Sıradan bir şehirde yaşayan, sıradan bir ailenin tek çocuğuydum. Küçüklükten beri tek başıma kendi başımın çaresine bakarak yetiştim. Çünkü annem ve babam yaptıkları işten dolayı çok meşgullerdi. Her zaman sabah erkenden evden çıkar, gece çok geç saatlerde dönerlerdi. En son ailemle birlikte güzel vakit geçirdiğimde ilkokul 2.sınıfa gidiyordum... Her neyse. Annem ve babam beni çok seviyorlardı. Ara sıra hafta sonunda geç yatıyordum ve o zaman babamları görebiliyordum. Bana zaman ayıramadıkları için üzgün olduklarını söylüyorlardı. Ben de onları anlayışla karşılıyordum. Açıkçası buna artık alışmıştım.
Mahallemdeki bir okula gidiyordum. Derslerim fena değildi. En sevdiğim ders müzik, en sevmediğim ders ise matematikti.
Bir gün, her zamanki gibi okula gidiyordum. Bir Cuma günüydü. Okulun önündeki sokaktan yürürken arkadan bana biri çarpmıştı sanki. Ama sokak bomboştu. Bir an, sadece bir an bana kimin çarptığını gördüm sanki... "o" da kime çarptığına bakmak için bana dönmüştü. Ama sonra gözlerime inanamadım! "o", kaybolmuştu. Sokak yine bomboş olmuştu. Hayal mi görüyordum? Hayır, ''o''nun bana çarptığı sırada elimden düşürdüğüm matematik ödevi, hala yerdeydi.
Bu olayı derin derin düşünmeme izin vermeden ilk teneffüsün zili çaldı. Dersi dinlerken aklım hala "o"ndaydı. Derste yazılanları kaçırmıştım. Sonradan arkadaşımdan alırım, diye düşünmüştüm. Teneffüste en yakın arkadaşım Feylu;
'Bir şey mi oldu sana Eldtie?'
'Hayır, sadece biraz moralim bozuk.'
'Neden? Ne oldu?'
Feylu'ya derslerden bir şey anlamıyorum, bu aralar bana TV yasak, gibi basit yalanlar uydurmak zorunda kaldım. Ona sabahki olayı anlatsam, delirdiğimi falan sanırdı herhalde.
İkinci ders, öğretmenimiz yeni gelen birinin olduğunu söyledi. Sınıf bir an için fısıltılara boğulmuştu. Kapıdan giren, bir kızdı. Açık kahverengi saçları uzun ve güzel, kumral rengi-altın arası garip bir renkti gözleri. Bu... O! Sabahki kız! Ben şaşkınlıktan donup kalmıştım. Kız, benim burada olduğumu biliyormuş gibi, bana bakıp gülümsemişti. O sırada hemen kafamı, bizim sınıfın yeşilliklere doğru bakan camına çevirdim. Kendimi biraz garip hissediyordum.
Adı Triali' imiş. Benim sıram önlerdeydi, o, arkalarda bir yere oturtturulmuştu. Derste meraklanıp arkama baktığımda, anlamıyorum, dönmemi mi bekliyor, o da bana bakıyor oluyordu. Ve ben de hemen önüme dönüyordum. Teneffüs olmasından biraz korkuyor, ama neden olduğunu bilmiyordum.
Ne yazık ki teneffüs, gelmek zorundaydı. Normalde teneffüs olmasını heyecanla beklerken, şimdi tam tersi olduğundan biraz tuhaf hissediyordum. Triali' ye merak sarıp başına toplananlar çok olur diye düşünmüştüm, ama yanılmışım. Çünkü sınıfımızdakilerin kimileri dersten başka bir şey düşünmeyen, asosyal tiplerdi. Kimileri ise geveze, sorunlu, hiçbir şeye (gerçekten) kafası çalışmayan tiplerdi. Düzgün, normal insanlar ise 4-5 kişiydi. Sınıfımız da 45 kişi olduğundan sınıfın 8/9u asosyal ve ya gevezeydi. Ah ah, zaten sınıf mevcudu hangi okulda 45kişi? Çok kalabalıktık gerçekten ve çok sorun yaşıyorduk.
Normal olanlar, ben, en yakın arkadaşım Feylu, tek normal erkek olan Sed, tatlı ve çocuksu olan Melris ve aramıza yeni katılan Triali idi. Aslında Triali'yi normal biri olarak saymamalıyım galiba. 16yıllık hayatımda sihirbazlık dışında bir insanın kolayca kendini görünmez yapabileceğini duymadım bile. Sed'e gelince, iyi bir arkadaştı ama bazen sorunlu kızlara sataştığı da oluyordu. Aslında Melris, Feylu'nun küçük kız kardeşiydi ama Feyluların annesi ile babası ikisini birden okula yollamışlar. Bu pek sorun olmamıştı çünkü Melris akıllı bir kızdı ve zaten aralarında sadece 1yıl kadar yaş farkı vardı. Belki 1yıl birkaç ay.
Feylu ve Melris birbirlerine çok benziyorlardı. İkisinin de dalgalı sarı ve turuncu saçları, açık yeşil gözleri vardı. Feylu'nun saçları omzuna kadar ve sağdan sola kısadan uzuna doğru giden bir kesimdi. Melris'in saçları ise uzundu ve hep açık bırakıyordu.
Okulumuzdan bahsedecek olursam, dışarıdan çürük, eski, korkunç ve büyük görünüyordu. Özel bir okul gibiydi ve tıpkı korku filmlerindeki okullara benziyordu. Herhalde geceleyin bu okula gelmek çok büyük cesaret isterdi. Müdürün dediğine göre, 1800'lü yılların başında kurulmuştu. Resmen tarihi eserdi. Okulumuz 4 katlıydı ve 1 zemin katı vardı. Çok büyüktü gerçekten, en üst kattan en alt kata inmek epey zaman alıyordu. Müdürün odasına rahatça giremiyordunuz ve müdürün odasına direkt açılan bir kapı yoktu. Müdür her gördüğümde öğretmenler odasından çıkıyordu. Öğretmenler odasından giriliyor olmalıydı.
Okulumuz garipliklerle doluydu. Bir tanesi de, 2.kattaki portrelerdi. Okulun kuruluşundan itibaren müdür olmuş kişilerin portresiydi bunlar. Portreler sağdan sola, yeniden eskiye doğru gidiyordu. En yeni yani şimdiki müdürümüz 50 yaşlarındaydı ve saçları tamamen beyazdı. Sağdan 2. Resimde 40'lı yaşlarında bir adam çizilmişti. Sırayla 4, 5, 6... portre 9.resimde sona eriyordu. 9.resimde bir bayan vardı. Sert bir bakışlıydı ve öbürlerinden gençti. Tekrardan bakınca, 10.portrenin de olduğunu fark ettim. Ama çerçeve boştu. Arkadaki duvar görünüyordu. Tam yakından inceleyecektim ki üst katın merdiveninden inen ayak sesleri duydum. Sınıfım 1. Kattaydı. Ayak seslerinin geldiği merdivenin tersinde yer alan 2. Merdivenden hızlıca indim. Sınıfım zaten hemen merdivenin yakınındaydı. Hemen sınıfıma çekildim.
Bu olayı daha 1 hafta önce yaşamıştım. Burada 2 yıldır okuyordum ama hiç dikkat etmemiştim daha önce. Bir de, kimya odası. Bu da yakın zamanlarda fark ettiğim şeylerden biriydi. Önceleri hiç de anormal gelmiyordu. Bizim kimya hocamız, seyrek gri saçlı, gözlüklü, beyaz önlüklü, yavaş konuşan, tam dalga geçilmelik bir hocaydı. Az çok tahmin edebilirsiniz. Garip bir hocaydı ve bu yakın zamanlarda ondan korkmaya başlamıştım. Bir keresinde tesadüfen kimya odasında garip garip deneyler yaptığını gömüştüm. Gerçi hocaların çoğu garipti. Fizik hocamız hiçbirimizin çözemeyeceği soruları sınavda sorup bizimle eğleniyor, tarih hocamız sanki askeri okuldaymışız gibi sert davranıyor, matematik hocamız durup dururken psikopat gibi gülmeye başlıyor... 1.sınıftayken her şey daha normaldi sanki. 2. Sınıfa geçtikten biraz sonra hocalarımız garipleşmeye başlamıştı.
En korkunç hoca da görsel sanatlar hocasıydı. Bir bayandı ve simsiyah, uzun, kıvırcık saçları vardı. Orta boylu, zayıf, soğukkanlı ve güzel bir kadındı. Okulun bodrum katında bir atölyesi vardı ve öğrencilerin girmesi yasaktı. Ama ben tesadüfen kapıyı açıkken içeriye bakmıştım. Keşke bakmamış olsaydım! Kanlar, garip suratlar ve ne olduğunu bile anlayamadığım tiksindirici şeylerin çizildiği tuvaller vardı orda. Çığlık atacaktım ki son anda ağzımı kapattım. Çok iğrençti! Kapıyı kapattım ve hemen oradan uzaklaştım. Neyse ki beni kimse görmemişti.
En samimi olduğum hoca beden hocasıydı. Çok enerjik ve genç bir kadın hocaydı. Tüm öğretmenler gibi eski kafalı değildi. Sanki bir arkadaşım gibiydi ve bana çok iyi davranıyordu. Ben bu okulun garipliklerini fark etmeye başladığımdan beri beden hocasının yüzü de hep endişeli ve korkuluydu...
Gelelim şimdi asıl konumuza... Triali denen o kız, kimdi?
(Bu bölüm fazla betimleme içerdiği için sıkıcı olabilir ama bir daha bu kadar sıkıcı bir betimleme olmayacak :D okuduğunuz için teşekkürler ^-^ )

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eldtie'nin Gizemi
FantasíaBu hikaye, bir kızın aniden farklı bir dünyaya gidişini, orada yaşadığı maceraları, kararsızlıkları ve aşkı anlatıyor. Herkesten farklı olmanın nedenini öğrenmeye çalışırken, şaşırtıcı gerçeklerle karşılaşıyor... Siz bu kızın yerinde olsaydınız, ne...