2. Bölüm 1. Kısım

245 17 14
                                    

Uyandığımda ilk önce siyah bir tavan gördüm. Yavaşça bedenimi kaldırdım ve etrafa baktım. Beyaz ışıklar saçan cam bir düzlemin üzerindeydim. Duvarlar siyahtı ve duvarda gümüş çerçeveli resimler asılıydı. Siyah koltuklar bu cam düzlemi çevreleyecek şekilde duruyordu. O siyah koltukta oturan kızı yeni fark edip irkildim. Kız;

    ‘Uyandın demek.’ Deyip koltuktan ayağa kalktı.

Bu kız beni okulun bahçesinde kucaklayıp kara deliğe giren kızdı. Burası neresiydi? Bu kız kimdi? Neden buradaydım? Aklımda bir sürü soru işareti vardı ama hiç birini sormaya cesaret edemiyordum. Siyah saçlı kız benim düzlemden kalkmam için elini uzattı. Biraz tedirgin bir şekilde onun elini tuttum ve düzlemden kalktım. Kız siyah saçlarına gümüş çerçeveli aynada biraz düzen verdikten sonra ‘Beni takip et’ deyip gümüş kollu siyah kapıyı açtı. Kız kapıdan çıktı ve ben de ardından kapıdan çıktım. Tam arkamı dönüp kapıyı kapatacaktım ki kapı kendiliğinden kapandı. Şaşırıp bir süre duraksadım. ‘Hadi durma orada, gidiyoruz’ diyen kızın sesiyle irkildim ve kızı takip etmeye koyuldum. ‘Ben nereye geldim böyle?’ diye içimden söylenerek yürüyordum.

Geniş bir koridorda yürüyorduk. Yerler koyu kırmızı renginde bir halıyla döşenmişti. Sağ ve sol duvarda sanırım her 6 adımda bir kapı vardı. Kapıların rengi beyaz, siyah, koyu kırmızı gibi koridorun siyah duvarlarıyla uyumlu renklerdi. Birkaç dakika bu koridordan yürüdük ve önümüze büyük, işlemeli ve siyah bir kapı belirdi. Siyah saçlı kız elini kapıya yaklaştırıp hafifçe itti. Ağır görünen siyah kapı yavaşça açılmaya başladı. Kapı tam açıldığında kız içeriye adım attı. İçerisi siyah, gümüş ve beyaz yapıtlardan oluşmuştu. Tam karşımızda iki tane merdiven vardı. İkisi de parlak siyah rengindeydi ve tutunma yerleri gümüş renkliydi. Sağdaki merdiven sağa doğru, soldaki merdiven sola doğru uzanıyordu. Burada yaklaşık 10tane kapı vardı ama bir tane kapı, tam ortada ve diğerlerinden baya yukarıdaydı. Ona doğru uzanan bir merdiven de yoktu. O kapıya nerden ulaşılıyordu?...

 Ben etrafa bakınırken yanımıza 2 tane erkek geldi. Biri gri kısa saçlı, sağ gözü mavi sol gözü siyah renkli, uzun boylu ve güler yüzlü biriydi. Diğeri ise siyah düz uzun saçlarını toplamış, gri gözlü ve ciddi suratlı biriydi. İkisi de siyah uşak kıyafeti giymişlerdi.

Siyah saçlı kız solumuzda duran ciddi suratlı erkeğe sordu;

   ‘Shio şu an nerede?’

  ‘Salonda sizi bekliyor.’

  ‘Bu kız mı Eldtie?’ sağımızda duran gri saçlı erkek benim dibime girip sordu.

   ‘Kızı korkutmasana Loren?’ siyah saçlı kız gri saçlı erkeği hafifçe itti.

Loren ve siyah saçlı kız gülüştüler. Sanırım bu gri saçlı erkeğin adı Loren’di. Gri saçları hafif ve yumuşak görünüyordu. Siyah olan gözü beni içine çekiyor gibi derin, mavi gözünün içinde ise asalet, umut ve cesaret gibi duygular vardı sanki. Adeta onun gözüne bakakalmıştım. Siyah saçlı kızın beni dürtmesiyle irkildim. Biraz utanıp yüzümü yere çevirdim. Siyah saçlı kız;

   ‘Hadi, Shio bizi bekliyor. Gidelim.’ diyerek tekrar yürümeye başladı.

Sağdaki merdivenlerden çıktık ve yine siyah bir kapıdan geçtik. Geniş bir odaya geldik. Salon dedikleri burası olmalıydı. Koltuklar koyu mor ve siyah renkteydi. Duvarlar her yerde olduğu gibi siyahtı ve tuvallere yağlı ve ya akrilik boyayla yapılmış çok güzel manzara resimleri vardı. O resimler çok güzeldi, ama hepsi nedense hüzünlü resimlerdi.

Üçlü koltuklardan birinde, koyu mor saçlı, koyu mavi gözlü, soluk beyaz tenli, çok güzel bir kız oturuyordu. Hiçbir insanda, ünlülerde bile görmediğim bir güzelliği vardı. Hayatımda gördüğüm en ‘güzel’ kızdı. Hatta güzelliğin kendisiydi, bile diyebilirim. Kız, siyah elbisesiyle ortama ve odaya çok uyumlu görünüyordu. İçeri girdiğimizi gördü ve yanına bir hizmetçiyi çağırıp bir şeyler söyledi. Siyah saçlı kız ve ben, mor saçlı kızın karşısındaki üçlü koltuğa oturduk. Bizimle birlikte gelen 2 erkek de sağ ve sol ön çaprazımızdaki tekli koltuklara oturdular. Ortada, benim ilk uyandığım odada da olan, cam bir düzlem vardı. Bu düzlemler havada duruyordu. Herhalde burada bunlar masa görevini görüyorlardı.

Bir anda ortaya atıldım;

   ‘Ben, ben nerdeyim?’

Lafı ortaya atmamla birlikte mor saçlı kız gece mavisi gözleriyle bana baktı. Soğuk bir ifadesi vardı. Kızın bakışı, nefes kesecek kadar büyüleyiciydi. Loren’de de olduğu gibi gözlerinin içine düşmüştüm sanki. Kendimi derin bir soğukluk, korku ve yalnızlık hislerinin içinde boğulmuş gibi hissetmiştim. Donup kalmıştım. Mor saçlı kızın yanına hizmetçi geldi ve masaya, yani cam düzleme şeffaf bir bardak bıraktı. Kız bakışını bardağa çevirdi.

Bu arada kimse cesaretimi toplayıp sorduğum soruya cevap vermemişti. 2 erkek ve siyah saçlı kız da bardaktaki içeceği içiyorlardı. Ben de elime bardağı alıp şeffaf içeceği içmeye başladım. Hafif, tatlı ve soğuk bir sıvı ağzımın içine yayıldı. Tadı çok güzeldi. Bu güne kadar içtiğim hiçbir içeceğe benzemiyordu.

Bir anda;

  ‘Burası Leyvia krallığı. Seni buraya bir anlaşma için getirdik.’ Diye anlatmaya başladı siyah saçlı kız.

Gözlerimin içine bakıyordu. Gözleri simsiyahtı, sanki beni içine çekecekmiş gibi, umutsuzluğuna beni de sürükleyecekmiş gibiydi. Bu kızın gözleri hem umutsuzluğu, hem de umudu barındırıyor gibiydi…

Neden buradaki herkesin gözü bu kadar etkileyiciydi? Dünyadaki insanlarda hiç görmediğim duyguları barındıran gözlerdi bunlar. Bunlar kimdi? 

(not= okuduğunuz için teşekkürlerr ^-^ yorum yaparsanız sevinirim :) multimedia Loren'e ait <3 İthaf Madam'a :D )

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin