3.Bölüm 1.Kısım

147 10 4
                                    

Gözümü açtığımda okulumun bahçesindeydik. Önümde Tsukihime, yanımda da Triali vardı. Tsukihime siyah saçlarını savurdu;

    'En geç yarına kadar haber verin.'

    'Tamam.' Triali başını salladı. Bana 'gidelim' diye fısıldadı ve okulun çıkış kapısına doğru yöneldi.

Tsukihime'ye döndüm;

    'Hoşça kal.' bir süre ne diyeceğimi bilemedim, ama sonunda bir kelime söyleyebildim. Tsukihime ise sadece endişeli bakışlarla gülümsedi.

Okuldan çıkıp sokaklardan yürüyorduk. Dışarıdaki sis çekilmişti. Derin bir iç çekip gökyüzüne baktım. Çocukluğumdan beri düşünceli oluğumda gökyüzüne bakardım. Bunu bana babam alıştırmıştı. Babam da gökyüzünü çok severdi. Küçükken birlikte yıldızlara bakardık.

Şu an ise gökyüzü masmavi ve bulutsuzdu. Nedense biraz mutlu olmuştum. Hayatım çok değişmişti. Bu yüzden belki de değişmeyen bir şeyi gördüğüme içten içe sevinmiştim.

Sokaklar hep sessizdi. Etrafta ne insan, ne hayvan görebildim. Önümden yürüyen Triali'ye sordum;

    'Neden hiç kimse yok?'

   'Savaşın nerde olacağı belli olmuyor. Eğer dünyada olursa, bizim gibi özel gücü olmayan insanlara da zarar gelecek. Bu yüzden onlar Mefesis Krallığı tarafından korumaya alınıyor. Biz göremiyoruz, ama şu anda insanlar normal olarak hayatlarına devam ediyor.'

Triali'nin bu açıklamasıyla aklıma ailem ve arkadaşlarım geldi. Onların güvende olduklarını öğrendiğim için rahatladım.

   'Anladım... Peki, Mefesis Krallığı neresi? Toplantıda da duymuştum.'

    'Şimdi anlatmam için çok uzun bir hikayesi var, ama şöyle açıklayabilirim; Özel güçlü insanların yaşadığı krallık. İlk özel güç sahibinin çok büyük bir gücü varmış. Bu gücünü kullanıp bir gezegen yaratmış. Bu gezegen Andromeda'da yer alıyor demin gittiğimiz de Leyvia Krallığı'ydı. O da aynı şekilde Andromeda'da yer alıyor. Krallıklar ayrı gezegenlerde yer alıyor.'

Biraz kafam karışmıştı. Biz demin Andromeda'da mıydık yani? Hiç inandırıcı değildi ama inanmak zorundaydım. Gözümle havada duran cam düzlemleri, uzayan kurdeleleri görmüş, kara deliğe girmiştim. Bu kadar yüksek seviyeli bir şaka yapıyor olamazlardı, çünkü günümüzdeki teknolojinin bu kadar ilerlediğini hiç hatırlamıyordum.

    'Mefesis Krallığına mı gidiyoruz?'

    'Evet.'

   'Nasıl gideceğiz?' Bir anda çok soru sorduğumu fark ettim, ama Triali sorularımdan hiç rahatsız olmamış gibiydi. Her zamanki samimiyetini koruyarak cevap verdi;

    'Boş bir alan bulmamız gerekiyor, örneğin bir apartmanın çatısı gibi. Geniş bir park da olur.'

     'Okulumun çatısı olmaz mıydı?'

     'Orada Leyvia Krallığının girişi açılmıştı. Leyvia Krallığı ile Mefesis Krallığının ayrı enerjileri var. Tıpkı mıknatıslar gibi. Zıt kutuplar birbirini çeker ya. İşte o iki enerji birbirini çekince enerji karışıklığı ortaya çıkıyor. Bu yüzden oradan biraz uzaklaşmamız gerekiyor.'

Triali bu açıklamaları yapmaya alışmış gibiydi. Toplantıda Tsukihime, Triali'ye 'Mefesis Krallığının elçisi' demişti. Bununla alakalı olduğunu düşündüm.

Yaklaşık beş katlı bir apartmanın terasına çıktık. Triali etrafa bakındı ve 'Burası iyi' diye mırıldandı. Triali bana kendisinden uzaklaşmamı istedi. Tsukihime'nin büyük kapıda yaptığı gibi Triali de bir şeyler mırıldandı ve bir anda önünde parlak bir ışık belirdi. Işık hızla büyüyüp bir insan boyutuna ulaştı. Leyvia Krallığının girişi yani kara deliğinden farkı ise bu girişin aydınlık bir ışık saçmasıydı.

Triali gülümseyerek 'hadi, gidelim' deyip elini tutmam için elini uzattı. Elini tuttum ve beraber beyaz ışığın içine daldık.

Kendimi bir anda çok geniş ve yüksek tavanlı bir yerde buldum. Tavanda altın avizeler, yerde ise çok detaylı işlenmiş halılar vardı. Filmlerde gördüğüm saraylara benziyordu. Sol yanımda Triali vardı. Triali bir anda bulunduğumuz halının üstünde eğildi;

    'Majesteleri, Eldtie'yi getirdim efendim.'

Majesteleri mi? Bir anda irkilip Triali'nin eğildiği tarafa doğru baktım. Etrafın parlaklığından, biraz uzakta şahşahlı bir giysiyle oturan, majesteleri olduğunu sandığım kişiyi görmemiştim. Panikten ne yapacağımı şaşırmış beni gören Triali, 'sakin ol' der gibi eğildiği yerden bana baktı.

   'Yaklaşın' majesteleri bana bakarak biraz gülümsedi.

Triali ayağı kalktı ve benim ilerlemem için sırtımdan hafifçe beni itti. Majesteleri dediği çocuğun sağ ve sol yanlarında dizilmiş toplam 6 kişi vardı. Ben ve Triali, bu çocuğun yüzünü net bir şekilde görebilecek kadar yakınına geldik. Teni beyaz, saçları ise parlak, açık bir mavi ve gözleri sarıydı. Başının üstünde de gösterişli taşlarla dolu bir taç, beyaz şık bir kıyafetin üstünde, kendisine büyük geldiği bariz belli olan kırmızı, kalın kumaşlı ve uzun bir pelerin vardı. Yanına yaklaştıkça onun bizimle aynı yaşta olduğunu düşündüm.

Bize hafif bir gülümseme ile;

   'Sizi bekliyordum.' Dedi.

   'Majesteleri,' dedi Triali. 'size birkaç haberim var.

    'Nedir?'

Triali anlatmaya başladı;

    'Leyvia Krallığı'nın elçileri ikimizi Leyvia Krallığı'na götürdüler. Savaş hakkında konuşuldu. Onlar da bizimle birlik olmak istiyorlar efendim. Düşman grubunun başındaki kişinin koyu gri saçlı ve siyah giyimli olduğu anlaşılmış. '

    'Pekala, görevini iyi yapmışsın Triali.'

   'Teşekkür ederim efendim.'

Triali nedense neşeli görünüyordu. Bir an gülecek gibi olsa da toparlanıp ciddi bir tavır takındı. Mejesteleri de kendini tutup ciddileşti. Ben mi yanlış görüyordum? Triali ve majesteleri arasında elçi-majeste ilişkisi dışında bir şey sezmiştim.

Tekrardan Triali ağzını açtı;

    'En önemlisi de efendim, Leyvia Krallığı Eldtie'yi istiyor.'

Majesteleri 'nasıl?' der gibi ağzını yamulttu.

    'Eldtie'nin gücünü onlar da fark etmiş. Henüz ortaya çıkmamış bir güç olsa da, onlar da bu büyük gücün farkına varmışlar. Leyvia krallığı da bu gücü uyandırma görevini üstlenmek istiyor.'

Majesteleri bir süre düşündü, sonra bir iç çekip;

   'Triali, Leyvia Krallığı'na bu teklifi kabul ettiğimizi söyle. Fakat bizden de bir elçi bu süre içinde Eldtie'nin yanında olacak ve Eldtie istediği zaman Mefesis Krallığı'na gelebilecek.'

   'Emredersiniz Majesteleri. Peki kimi göndereceksiniz?'     'Onu biraz düşüneceğim. Yine toplantı yapar ve gerekli bazı şeyleri kararlaştırırız. Eldtie de bugün başına gelenlerden dolayı yorgundur, öyle değil mi? Bugün burada kalsın, yarın elçimizle birlikte Leyvia Krallığına gider.'

   'Peki majesteleri.'

    'Bizim özel konuğumuz olacaksın, sana en güvendiğim elçileri göndereceğim. Aklındaki soruları onlara sorabilirsin.' Majesteleri gülümsedi.

Ben ise majestelerinin yüzüne bakakalmıştım. Çok güzel bir yüzü vardı. Erkek olmasına rağmen uzun kirpikleri vardı ve ister istemez 'kadın olsaydı çok güzel bir kadın olurdu' diye düşünmüştüm. Birkaç salise sonra irkildim.

     'Te, teşekkür ederim.' Acele ile cevap verip beceriksizce eğildim.

  'Ben Leyvia Krallığı'na gidiyorum, görüşürüz.' Dedi Triali. Ben endişeli bakışlarla karşılık verince, 'merak etme. Burada sana iyi bakacaklardır.' Deyip gülümsedi.

Triali majestelerinin önünde eğildi ve arkasını dönüp ışık demetinin içine kayboldu. Ben burada yalnız başıma ne yapacağım, diye kuşku içindeyken aniden sağımdan tanıdık bir ses geldi.

  'Eldtie'

Onu gördüğümde ilk tepkim 'nasıl yani?' olmuştu. 

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin