Korkudan titriyordum. Gözlerim ışık yüzünden kamaşmıştı. Sonrasında arabanın üstünden birşeyin yüklendiğini hissettim. Hareket etmeye çalışırken kafamdan akan sıcak sıvıyı yeni fark etmiştim. Son duyduğum şey ise ambulansın siren sesleriydi...
Yataktan sıçrayarak uyandım. Bir süredir görmediğim kâbuslar bilinç altımı işgal etmeye başlamıştı. Yana doğrularak komidindeki suyu aldım. Titrediğimi yeni fark ediyordum.
Bardağı sıkıca tutarak kurumuş olan dudaklarıma götürdüm. Yutkunarak suyu içtim. Boğazımdaki düğüm yavaşça çozülüyordu.
Bardağı masaya koyarak derin bir nefes aldım. Karşımda gülen annem ve babamı gördüğümde istemsizce bende gülümsedim.
Uzanarak çerçeveyi aldım. Parmaklarımı annem'in uzun saçlarında gezdirdim. Fotoğrafa düşen damlayı görünce ağladığımı yeni fark etmiştim. Bir süre gözyaşlarımın fotoğrafa damlamasını seyrettim. Yavaş hareketlerle gözlerimi sildim.
Son kez fotoğrafı öpüp yerine koydum. Üşengeç adımlarla sonunda banyoya ulaşmıştım. Soğuk suyla yüzümü yıkayıp üzerimi giyindim.
Mutfağa gittiğimde dünden kalan tabaklar hâlâ masanın üstünde duruyordu. Hazırladığım mısır gevreğimi yerken bir yandanda ilk dersin kimya olduğunu sindirmeye çalışıyordum.
Dünden kalma tabaklarıda makinaya doldurduktan sonra askılıktan hırkamı ve çantamı alarak soğuk havanın içime işlemesine izin verdim.
Yavaş adımlarla ailemden kalan tek yere, kafeme doğru ilerledim.
Daha birçok dükkan açılmamıştı. Fakat Sarmaşıkta vakit geçirmeyi çok seviyordum. Orası ailemden geriye kalan tek şeydi. Dükkanı açar açmaz vanilya kokusu etrafımı sarmaya başladı.
Sırf bu koku yüzünden sonuna kadar burada yaşayabilirdim. Okul çantamı masaya bıraktıktan sonra viledayla yerleri silmeye başladım.
Biraz sonra Umay ve Hande anne gelirdi. Bana bu yaşıma kadar Hande anne bakmıştı. Umayla birlikte kardeş gibi büyümüştük. Herzaman beni kızı yerine koymuştu. Amcam bile bana sahip çıkmazken Umay'ın ailesi sahip çıkmıştı.
Amca kelimesine alayla gülümsedim. Hâlâ bana yeğenim diyecek kadar yüzsüz bir adam. Bu hayatta tek başıma kaldığımı, sahip çıkamayacağını söyleyerek gitti.
Ardından bir miktar para gönderiyordu. Hiçbir zaman anlamadı. Paraya değil aile sevgisine ihtiyacım vardı.
Kapının açılmasıyla irkildim. Umay benim aksime herzaman pozitiftir. Gülümseyerek boynuma sarıldı. Hande anne gülerek bize bakıyordu. Bende hafif tebessümle karşılık verdim. Umay karşımdaki sandalyeye oturmuştu.
Umay'a baktığımda kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "Ne oldu yine amcan mı aradı?" Umay'ın tedirgin sesi yüksek çıkmıştı. "Ah hayır uzun zamandır aramıyor yeniden kâbus görmeye başladım. Olmuyor unutmaya çalışıyorum ama olmuyor. Kaza gecesini annemin çığ..."
Sözümü kesen hıçkırık sesim olmuştu.
Elimin tersi ile gözyaşlarımı sildim. Umay sandalyesinden kalkarak bana sarılmıştı. Umay'dan başka beni anlayan kimsem yoktu. Ona daha sıkı sarıldım.
Hande annenin sesiyle ayrıldık. "Okula geç kalacaksınız. Siz halâ burada mısınız?" Hande annenin çatık kaşlarına bakıp gülmeye başladık.
Okul çantamızı alıp Sarmaşıktan çıktık. Kafe okula çokta uzak sayılmazdı.
Okula tiksinerek bakarak sınıfıma doğru ilerledim. Sınıfa girdiğimde 5 veya 6 kişi vardı. Yavaşça sırama oturdum. Okulda sessiz bir tiptim.
Hatta sınıfta çoğu adımı bile bilmiyordur. Umay'dan başka arkadaşım yoktu. Bana tek acımayarak bakan Umaydı. Belkide sevgilimin olmamasının nedeni buydu.
Korkuyordum, sevdiğim çocuğun bana acıyarak bakmasını istemiyordum...
Birinin dürtmesiyle kendime geldim. Kafamı kaldırdığımda sinirle bana bakan bir kimyacı beklemiyordum. "Sonunda uyuyan güzelimiz uyandı."
Kimyacının alayla çıkan sesine karşılık sınıftakiler kıkırdamaya başladı. Kısık çıkan sesimle "Adım Buğlem" diyerek yanıtladım.
Bu dediğim iyice hocayı sinirlendirmişti. "Buğlem dersimden geçmek istiyorsan bana laf yetiştirmeyeceksin." Tehtitkâr bakışlarından kaçınmak için yüzümü yana çevirdim.
O sırada kurtarıcı zilin sesini duymuştum. Tuttuğum nefesi dışarı vererek Umay'ın sınıfına gittim. Umay beni fark ettiğinde koşarak yanıma geldi. "Kimya dersi nasıldı?" Bu dediğine gözlerimi devirdim. "Nee o kadar mı kötüydü?"
Kimya dersinden daha kötü birşey varsa o da kimyacının bana takmasıydı...
Sonunda bu günüde atlatmıştım. Umayla birlikte Sarmaşık'a gelmiştik. Hande anneyi eve uğurlayıp kalan müşterilerle ilgilenmiştik. Son müşteride gittiğinde masadaki tabağı kaldırdım.
Umay'ı erken eve göndermiştim. Akşam bende kalacaktı. Masaları sildikten sonra kendime meyve suyu sıktım.
Uykusuzluktan gözlerim kapanıyordu. Kapının açılma sesiyle kendime geldim. İçeri giren müşteri garip olarak takım elbise giymişti.
Ama daha da garibi arkasından söylenerek gelendi. Gözlerim bir an onda takılı kalmıştı. Ben tehlikeyim diye bağıran mavi gözleri bana yöneldi. Tek bir bakışıyla bile hayatınızı cennete veya cehenneme çevirebilecek güçteydi.
Nasıl oluyorda siyah içinde hayat bulmak için bir çift mavi göze ihtiyaç duyarki insan?
Sertçe sandalyeyi çekip oturdu. O sırada kolunu kaplayan dövmeler dikkatimi çekti. Boğuk bir sesle kendime geldim. Sesin sahibi dövmeli çocuktu.
Karşısındaki adama bağırarak birşeyler anlatıyordu. Daha fazla dayanamayıp ürkek adımlarla masaya doğru yöneldim. Boğazımı temizleyerek "Pardon siparişlerinizi alabilirmiyim?" dedim.Sinirden laciverte dönüşmüş gözleriyle bana bakmaya başladı.
İçimde beliren kıvılcım ondan hoşlandığımı mı yoksa korktuğumu mu gösteriyordu? Bu düşüncelerin arasında soğuk bir sesle "Bizi yalnız bırak" diye bağırdı.Az önce bana doğrulan lacivert gözlerden korktuğumu fark ettim.
Yavaş adımlarla oradan uzaklaştım. Tezgahın arkasına geçmemle çocuğun sandalyeyi yere fırlatarak çıkması bir oldu. Geride kalan adamsa masaya 50 tl bıraktı.
Bana döndü ve "Özür dilerim bu sıralar kendinde değil" diyerek yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi.Arkasından "Ama bu para çok fazla!" diyerek bağırdım.
Sesim boş kafede yankılanmıştı.
Buda neydi şimdi böyle? Benim için bu kadar değerli bir yerde bunların yaşanması? Ya o çocuğun insanları umursamaz tavırlarına ne demeli?
İstemsizce oturduğu sandalyeye gözüm gitti. Mavi gözlerin ardındaki fırtınayı hissedebiliyordum.
Tamamen siyahtan ibaretti. Sanki onun dünyası siyahtan oluşmuştu. Onu gördüğünüzde dikkatinizi çeken tek şey duygularıyla değişen mavi gözleriydi.
Teni bir ölü kadar cansız ve beyazdı. Kıyafetleriyle teni arasında tezat bir uyum vardı. Laciverte çalan siyah saçlarıda bu uyumu tamamlıyordu.
Kolundaki dövmeler o kadar çoktu ki teninin beyazlığı fark edilmiyordu. Dudağındaki metal, dövmeleri kadar fark edilmesede sonradan karanlık dünyasıyla bütünleştiğini gösteriyodu.
Daha önce hiç yaşamadığım bu duygular şaşırtmaktan çok korkutuyordu. Onun karanlık dünyası beni kolaylıkla yok edebilirdi. Peki şimdi neden bunları düşünüyordum?
Bir kere gördüğüm biri beni bu kadar etkilememeliydi.
Belkide daha görmeyecektim.
"O Sarmaşık'a ait değildi"
BU HIKAYEYI ARKADASIMLA BIRLIKTE YAZIYORUZ WATTPAD'DE PAYLAŞTIĞIMIZ ILK HIKAYE UMARIM BEĞENMİSSINIZDIR. :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Nasıl başarıyorsun? Duygusuz olmayı, acı çekmeden yaşamayı, hissetmemeyi bana da öğretir misin?" Eymen'in adım atmasıyla geriledim. Sanki aramızda çok mesafe varmış gibi dudaklarıma yaklaştı. Ellerimi göğsüne yerleştirerek ittirmeye çalıştım. Hiçb...