece düşman şirket yapar. Müdür bey; size üzülerek ve biraz da korkarak söylüyorum ki, aramızda bir casus var. Ama merak etmeyin, ben bir dedektifim ve hemen bulacağım.

Baek müdürle biraz eğlenirken, biz de gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Müdür ise Baek'e inanmış; soğuk soğuk terler akıtmaya başlamıştı.

- Ö-öyle mi, size ne kadar teşekkür etsem az. Lütfen bana yardımcı olun.

- Olacağım, olacağım. Ama bazı şartlarım var doğal olarak. Normalde para alan ben, bu sefer paranızı istemeyeceğim. Sadece şu kelepçelerimizi çıkarmanız yeterli olur. Elini arkada tut tut, nereye kadar. Elim uyuştu.

- H-hemen çıkarın değerli misafirlerimizin kelepçelerini. Sahi, sizi neden kelepçelediler ki?

- Sormayın, uçakta silahımız olduğunu sanıyorlar. Ama yok. Bunu farkettiklerinde zaten bırakacaktırlar ama dediğim gibi elim uyuştu.

Benim de elim fena uyuşmuştu. Baek; önce sözleriyle bizi kelepçeletmiş, şimdiyse sözleriyle çıkarttırmıştı. Çenesi Baek'in en büyük avantajıydı. Tam da kendine göre bir meslek seçmişti. Baek'den ya psikolog ya da avukat olurdu. O da zaten bu iki meslek arasında kalmıştı. En sonunda cüppelere gelemem deyip psikolog olmuştu.

Baek konuşmaya devam edince dikkatimi ona verdim.

- Öncelikle, potansiyel düşman adaylarınız kimler?

- A-aslında ben h-herkesle iyi geçinirim. Kim böyle bir şey yapar, aklım almıyor.

- Demek herkesle... Yani dünyadaki 7 milyar küsür insanla iyi anlaşıyorsunuz. Üzgünüm, ama ben sizi hatırlayamadım. Çocuklar, siz hatırladınız mı?

Üçümüz de kafamızı hayır anlamında sallamıştık.

- Onlar da sizi çıkartamamış. Acaba siz herkesle iyi geçindiğinize emin misiniz?

- H-hayır, emin değilim.

- O zaman iyice bir düşünün. Bu hayatta herkesin anlaşamadığı biri ya da bir sevmeyeni vardır.

Müdür cevap vermeden kapı açılmış ve içeri birkaç polis girmişti. Eşyalarımızı getirmişlerdi.

- Müdür bey, bu dördünün eşyalarını getirdik. Aynı zamanda uçakta hiçbir silah bulamadık. Sizin emrinize göre onları karakola götürüp götürmeyeceğimize karar vereceğiz.

Merakla müdüre baktım. Karakola gitmek benim için sıkıntı değildi. Götürdükleri gibi bırakırlardı çünkü biz bir şey yapmamıştık; zaten delil de yoktu. Ama yine de hiç gitmek istemiyor; doğruca eve gitmek, yerleşmek ve etrafı gezmek istiyordum.

- Serbest bırakın. Çok yardımları dokundu bize.

- Peki, efendim.

Odadaki tüm polisler çıktığında -Jongdae dışında- rahat bir nefes almıştım. Bizim saf dışında hiçbir polis görmek istemiyordum.

- On birinci kişi kim bize bir söyleyebilir mi acaba? Sabahtan beri uğraşıyoruz şurada!

Baek'in dedektif kılığı polisler ve kelepçelerle birlikte gitmişti. On birinci kendi belli etti mi diye baktığımdaysa, bir tane kız elini kaldırıp ortaya çıkmıştı. Kyungsoo'nun sonradan kavga ettiği beşlide o kızı hatırlamıyordum. Gerçekten de on birinci oydu. Bu kız gerizekalı mıydı? Neden bunca yolu yürümüştü ki?

- On birinci benim. Adım Wendy.

- Merhaba Wendy, ben Baekhyun. Ama kısaca Baek diyebilirsin, siz Amerikalılar için zor olabilir ismimi söylemek. Evet Wendy, neden yaptın bakalım? Hangi şirketin himayesinde çalışıyorsun?

- Hiçbir şirketin değil, kalbimin himayesinde çalışıyorum. Kalbim getirdi beni buraya. İlk görüşte aşık oldum ben.

Bu kız yapışkanın tekine benziyordu. Aşık olduğu kişiye gerçekten kolay gelsin.

- Imm... Pekala, Wendy. İş birliğin için teşekkürler. Müdür bey, o kadar da önemli değilmiş ama sonuç olarak bulduk. Artık çıkabilir miyiz?

- E-elbette... Çok teşekkür ederim Baek bey.

- Önemli değil efendim.

Eşyalarımızı alıp kapıdan çıkmaya yeltenmiştik ki Wendy'nin sesini tekrar duyduk.

- Kime aşık olduğumu sormayacak mısın Baek?

Baek tek kaşını kaldırarak ona doğru döndü.

- Imm... Hayır.

Baek'in tekrar kıza arkasını dönmesi her ne kadar kaba olsa da gülmüştüm.

- Ben sana aşık oldum Baek ve emin ol seni bırakmayacağım.

Dördümüz de şaşırıp kıza baktık. Bu kız ciddi miydi? Dalga mı geçiyordu yoksa mal mıydı? Bırakmayacağım dediğine göre dolaylı yoldan bizi de bırakmayacaktı. Onu daha çok görecektik. Tahmin ettiğim gibi yapışkanın teki çıkmıştı. Müdürlükte kimsenin sesi çıkmamıştı. Sonra dayanamayıp kendimi dışarı attım. İçerdeki ortam insanı boğuyordu. Arkamdan diğer üçü de çıktı. Havalanından dışarı çıkana kadar kimse tek kelime etmemişti. Çıktığımız da ise birden kahkaha atmaya başlamıştık. Sabahtan beri gülmemeye çalışıp durmuştuk sonuçta.

NY'daki ilk günümüz böyle başlamıştı.




Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin :))

New City New Life (NEW1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin