1. Bölüm 4. Kısım

231 23 0
                                    

Sonraki gün, sabah uyandığımda çok kötü bir haldeydim. Yataktan fırlamış, kan ter içinde kalmıştım. Kabus görmüştüm. Karanlık, büyük bir gölge beni kovalıyordu. Bense sadece nefes nefese koşuyordum. Beyaz bir boşluğun içinde koşarken Triali belirdi karşımda. Bana elini uzatıp ‘Tut elimi!’ diyordu. Ben Triali’ye doğru koşuyordum ama ona bir türlü ulaşamıyordum. Şaşkınlık içerisinde afallarken, karanlık gölgeler ise bana daha da yaklaşıyordu. Karanlık bir şeyler tam beni yakalamak üzereyken uyandım. Sakinleşmeye çalıştım. Yüzümü yıkadım, kendime gelmeye çalıştım. Saat daha erkendi. Bu yüzden yavaş yavaş kahvaltı niyetine bir tost yedim ve üniformamı giyerken daha iyi olmuştum. Annem ve babam çoktan işe gitmişlerdi. Bu yüzden ev çok sessizdi.

Hazırlığımı tamamlayıp evden çıktım. Sokaklardan yürürken etrafı bulanık görüyordum. İkide bir gözümü ovarak, ‘Bu ne ya? Etraf neden bulanık? Evdeyken bir şey yoktu…’ diye söylendim. Bunun bir sis olabileceği aklıma sonradan geldi. ‘Salak gibiyim, artık şu salaklığımdan vazgeçmeliyim.’ dedim ve yürümeye devam ettim.

Bir anda durdum. Etrafa baktım. Sabah için oldukça karanlıktı ve hiçbir insan sesi yoktu. Tüylerim bir anda diken diken oldu. Rüyamdaki ortama benzetmiştim. Bu sabah gördüğüm kabusun sahneleri birer birer aklıma geliyordu. Alnımdan soğuk terler akmaya başlamıştı…

Sis gittikçe koyulaşıyordu. Endişeli ve telaşlı bir şekilde etrafa bakındım. Hiçbir şey görünmemeye başlamıştı. Adımlarımı hızlandırdım. Bu bembeyaz sisin içinde, arkamda bir karartı gördüm. Bana doğru yaklaşıyordu. Aklıma yine bu sabahki rüyam geldi. İçim ürperdi. Hızlıca o karanlıktan kaçmaya başladım. Kaçıyordum, kaçıyordum ama bir türlü ondan uzaklaşamıyordum. Artık kaçacak gücüm kalmamıştı. Nefes nefeseydim. Önümde gördüğüm ilk apartmanın arkasına geçtim. Bu arada okul yolumu da saptırmamıştım çünkü her zaman okula gittiğim yolda ilerlemiştim. Biraz nefes aldıktan sonra tekrar koşmaya başladım. Arkamdaki karanlık daha da yakınıma gelmişti. Artık yollar bile zor görünmeye başlamıştı. Evimden okula kadarki mesafe çok fazla değildi, ama bu gün çok uzak gelmişti. Koşarken bir yandan da etrafta bir insan arıyordum. Tam ümidimi kesecekken önümde bir insan figürü gördüm. Gittikçe ona yaklaştım. Arkamdaki karanlık gölge, sessizliği bozan garip sesler çıkartarak bana doğru yaklaşıyordu. O kadar korkuyordum ki, ağlamaklı bir hal almıştım. O anda, kimi gördüm dersiniz! Açık kahverengi saçlarını savurarak bana doğru koşan… Evet, Triali idi.

Triali bana elini uzattı, ben de onun elini tuttum. Triali elimden tuttuğu gibi kendine doğru çekti ve beni ileriye fırlattı. Fırlatırken de ‘sen kaçmaya devam et’ diye kulağıma fısıldadı. Arkamı dönüp ‘e, sen?’ dedim ama beni öyle bir fırlatmıştı ki, Triali çok uzakta kalmıştı. Nasıl fırlattığını da anlayamamıştım zaten. Onu iyi tanımamama rağmen, ‘Triali kendi çaresine bakabilir’ dedim içimden. Geçiştirmek amacıyla değil, gerçekten öyle bir his uyanmıştı içimde. Bu yüzden okula doğru koşmaya devam ettim.

Okulun kapısına kadar var gücümle koştum. Arkama korka korka baktım, ama kimsecikler yoktu ve karanlık gölge de peşimden gelmiyordu. Her taraf sislerle kaplıydı. Aralarda demiri görünen siyah boyalı ağır okul kapısının tek tarafını ittim. Daha demin sisten bembeyaz olan önüm, bir anda siyah bulutlarla kaplanmıştı. Gözümün önünde okulum vardı ama her şey tuhaftı. Gittikçe korkmaya başlamıştım. Okulun kapısından okul binasına kadar birkaç metrelik mesafe vardı. O arayı yürürken etrafıma bakınıyordum. Bir anda önümde biri belirdi. İrkilip biraz arkama tökezledim. Önüme baktığımda, yaklaşık benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim bir kız, simsiyah gözleriyle bana bakıyordu. Saçı omuz hizasından biraz daha aşağıda ve gözleri gibi simsiyahtı. Siyah uzun kollu, biraz uzun, alttan mor ton geçişli bir üst ve dizinin biraz altına kadar olan siyah bir tayt giymişti. Taytının ucunda da koyu mor bir kurdele bağlanmıştı ve sağ bileğinde de aynı renkte bir kurdele vardı. Belinde… Bir kılıç mı vardı yoksa bana mı öyle geliyordu?

‘Eldtie sen misin?’ kız biraz başını yana yatırıp sordu.

Şaşkın ve korkak bir şekilde;

‘E, şey…’ dedim. ‘sen kimsin?’

‘Korkmana gerek yok. Sanırım daha pek çok şeyi bilmiyorsun. Bunu orada konuşmak daha iyi olacak. Hadi, gidiyoruz.’

Kız elini bana doğru uzattı. Ben tutmayınca beni kucaklayıp okulun çatısına zıpladı. Normal bir insan 6metrelik bir okulun çatısına bahçeden atlayamazdı. Şaşkınlıkla kıza baktım. Kız, hiçbir şey olmamış gibi, ‘Eğer karşı koyarsan çatıdan düşersin, bunu istemezsin değil mi?’ dedi. Kız aslında kötü birine benzemiyordu. Ben de hareketsiz olarak kızın kucağında kaldım. Peki, beni nereye götürüyordu?

Okulun çatısında kara deliğe benzer, siyah ve büyük bir boşluk vardı. Kız ona doğru yavaşça yürümeye başladı. Şaşkınlık içindeydim ve neler olduğunu anlamış değildim. Rüya mı görüyordum? Öyleyse rüyam çok gerçekçiydi. Kara deliğe girmeden önce kız bana bir an için baktı, göz göze geldik. Derken etraf bir anda kapkaranlık oldu…

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin