2. Bölüm 3. Kısım

175 12 6
                                    

Beyaz ve parlak odadan çıkıp tekrar koyu kırmızı rengindeki halının olduğu, karanlık koridordan yürüdük ve büyük siyah kapıdan geçtik. Bu sefer sol taraftaki merdivenlerden çıktık ve çiçek olduğunu tahmin ettiğim bir desenin işlendiği kapıdan geçtik. Odanın duvarları siyah, yerleri siyah ve tavanda da tahminimce ametistten yapılma bir avize vardı. Mor ışıklar saçan avizeden sonra dikkatimi tam karşımda oturan Shioranka çekti. Odanın tam ortasında büyük ve dikdörtgen bir masa, yani yine ayağı olmayan cam bir düzlem vardı. Bu cam tam şeffaf değil, hafif siyahımsıydı. Shioranka’nın sağ yanındaki sandalyede Loren oturuyordu.

Dikdörtgen masanın uzun kısmına oturtturulduk. Triali sağıma, kırmızı gözlü Pezil ise soluma, karşıma Tsukihime, Shioranka’nın sol yanındaki sandalyeye de Darick oturmuştu. Shioranka’nın sandalyesi boyundan büyük ve lükstü. Loren ve Darik’in sandalyesi Shioranka’nınkinden biraz daha küçük, bizim oturduğumuz ise normal bir ‘sandalye’ idi.

Darick her zamanki kalın ses tonuyla;

   ‘Mio bu sabah toplantıya gelemeyeceğini bildirdi.’ Dedi.

     ‘Ne işi varmış hanımefendinin?’ Tsukihime gıcık bir şekilde sordu.

      ‘Bildirmedi efendim’

Mio ismi bana çok tanıdık gelmişti. Tanıdığım birinin ismi olmalıydı, ama bir türlü hatırlayamamıştım.

   ‘Peki. Ama diğerleri nerde?’

Loren ‘bilmem’ anlamında bir hareket yaptı. Kimseden ses çıkmayınca bir nefes alıp verdi ve;

     ‘Tamam, ben hallederim’ deyip sol bileğine bağlamış olduğu mor kurdeleyi tutup kapıya doğru fırlattı. Sadece kol uzunluğu kadar olan kurdele, fırlatılınca kapıya kadar uzadı. Kapının koluna dolanıp kapıyı açtı ve ucu gözden kayboldu. Sanki kurdele canlı gibiydi.

Bir süre sonra Hime’nin kurdelesi geri geldi ve eski kısalığına döndü. Ardından kapıdan uzun boylu, kızıl saçlı bir adam içeriye girdi. Sert bir ifadesi vardı. Muhtemelen yaşı buradaki herkesten daha büyüktü. Benim ona baktığımı fark edince mavi kısık gözlerini biraz daha kıstı.

Kızıl saçlı adam Shioranka’nın önünde eğilerek;

     ‘Beni affedin, hanımım.’ Dedi. Shioranka ise sadece bir an ona baktı ve hiçbir şey demedi.

Vorde de sandalyeye oturdu. Bir an için sessizlik oldu. Sessizliği bozan Hime olmuştu;

    ‘Leyvia Krallığı’nın değerli yetkilileri, öncelikle toplandığınız için teşekkür ederiz. Biliyorsunuz ki bir savaşa girmek üzereyiz. Bunun için Mefesis Krallığı ile birlik olmalıyız.’ Beni eliyle göstererek, ‘Şu an bizimle olan Eldtie, daha özel gücünün farkında olmasa da, çok güçlü bir enerjiye sahip ve bu da gücünün büyük olduğu anlamına geliyor. Fakat onu ilk fark eden Mefesis krallığı oldu. Bu yüzden pek fazla şansımız olmasa da Mefesis Krallığı ile konuşup Eldtie’nin gücünü burada fark ettirmeyi düşünüyoruz.’

Savaş mı? Savaş mı çıkacaktı? Benim bilmediğim, içimdeki büyük güç da neydi? Kafamdaki ciddi soruları, Loren’in sesi bir anda silip yok etti.

   ‘Kim oraya gidecek? Ben gitmek istemiyorum.’ Loren sıkkın bir ifade yaptı.

     ‘Sence biraz ayıp olmuyor mu?’ Tsukihime kolunu bağladı. ‘Burada Mefesis Krallığı’nın elçisi, Triali var.’

Loren biraz afallayarak;

    ‘Özür dilerim, yani şahsen ben, aydınlık yerleri sevmem de.’ Dedi.

Tsukihime Loren’in haline biraz güldükten sonra;

    ‘Triali, burada konuştuklarımızı rapor edersin değil mi?’

     ‘E, evet.’ Triali bu ortama henüz alışamamış görünüyordu. Tabii, ben de tam alıştım diyemezdim, ama Triali’den daha rahat davranabildiğimi düşünüyordum.

Tsukihime tekrardan ağzını açtı;

     ‘Bizim alıştırmalarımıza göre, bu grubun başındaki kişi, koyu gri saçlı ve genelde siyah giyimliymiş. Adı bilinmiyor.’ Dedi.

Koyu gri saçlı denince aklıma Breta geldi. Sanırım onunla bir daha satranç oynayamayacaktık.

     ‘Peki, yaklaşık kaç kişiler?’ diye sordu Pezil.

      ‘250 kişi civarındalar. Bu oldukça fazla.’Dedi Darick.

Tsukihime;

     ‘Biz 180 kişiyiz. Ama Mefesis Krallığı katılırsa 530 kişi oluruz.’ Dedi.

    ‘O zaman kazanacağımız garanti değil mi?’ Pezil ifadesiz bir şekilde sordu.

     ‘Pek sayılmaz. Yani, 250 kişiyi topladıklarına göre, liderleri çok güçlü olmalı. Mefesis Krallığındaki ayaklanmayı hatırlayın. Sadece 40 kişi kadardılar. Birkaç günde ayaklanmayı bastırdılar. Krallığın güçlü olduğunu biliyorlar. 250 kişiyi toplamak kolay değil.’

   ‘Bana kalsa hepsini yenerim,’ diye lafa atladı Loren.

     ‘Sen Shio’yu koru yeter, Loren.’ Tsukihime yapmacık bir gülümseme ile Loren’i susturmak istercesine laf attı.

     ‘Emredersiniz, Hime.’ Loren ukalaca gülümseyerek cevap verdi.

Bu an, aklımda bir soru oluştu. Tsukihime kimdi? Bir ülkenin Kraliçesine adı ile, hatta kısaltarak sesleniyor, korumalarıyla laf atışıyor, ama herkes ona sanki saygı duyuyor gibiydi. Toplantı sırasında sormaktan vazgeçtim. Görünüşe göre daha çok kez görüşecektik. Bu yüzden sonra sormaya karar verdim.

     ‘Buradan savaşa katılacak olanlar Vorde, Pezil ve Mio. Ben, Darick ve Loren Shio’yu koruyacağız. Triali, sen katılacak mısın?’ 

     ‘Evet, katılmayı düşünüyorum.’ Triali utangaç bir şekilde, ‘Bu arada, size karşı gelmeye çalıştığım için özür dilerim! Siz olduğunuzu bilmiyordum.’ Dedi.

       ‘Asıl biz özür dileriz! İşte, dünyayı görmek isteyenler çok fazla olunca, Loren de onları kıramayıp götürmüş. Pek görülmeyen bir şey olduğu için, tehlikeli bir şey sanman doğal. Savaş her an çıkabilir.’ Tsukihime Loren’e dönüp, ‘İkinci kez söylememe gerek yok, değil mi Loren?’ dedi.

Loren yine ukalaca;

     ‘Beni affedin, Hime.’ Dedi.

Tsukihime Triali’ye ‘Durum bu işte’ dercesine gülümsedi. Ardından;

   ‘Şu an elimizde olan bilgiler bu kadar. Geç kalmadan Mefesis Krallığı ile anlaşsak iyi olur. Triali, Krala bunu haber verirsin, değil mi?’

    ‘Evet, tabii. Bir de, izin verirseniz Eldtie’yi de götüreyim. Kral da mutlaka onu görmek isteyecektir.’

    ‘Pekala, ama durumu bir an önce haber verin. Ona göre harekete geçeceğiz. ’ derin bir nefes aldı ve ‘Değerli yetkililer, toplantımız sona ermiştir.’

Tsukihime’nin bu cümlesiyle birlikte herkes sandalyeden ayağı kalktı ve bir yerlere kayboldu. Bir tek, Loren kapıdan çıkarken bana bakıp göz kırpınca tekrardan kızardım.

    ‘Gelin, Triali ve Eldtie. Ben sizi dünyaya uğurlayayım.’

Tsukihime’nin arkasından kapıdan çıkıp siyah ve parlak merdivenlerden aşağı indik. Tsukihime büyük siyah kapının önüne gelince biraz durdu. Bir şeyler mırıldandıktan sonra kapıyı hafifçe itti. Kapı ağır ağır açıldı ama kapının ardında şarap kırmızısı rengindeki halının olduğu uzun koridor yerine, simsiyah bir boşluk vardı. Tsukihime bize ‘Gelin’ der gibi baktı ve boşluğa adım attı. Triali ve ben de ardından boşluğa doğru adım attık. 

( Bir bölümün daha sonuna geldik :D Okuduğunuz için teşekkür ederimm :) yorum ve oylarınızı beklerim :) İthaf Drew'e :3 )

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin