Kolye

55 7 3
                                    

Bir sığınağın içine kim fotoğrafını koyardı ki?Hepsi siyah beyaz olan fotoğrafları incelemeye başladım. Duvarda asılı yirmiye yakın çerçeve ve hepsinin içinde de aynı kişiler. Uzun siyah elbiseli bir kadın, elinde tüfek olan heybetli bir adam ve saçları iki yana ayrılarak  örülmüş ufak bir kız çocuğu. İfadeleri hep aynı, kıyafetleri de.Sadece fotoğrafların çekildikleri yerler farklı. Fotoğrafın birinde eski ahşap bir evin önündeler. Bir başka fotoğrafta kadın sallanan sandalyeye oturmuş. Kızı hemen dizinin dibinde kafasını annesinin dizine yaslamış. Adam ise hemen arkalarında ayakta duruyor.Bir başka fotoğrafta ormandalar adamın ayaklarının altında ,kanlar içinde yerde yatan bir kurt.

Ama asıl dikkatimi çeken şey fotoğraftaki eşyaların hepsinin kulübenin içinde de olmasıydı.Odanın hemen köşesinde sallanan bir sandalye vardı. Şöminenin hemen üzerinde ise bir tüfek asılıydı. Tabi bir de şu doldurulmuş kurt meselesi.Şimdilik bunları fark etmiştim.Dahasının da olduğu belliydi.Çünkü bir sürü fotoğraf ve bir o kadar da eşya vardı bu yerde.Bu kadar benzerlik ürkütmüştü beni. Hatta haddinden fazla.
"Baksanıza bence burası bir sığınak değil. Bence şu fotoğraftakilerin evi.Başımız belaya girmeden gidelim buradan."

"Nil, sakin ol.Tedirginliğinin nedeni tüfekse ben kontrol ettim içinde kurşun falan yok. Hem ne olmuş başkasının eviyse. Dışardaki fırtınayı görmüyor musun?Tuğçe'nin ayağı da iyi değil nasıl gideriz?"diyerek beni Tuğçe'nin de üzerinde oturduğu, odanın tam ortasında,yerde boylu boyunca uzanan ayı postunun üzerine oturttu Timur. Herkes yorgun düşmüş durumdaydı.Tuğçe postun tüylerini okşuyordu bende gözlerim dalmış onu izliyordum. Tüylere yüzüğü takıldı ve post biraz yukarı doğru kalktı.O da neydi. Tuğçeyle göz göze geldik.
"Aynı şeyi düşünüyorsun değil mi?Herkes kalksın şu postun üzerinden." dedi.
"Noluyor yahu?"diye sordu Aliş.
Tuğçe,postu bir hamlede kenara çekti. Postun altından tabana açılan sürgülü bir kapak vardı ve de döşemede bir sürü pençe izi.
"Yüzüğüm takılınca postun altında bu izleri gördük Nil'le.Hadi şunu açalım."
Aliş çok korktu.
"Açmasak olmaz mı neden açıyoruz ki. Eğer burası şu fotoğraftaki kaçığın eviyse hepimizi kurşuna dizmeden gitsek iyi olur."

Timur ise önceki haline göre oldukça sinirliydi .Elinde telefon pencerenin kenarına yaklaştı."Yok işte sinyal yok. Bu kahrolası yerde tıkılıp kaldık.Otelden gelen falan da yok.Ben bu işten çok ama çok sıkıldım.Bu çok saçma hadi gidelim buradan.Tam kapıyı açmaya yeltenmişti ki. Tuğçe önüne geçti."
"Abi, hadi ama görmüyor musun ayağım ne halde. Üstelik dışarda fırtına var. Bir arada durmak zorundayız. Sabah olunca yardım ekibi gelecektir.Hadi şimdi şu kapağı açalım."Timur çaresiz geri döndü.

Tuğçe feneri tutarken  Kaan da kapağı açtı ve de feneri eline alarak içeriye baktı.Burada bir şey var. Elinde bir kutuyla doğruldu.Parmaklarının arasında kilitli ufak bir sandık vardı.
"Buralarda bir yerde anahtar olmalı. Hadi durmayın etrafa bakın."

Şöminenin ateşi odanın aydınlanmasına yardımcı oluyor olmasına ama bir yandan da gölgelerimizi  duvara yansıtıyordu. Tüm bu ışık oyunları zaten varolan gerilime gerilim katıyordu.Her baktığımda tüylerimi diken diken eden kurdun yanına gittim. Gerçek olmadığını anlarsam belki tedirginliğim geçer diye düşünerek git gide yaklaştım. Gözümü kamaştıran bir ışık. Usul usul yaklaştım kurdun kenetlenmiş dişlerinin arasında parlak bir şey dikkatimi çekti. Bir hamlede çektim.
"Buldum."diye bağırdım.

O anda bir cesaret geldi. Kutuyu ben açmak istedim.Anahtar cuk diye yerine oturdu ve tiz bir ses çıkararak kilit açıldı.
"Bunlar da ne?
"Sanırım diş. Hem de bir sürü. Bir hayvanın dişi gibi hatta belki de bir kurdun."
"Kim niye diş saklasın ki?"diye sordu Kaan.
"Tabi manyak bir psikopat değilse."dedi Aliş.
Kutuyu ters çevirdim dişler döşemeye takır takır düştü. Yere düşen dişlerin arasından eskitme, gümüş rengi,anahtar şeklinde bir kolye çıktı.Eğilerek elime aldım buz gibi soğuk metal parçasını.
"Bu kolye de neyin nesi şimdi?Ucundaki anahtar nerenin sizce?"
"Konsoldaki çekmecelere yöneldik. Bir sürü çekmece vardı.Hepsi kilitliydi.En sonunda anahtar birine uydu. Çekmeceden 27 Şubat 1989 tarihli bir gazete kupürü çıktı. İtina ile kesilmişti. Yanında da bir anahtar daha.Gazete kupüründe flulanmış  halde olay yerinden bir kare,hemen çaprazında ise hastanede yatağa bağlanmış,bir kadın fotoğrafı.Gazetede aynen şunlar yazıyordu.

"ULUDAĞ'DA ESRARENGİZ ÖLÜM"
Uludağ'da şaşırtan ölüm. Ormanda 7 yaşlarında olduğu tahmin edilen bir kız cesedi bulundu.Ceset tamamen parçalanmış ve tanınmaz halde.Yetkililerin yaptığı ilk  açıklamaya göre küçük kızın vahşi hayvanların ki büyük ihtimalle bir kurdun saldırısına uğradığı tahmin ediliyor. Olayın arkasındaki sır perdesi henüz çözülemedi. Acılı anne olaydan sonra akıl hastanesine kaldırıldı. Olaydan beri kimseyle iletişim kurmayan acılı annenin söylediği tek söz şu oldu.
"Kızımın anahtarlı kolyesi nerede?"

Zavallı kadın. İstemsizce ağzımdan çıkan tek kelime zavallı kadın olmuştu.
"Sizce bu kolye o kolye mi?"diye sordu Kaan.
"Saçma, aptal bir gazete haberi. Üçüncü sayfalar böyle uydurma haberlerle dolu. Adımın Timur olduğu kadar eminim ki bu anahtar şuradaki gardrobu açıyor."Çekmecenin içinden anahtarı alıp gardroba yöneldi. Çıkardığı sesten anahtarın ait olduğu yerde olduğu belliydi.Kapaklar iç gıcıklayıcı sesler çıkarırken o aldırmadan,usul usul,iki yana doğru açtı antika kapakları. Bir iki adım geri çekilip bize baktı. Zaman durdu sanki.Herkes öyle sessizdi ki neredeyse damarlarımızda akan kanın sesini duyacaktık.Ay karardı. Tüm ışıklar söndü.Tüm mahlukat sustu sanki gece bile lal oldu ve o yana çekildi.

Acı bir çığlık attık hep bir ağızdan. Doğru mu görüyorduk. Dolabın içinde kocaman harflerle
"ÖLECEKSİNİZ" yazıyordu.
Hayır bu doğru olamazdı. Nasıl bir oyunun içindeydik. Yere çömeldim çaresizce. Hıçkırıklara boğuldum.Timur, silkelemese söylenenleri idrak edecek durumda değildim.

"Ben yanındayım. Bize bunu yapan her kimse bize zarar veremeyecek.Anladın mı Nil?Gözlerime bak!Anladın mı?"
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken o duvardaki tüfeği aldı.
"Bu gece uyumak yok hepimiz tetikte olacağız ve güneş doğar doğmaz bu yerden gideceğiz."

Bütün gece hepimiz sırt sırta vererek odadaki ayı postunun üzerinde oturduk. Tuğçe,başını Timur'un omzuna yaslayıp uyumuştu.Biz ise değil uykuyu düşünmek şöyle dursun  nefes almaya bile çekinir haldeydik.Timur tüfeği bir an olsun elinden bırakmadı.Kimse tek bir kelime etmedi.Telefonların şarjı tümden bitmişti. Zaten tek görevleri ışık sağlamaktı başka hiç bir halta yaramamışlardı. Otelden de
kimse gelmemişti. Sabah güneşin ışıklarını görür görmez o kulübeyi terk ettik.

Otele ulaştığımızda etrafta top oynayacak in cin bile yoktu. Lobideki koltuklara kendimizi zor attık. Az sonra koridorun köşesinde ,yanındaki iki temizlik görevlisine emirler yağdırarak ilerleyen ,birazdan işletme müdürü olduğunu öğreneceğimiz kısa boylu bir adam belirdi. Bize doğru geliyordu.Yüz ifadesinden neler olduğunu anlamaya çalıştığı aşikardı. Bir yandan da sakin bir ses tonuyla şu soruyu sordu.
"Nasıl efendim. Korku evimizden memnun kaldınız mı?"
"Korku evi mi?"diye cevap verdik hep bir ağızdan.Birden ayağa fırladım.Adamla burun buruna geldim.
"Bir sorun mu var hanımefendi?"dedi sakin ses tonunu koruyarak.
"Biri bana burada neler olduğunu anlatabilir mi?Derhal hemde!"
"Lütfen hanımefendi saat daha çok erken müşteriler uyanacak.Tuğçe hanım dün müdüriyete gelerek korku evi temalı özel kulübemizde ekstradan bir gece geçirmek istediğinizi söyledi."
"Ne yani o korkunç ev otelin mi? O kolye, öldürülen küçük kız, o psikopat avcı hepsi korku evinin bir parçası mı?"diye sordu Aliş.
"Bir dakika bir dakika tabi ya.O zaman çıktığımız yürüyüş de ayak burkulması da bunlar da oyunun parçasıydı.Bizi aramaya gelen de olmadı çünkü yürüyüşe falan çıkmamıştık. Oteldekiler kendi isteğimizle oraya gittiğimizi düşünmüştü.Kaybolmadık!Bizi sen oraya bilerek götürdün."
Tuğçe bir şeyler demeyi bırak sanki olaylarla ilgilenmediğini belli ediyordu.
"Tuğçe hanım,lütfen bir şey söyler misiniz? Bu şekilde işletmemiz zan altında kalıyor. Siz bizim hatırlı müşterimizsiniz. Bu şekilde sorun olacağını bilseydim asla müsaade etmezdim buna. Tüm sorumluluk bende demiştiniz."
Timur bey sonunda oturduğu yerden kalktı.İşletme müdürünün sırtına elini boyup
"Tamam müdür bey, merak etmeyin sizlik bir durum yok. Gerisini biz kendi aramızda hallederiz. Sizin de işiniz vardır.Teşekkür ederiz."dedi.
Bu sözler üzerine müdür gitti.
"Bize bunu yapmaya ne hakkın var ha ne?"
Timur ve Kaan araya girmese kızın saçına yapışacaktım.
"Ne ya biraz eğlendik işte, buraya da bunun için gelmedik mi?Monoton hayatınıza yeni bir soluk getirdim işte."demez mi bir de pişkin pişkin.

"Tamam kızlar,yeter!"diye bağırdı Timur."Şimdi herkes odasına gitsin eşyalarını toplasın hemen gidiyoruz buradan."

Bölümü beğendiyseniz lütfen ⭐️'a basmadan geçmeyin.

Ben Nasıl Kocaman Bir Kadın OldumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin