3.Bölüm 2.Kısım

133 10 8
                                    

Birlikte bir odaya geçtik. Burası bugün benim kalacağım odaydı. Duvarlar beyaz, yerdeki halılar krem, yatak ve koltuklar beyaz, avize ise camdan yapılmıştı ve altın taşlar sarkıyordu. Kendimi pahalı bir otel odasında hissediyordum. Burası Leyvia Krallığı ile çok zıt bir krallıktı. Orada her yer siyahken, burada her yer beyazdı. Beyaz koltuklara oturduk. Ortada bir sehpa vardı.

 ‘Feylu!!’ Koltuktan kalkıp iki elimle sehpaya vurarak bağırdım.

Feylu irkilip koltuğun içine gömüldü.

   ‘Tamam, tamam, sakin ol! Her şeyi anlatacağım’

Ben koltuğa oturunca feylu anlatmaya başladı;

    ‘Ben de senin gibi güç sahibiyim. Gücüm 12yaşımdayken Mefesis Krallığı’nın elçisi tarafından fark edilmişti. Buraya getirildim ve bazı eğitimler aldım.’

    ‘Yani, 12 yaşındayken dünyadan ayrılıp buraya mı geldin?’

    ‘Burada kaldığın sürede de dünyada bir ‘sen’ varsın. Klonlanıyoruz gibi bir şey. Tabii dünyadaki ‘sen’in bu olaylardan haberi yok. Normal bir yaşam sürüyorsun. Sen dünyaya dönünce de, diğer ‘sen’ kayboluyor, yerine sen geçiyorsun, hafızalar kopyalanıyor falan filan. Biliyorsun ki böyle şeyler biraz karmaşık oluyor.’ Feylu hafifçe gülümsedi.

    ‘Anladım…’

   ‘Başka sormak istediğin bir şey varsa sorabilirsin. Zaten majesteleri bunun için beni görevlendirdi.’ Sonra biraz duraksayıp ‘Aslında dünyada arkadaş olduğumuzu söyleyip bu görevi ben üstlenmek istedim.’ Dedi.

    ‘Aklımda bir sürü soru var tabii ki,’ Deyip güldüm. ‘ama ne soracağımı şaşırmış durumdayım. Hm mesela 12 yaşında buraya gelmişsin. O zaman dünyadaki sen kopyan oluyor. Benim tanıdığım Feylu kopyan mıydı?’

    ‘Şimdi,’ Feylu uzun bir açıklama yapmak için derin bir nefes aldı. ‘güçleri olanların iki seçeneği var. Biri dünyaya dönmek, diğeri burada hayatına devam etmek. Ben dünyaya dönmeyi tercih ettim. Burada yaklaşık 2 ay kadar kaldım. Burada yaşamayı tercih edenler genelde dünyadaki hayatlarını sevmeyenler oluyor. Ailemi ve arkadaşlarımı seven ben ise dünyaya döndüm tabii’

    ‘Burada olan herkes mi dünyadaki hayatını sevmiyor?’

   ‘Hayır, yani, Krallık yeni yaratılan bir şey değil, o yüzden burada yaşamayı seçen insanlar burada evleniyorlar, burada çocukları oluyor. Böylece bu krallığın nüfusu artmış oluyor.’

Biraz durduktan sonra;

    ‘Peki sen neden buradasın? Dünyada yaşamayı seçmemiş miydin?’ dedim.

   ‘Evet, ama biliyorsundur ki bir savaş yaklaşıyor. Mefesis Krallığı da, dünyaya dönmüş olan özel güç sahibi kişilere gidip yardım istiyor. Kabul eden de vardır, etmeyen de. Ben Mefesis Krallığı’na yardım etmek istedim. 12 yaşımda geldiğimde burada edindiğim arkadaşlarım da var sonuçta. Ama kullanmadığım için gücüm zayıflamış, 2 hafta önce antrenmanlara başladım.’

Heyecanla sordum;

    ‘Senin gücün ne?’

     ‘Göstereyim istersen’ dedi ve ayağı kalktı.

    ‘Olur!’

Feylu, koltuklardan uzaklaşıp yatakla karşı duvar arasında durdu. Ellerini boşluğa doğru uzatmasıyla birlikte etraf Feylu’yu göremeyecek kadar altın rengiyle doldu. İyice bakınca, kare şeklinde kesilmiş kağıt gibi şeylerdi bunlar. Çok parlak ve güzel görünüyordu. Havada duran bu altın kağıtlardan bir tanesini elime aldığım anda hafif bir acı hissettim.

   ‘Feylu, bunlar ne?’

    ‘Bunlar simlerim.’ Feylu sim dediği şeylerin arasından bana doğru yürüdü.

    ‘Sim mi? Sim için biraz büyük değiller mi?’

     ‘Evet, bunlar biraz büyük. Benim simlerim aslında bu kadar büyük değil ama normalleri çok can yakıyor. Onu eline aldığında bir acı hissetmedin mi?’

     ‘Ah, evet. Hafif bir acı hissettim.’

     ‘Boyutlarını ayarlayabiliyorum. En büyüğü bu kadar oluyor. Boyutu küçüldükçe daha çok can yakıyor. En küçüğü de yaklaşık bir toz tanesi kadar.’

    ‘O çok acıtıyor olmalı.’

     ‘Evet, öyle olsa gerek. Benim simlerim bana etki etmediği için ne kadar acıttığını bilemiyorum. Bir de ben, simlerimi sadece toz halinde kullanabiliyorum.’

     ‘Neden? Başka nasıl kullanılıyor?’

    ‘Şöyle örnekle anlatayım. Mesela, biri ateş gücüne sahip;  Ateşten çeşitli savaş aletleri yaparak savaşıyor. Bunun adına ‘cisimleştirme’ deniyor.

    ‘Hım…’
Feylu;

     ‘Bunun fazlası gözü yoruyor.’ Deyip simlerini ortadan yok etti.

     ‘Bence güzel görünüyorlardı.’ Dedim. Gülüştük.

     ‘Eldtie, bugün artık geç oldu, dinlen istersen. Yarın yine konuşuruz.’ Saate baktım. Saat 11’di.

    ‘Tamam.’

    ‘Bir şey olursa ben yan odadayım. Çağırabilirsin.’

Feylu ile birbirimize sarıldık. Feylu ‘yarın görüşürüz’ deyip kapıdan çıktı. Oda bir anda çok sessiz olmuştu. Derin bir nefes verdim. Yorulmuştum. Şimdi düşününce, ben sabahtan beri bir şey yememiştim. Ama nedense kendimi hiç aç hissetmiyordum. Aç hissetmiyorum, derken aklıma Leyvia Krallığı’nda içtiğim içecek geldi. Onu içtiğimden beri kendimi iyi hissediyordum. Büyülü bir içecek olabilirdi. Belki de aç hissetmememin sebebi de buydu.

Perdenin yanına gidip camdan dışarı baktım. Burası tahminen 3 ya da 4. Kattı. Geniş bir bahçe, büyük bir göl, ağaçlar…

Yatağa uzandım. Tavandaki cam avizeyi izliyordum. Bir yandan da bugün yaşananları aklımdan geçiriyordum. Tam göz kapaklarım ağırlaştı derken hala okul kıyafetiyle olduğumu fark ettim. Yataktan kalktım ve rahat bir şeyler bulmak için yatağın hemen yanındaki beyaz dolaba yöneldim. Dolabın içi kıyafet doluydu. Çok güzel kıyafetlere bakmaktan uykum kaçmıştı. Orada bir tane de gecelik buldum. Bir tişört ve eşofman aradım ama yoktu. Mecburen geceliği giydim. Üzerime tam oturmuştu. Işığı kapatmak için ışık düğmesi aradım ama yoktu. Neyse, dedim ve yatağa girdim. Sonrasını hiç hatırlamıyordum, demek ki hemen uyumuşum.

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin