3. Bölüm 3. Kısım

119 9 10
                                    

(Multimedia'da Rode var ^^ İyi okumalar!) 

Sabah olmuştu. Odanın camından parlak bir güneş ışığı sızıyordu. Dünkü yorgunluğumdan hiç eser yoktu. Yine de beyaz örtünün içinde biraz kıvrandım. Duvardaki saate baktığımda saat 7’yi gösteriyordu. Yataktan çıktım. Giyineyim dedim ama acaba bu dolaptaki kıyafetleri giyebiliyor muydum? Geceliği de alıp giymiştim ama yasak olmasından korktum. En iyisi Feylu’ya sormaktı sanırım.

Kapıdan dışarı çıktım. Gecelikle dışarı çıktığım için biraz tedirgindim. Koridorun duvarları krem rengi, halısı açık kahverengindeydi. Odamın sol tarafında herhangi bir kapı yoktu. Herhalde benim odam koridorun en sonundaki odaydı. Aniden sağa döndüğümde karşımda Feylu’yu görünce şaşırdım.

       ‘Ben de tam sana geliyordum! Gelsene odama’ deyip kapıyı açtım.

     ‘Aa, öyle mi? Bu arada günaydın’ Feylu gülümseyip odama girdi. Ardından ben de odaya girdim ve kapıyı kapattım.

     ‘Ben bu dolaptakileri giyebiliyor muyum?’

     ‘Evet, tabiî ki.’ Feylu üstüme baktıktan sonra ‘Sen giymişsin zaten?’ diye güldü.

      ‘Öyle de, emin olamadım tam’ deyip güldüm. ‘Ne giyeceğim peki ben?’

        Feylu, omuzları açık yarasa kol kopkoyu yeşil ve üzerinde altın işlemeli bir elbise giymişti. Ayakkabısı da koyu kahverenginde bir topukluydu. Takı olarak da altın renginde zincir bileklik ve kolye takmıştı. Altın rengi Feylu’nun sarı saçlarıyla uyumlu görünüyordu.

        Birlikte dolaptan kıyafetleri çıkarıp incelemeye başladık. Hepsi çok güzeldi ama bana göre çok şıktı. Ben daha sade ve rahat bir şeyler istediğim için çoğunu eledik. Sonunda bana göre bir şeyler bulabildik.

        Beyaz, straplez, açık yeşil ve açık pembe renginde pileleri olan bir üst giydim. Üzerine ince, beyaz bir hırka. Altıma beyaz bir şort giydim. Ayakkabı olarak da rahat, beyaz bir babet. Boynumda açık yeşil renginde bir taşı olan bir kolye, kolumda her zaman taktığım zümrüt taşlı bileklik vardı. Aslında Feylu bilekliği çıkartmamı istemişti ama bu bilekliğin benim için önemli olduğunu bildiği için fazla ısrar etmedi.

        Feylu’ya döndüm;

      ‘Teşekkür ederim!’

     ‘Ne demek.’ Feylu gülümsedi. Uzun süredir saate bakmamıştık. Aynı anda saate baktık ama ilk çığlığı atan Feylu oldu. ‘Ne!! Saat 8 mi? Bir saattir kıyafet mi bakıyoruz biz?’

      ‘Evet sanırım.’ Gülüştük. Şimdi ayrı bir dünyada olsak da Feylu aynıydı. En yakın arkadaşımın da özel güçlere sahip olması ve ikimizin de burada olması çok güzel bir şeydi. Hala inanamıyordum. Bir rüyaymış da aniden bitecekmiş gibi geliyordu.

      ‘Benim majestelerine bir şeyler sormam gerek. Sen giyin, aşağıya gel.’

      ‘Aşağı derken neresi?’

      ‘Odadan çıkıp sağa dön. Dümdüz yürü. Sol tarafta bir merdiven görürsün oradan aşağı in, geniş bir yere çıkacaksın. Salon gibi bir yer orası ve koltuklar var. Orası herkesin konuşup kaynaştığı yerdir, görev bekleyenler, eğitim alanlar, herkes gelebilir. Belki arkadaş edinirsin.’ Tamam anlamında başımı salladım. ‘Ben gelince orda seni bulurum. Ama sakın başka bir yere kaybolma.’

     ‘Tamam o zaman, sonra görüşürüz.’

        Feylu odadan çıktı. Kıyafetleri giyip odadan çıktım ve Feylu’nun tarif ettiği gibi sağa döndüm. Sol taraftaki merdivenden aşağı indim ve yüksek tavanlı, geniş bir alana ulaştım. Burada beyaz koltuklar vardı ve birkaç grup koltuklara oturmuş, sohbet ediyorlardı. Grupların birinde tanıdık bir yüz görünce şaşkınlıkla yanına gittim.

        Hep açık olan saçlarını at kuyruğu yapmış, ablasına çok benzeyen ama daha çocuksu bir suratı olan, çok da yakından tanıdığım biriydi bu. Sehpanın etrafındaki ‘L’ harfi şeklindeki koltuğa oturmuş, birileriyle sohbet ediyordu.

      ‘Melris?’

       Bir anda çağırılınca irkildi. Beni görünce ‘Eldtie!’ deyip koltuktan kalktı ve bana sarıldı.

      ‘Tanıştırayım arkadaşlar, bu Eldtie. Dünyadan.’

        Önümde kızıl saçlı üç kişi oturuyordu. İki kız bir erkekti ve üçü de birbirlerine çok benziyorlardı. Hele ki kızların gözleri tıpatıp aynıydı. Melris, kızıl saçlarının bir kısmını yukarıda topuz yapmış, bir kısmını da açık bırakmış, kahküllü kızı gösterip;

      ‘Vilia, Eldtie. Eldtie, Vilia.’ Diye bizi tanıştırdı.

        Sonra, Vilia’nın ve kızıl saçlı oğlanın arasında oturan, saçını gevşek bir şekilde arkada toplamış olan kıza döndü. Melris’in ağzını açmasına izin vermeden,

       ‘Merhaba ben Liy. Vilia’nın ikiziyim. Yani Vilia benim ikizim. Her neyse aynı şey işte.’ Deyip güldü.

      ‘Hakikaten çok benziyorsunuz.’ Deyip gülümsedim. Liy denen kız Vilia’dan daha sıcakkanlı görünüyordu.

      ‘Ama biliyor musun, karakter olarak hiç benzemiyoruz. Yemek zevkimiz olsun, müzik zevkimiz olsun, hobi olsun her yanımız farklı. Mesela, bir onun giyimine bak, bir de benimkine.’

        Liy, beyaz kısa kollu bir bluzun üstüne siyah kısa bir ceket giymiş, altına iki kat pileli ve kan kırmızısı ile siyah renk geçişli bir etek giymişti. Ayakkabı olarak da siyah, dizine kadar bir çizme giymişti. Bu kıyafetle oldukça şık görüyordu.

        Vilia ise, gözleri ile aynı renk açık mavi bir tişört, altına kot etek ve diz altında beyaz ince tozluklar giymişti. Ayakkabısı da beyaz ve açık renkte bir spor ayakkabısıydı. Rahat ve sportif görünüyordu.

      ‘Bu da Rode.’ Soldaki kızıl saçlı erkeği gösterdi Melris.

      ‘Bizim ağabeyimiz’ dedi Liy.

        Rode denen oğlan beni umursamaz bir şekilde beni süzdükten sonra zorla;

      ‘Selam’ dedi.

        Rode’un kızıl saçları kızlarınkiyle aynı renkti. Gözleri ise onlarınkinden biraz daha koyu bir maviydi. Gümüş bir küpe ve sağ bileğinde siyah deri bileklikleri vardı. Siyah deri ceketin içine beyaz bir tişört giymiş, boynuna zincirli bir kolye takmış ve siyah bir pantolon giymişti. Tam Rode’a gözüm dalmıştı ki;

      ‘Biliyor musun Eldtie, Rode okulumuzun en popüler çocuğu. Çok güçlü olduğu için, majesteleri bazen ona en zor görevleri veriyor!’ Melris Rode’u anlatırken gözleri parlıyordu. 

        Kısık sesle kulağıma;

      ‘Çok yakışıklı değil mi?’ diye fısıldadı. Melris’in göz kamaştırıcı gülümsemesinin karşısında dalıp gitmiştim. Kendime gelmem birkaç saniyemi aldı.

        Rode tam anlamıyla yakışıklıydı ama okullarının en popüler çocuğuna göz dikecek halim yoktu. Melris ‘okulumuzun’ dediğine göre burada da dünyadaki gibi okullar vardı. Sanırım çok da farklı bir dünya değildi burası, sadece herkesin özel güçleri vardı… 

Eldtie'nin GizemiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin