''Doktor Henry, Doktor Henry ameliyata lütfen!''
Baban en arkada, ameliyathaneye kadar peşimi hiç bırakmıyor.Ve ben ona seni seviyorum bile diyemiyorum.Beni öylesine soyuyorlar.Öyle çok terlemişim ki üzerime geçirdikleri o mavi önlüğün üzerindeki hafif ıslak bölgeleri bile görüyorum.
''Yapabilirsiniz hanımefendi.Çok az kaldı.''
Tek yapabildiğim ıkınabilmek, hızlıca soluk alıp vermek.Ve dakikalar sonra bebek ağlaması cılız ameliyathaneyi dolduruyor.Seni görüyorum.
O güzel beyaz tenini ve kokunu hissediyorum.
Doktorun kucağında, ağlıyorsun.
Seni öyle çok seviyorum ki...
O sırada seni kucağıma veriyorlar.Ancak ben daha fazla dayanabilecek miyim bilmiyorum.Dudağımı o küçük alnına yaklaştırıp küçük bir öpücük konduruyorum.
İsmini fısıldıyorum hafifçe.
''Anderson.''
Doktorlara geri veriyorum seni.Dayanamasamda bunu yapıyorum.
Bünyem ağır geliyor, dayanamayıp uzanıyorum arkaya doğru.Ve belki de ismini son bir defa sayıklıyorum.Ancak sen hala ağlamaya devam ediyorsun.Konuşamıyorum.
Bir ağırlık çöküyor üzerime.Gözlerimi tepemde duran parlak ameliyathane lambasına dikiyorum.Işığın parlamasına hayretler içinde bakıyorum.
Göz kapaklarım kendiliğinden kapanıyor.Işığa karşı kör oluyorum.
Ben doğuyorum.
Çok küçüğüm.
Birisi beni tutuyor.
Ağlıyorum, hem de çok ağlıyorum.
O gidiyor,
Annem ışığa gidiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
IŞIK
Science Fiction''Bizi eksik olan, bizi çeker; ışığı hiç kimse kör kadar sevemez.'' -Victor Hugo