Bölüm 3

671 44 0
                                    

Uzun bir ara oldu.. Ancak çok yoğundum ama artık sizlerleyim ve hikayelerime devam ediyorum umarım sizde benimle olup okumaya devam edersiniz.. Kendinize iyi bakın...😊

Brendan hırsla açtığı odaya girip ceketini yatağının üzerine fırlattı. "Ben üzgünüm ama inan senin düşündüğün gibi düşünmedim.." Brendan soğuk bakışlarını sevdiği kadına çevirdi. " İnandığım şey ne gerçek anlamda öğrenmek ister misin.?" Genç kız sorgulayan gözlerle kocasının yüzüne baktı. Brendan düğmelerini koparırcasına gömleğinin önünü açıp üzerinden çıkarttı. Vücudundaki yaraları gösterebilmek için odayı aydınlatan loş ışığın önüne gecerek konuşmaya başladı. " hayat bana zorluklarla nasıl başa çıkabiliceğimi gösterdi. Ben canımın acısını annemin kolları arasında değil sıcak bedenlerin varlığında unuttum. Hayatı  önemsememem bundan dolayı ve sen geçmişimle benim karşıma gelemezsin. Çünkü o zaman sen yoktun. Dolayısıyla o zamanla ilgili pişmanlığımda yok. Beni anlıyor musun? Seni son kez uyarıyorum geçmişimi sorgulama yoksa üzülen taraf sen olursun güzelim. Şimdi iyi geceler.." dedikten sonra sevdiği kadını dağılmış olarak bırakıp dışarıya çıktı.
           Leonardo içtiği sigaranın dumanını gökyüzüne üfledi. Uzun zamandır bu geceki gibi hayatını hareketlendiren olay gecmemişti başından. Dans ettiği sarışın kızı düşündü gerçekten büyüleyici bir güzelliği vardı. Ancak aklı ateşte kalmıştı. Gözlerini kısıp burnunu kaldırarak konuşan kızı düşündü. Gerçek anlamda tüm duygularını harekete geçirmişti. Ama en çokta sinir.. Bu zamana kadar kimse ona bu denli kafa tutmamıştı.. Sessizce gülümsedi farkında olmadan. Son sigara dumanını da havaya üfleyerek balkon demirlerini kavradı. Kısılmış gözlerini gecenin karanlığına sabitleyerek "Aşk yok Leonard.. Aşk yok.. "dedi. Oysa bu kadar yakınken ateşe nasıl kavrulmadan nefes alabilecekti ki..
      Jasmine annesine dönerek " siz gidin ben size birazdan katılacağım" "Jass.. yine o aptal dükkana gidip saçma sapan kitaplar almayacaksın dimi.. " Jasmine Bella'ya dönüp " söz Bella eğer bir gün aptal kurdele ve boneler almaktan vazgeçersen bende kitap almaktan vazgeçerim.." Bella sinirle parmağını kız kardeşine kaldırmıştı ki anneleri araya girdi " Yeterin size kaç defa söyledim toplum içerisinde kavga etmeyin diye. Tamam Jasmine sen işini hemen halledip yanımıza gelirsin. " Jasmine gülümseyerek başını sallayıp dükkana doğru hızla yürüdü.
      Genç kız gözlerini kapatıp kitap kokusunun büyüsüne kapıldı. Kız kardeşi kesinlikle yanılıyordu. Dünyadaki en güzel koku kesinlikle kitap kokusuydu. Babasınında dediği gibi bir kadını güzelleştiren üzerine sinen kitap kokusudur.. Jasmine gülümsedi.. küçükken her kitap okuduğunda babasının yanına gider ve nasıl koktuğunu sorardı. Aldığı cevap ise hep aynıydı 'Kitap gibi'.. "Heyy Jass. nerelere daldın böyle.." Jasmine önünde duran yaşlı kitapçıya baktı. Saçları tamamen beyazlamıştı artık küçüklüğünden beri tanırdı onu.. Elinde olsa onun yanından gitmez bütün gün ona yardım ederdi. Kitaplarla uğraşmak artık onu yormaya başlamıştı. Yaşlı adamın boynuna sarılarak " Billy sanırım gittikçe yaşlanmaya başladın.. " " Sanırım Jass. Ama ölsemde sana dükkanı vermeyeceğim.." " Sanırım sen öldükten sonra burayı bana hediye edecekler ya da etmek zorunda bırakılıcaklar ne dersin?" Yaşlı adam kahkaha atarak rafa yönelip siyah kaplı bir kitabı eline aldı. " Hayal dünyana uygun bir kitabım var Jass. Yıldızları sever misin?" Jasmine hayran gözlerle adamın elindeki kitaba odaklandı " İnanmıyorum yoksa bu gökyüzüyle mi ilgili.. gerçekten bahsettiğin kitabı buldun mu?" "Sanırım evet al bakalım gökyüzünün gizemlerini çöz. Unutma her yıldız bir anlam taşır. Ben seni Spica'ya benzetiyorum biliyor musun? " genç kız gözlerini kısarak yaşlı adama baktı " Spica?" "Bir yıldız anlamını kendin bulmalısın" deyip elindeki kitabı genç kıza uzattı. " Hep bunu yapıyorsun merak ettiğimi biliyorsun.." "Gitmelisin ailen merak etmesin Jass. Seni seviyorum.." Jasmine arkasını dönüp giden adama bağırarak " Bende seni seviyorum Billyy" dedikten sonra kitabını göğsüne yaslayarak dükkandan çıktı. Ne var ki İngiltere'nin havası erkekler gibiydi 'Güvenilmez'..Yağan yağmura aldırış etmeden kitabına iyice sarılarak onu su damlalarından korumaya çalıştı..

      Jasmine tam köşeyi dönmüş annesine doğru ilerliyordu ki ayakkabısının kaymasıyla çamurun içine düştü. Tüm yüzler ona çevrilmiş kahkahalarla gülüyordu içlerinde kız kardeşide vardı. Ancak jasminin önemsediği çamura bulanmış kitabıydı. Ağlayarak onu almaya çalışıyordu ki annesi hızla kolundan çekti. " Beni her defasnda utandırıyorsun Jasmine.." " Anne ki.." " Bırak şunu hemen gidiyoruz.. " "Hayır.. kitabım" " Görmüyor musun her yerin çamur içinde..Hemen kalk Jasmine hemen.." Jasmine kitaba uzanamadan hızla annesinin çekmesiyle ondan uzaklaştı. Yine güzel başlayan birgün mahvolmuştu.. kız kardeşi küçümseyen bakışlarla yüzüne bakıyor ve kafasını inanamıyormuş gibi sallıyordu..

   Jasmine arabaya bindiğinde yalvaran bakışlarını annesine çevirdi.. Ancak tek gördüğü nefret dolu bakışlardı..

    Leonardo O sakar kıza düşmeden önce yardım edecekti aslında ama mesafe fazlaydı ve istesede yetişemezdi. Kızın gözyaşları onu etkilemiş olsada tam anlamıyla ruhunu acıtmadı. Kızın götürülünüşünüde sessiz bir şekilde izliyordu ki gri bakışları yerde bırakılan çamurlu kitaba takıldı. Gidip verse kız mutlu olurdu ama aile içi krize burnunu sokması kesinlikle kabul edilebilir birşey değildi ki O kız için bu değmezdi.. Ancak dürtülerine engel olamadı ve yerdeki kitabı alıp çamurlarını eliyle temizlemeye çalıştı. "Yıldızlar.." Kitabı elinde çevirerek kısa bir süre inceledi. Nedense bir kadını kitap okurken hayal edemedi. Ve kitabı alıp arabasının bulunduğu yola geçip evine doğru yol aldı..

"Heyy Rose baksana.." Rose kardeşinin elindeki ufak yılanı görünce korkuyla yataktan sıçradı.. " O o elindeki ne?" " Yılan Rose.. Merak etme o ölü kafasını yere 2 kere çok sert vurdum.." Rose biraz olsun rahatlasada inanamayan gözlerle kardeşinin elindeki yılana bakıyordu " Onu atmak yerine neden benim odama getirdin.."  "Çünkü bunu senin için öldürdüm.." " nasıl? Amelie sen?" " Rose Brendan ile aranın kötü olduğunu biliyorum ve büyü yaparak sizi yine mutlu edeceğim bu yılanın kuyruğunu kesip yine Brendanın yemeğine koyacağım o yiyincede düzelecek.." "Ne sen.. Büyü.. Daha önce.. Amelie sen neler yapıyorsun?" Rose Brendan'ın sürekli ishal olmasının sebebini artık anlamıştı sanırım tabi bunu ona söyleyemezdi hem bu sadece bir varsayım dı dimi.. "Hemen onu götürüyorsun ve bir daha böyle birşey yapmıyorsun.. Hayvanlara zarar vermek yok Amelie onlarda birer canlı özür dile ve onu göm olur mu?" " Ama ben onu.." "Lütfen.. ve bir daha ne olursa olsun bir hayvana sakın zarar verme tamam mı?" Küçük kız dudağını buruşturup kafasını salladı. "Peki onu tabuta da koyayım mı?" " tabi neden olmasın umarım ona uygun bir tabut bulabilirsin" "Merak etme Rose.." dedikten sonra dışarıya çıktı.

     Brendan kahvaltı için masaya oturmuş karısının inmesini bekliyordu. Son 2 gündür bağırsakları gerçek anlamda iflas etmişti. Sevgili karısı sinirleri gibi onlarıda etkiliyordu artık. Rose yesil elbisesiyle odaya girdiğinde Brendan hiç kafasını kaldırmadı. Onun varlığını tüm iliklerinde hissediyordu. Onun sıcaklığını ve tatlı dokunuşlarını özlemişti.

    " Meraba Amelie" "Meraba peder williams" "Burada ne işin var " " Onun gömülmesi sırasında yanında olmak istedim çünkü anca ona özrümü böyle sunabilirim Rose bana çok kızdı" Peder küçük kızın söylediklerine bir anlam veremedi " Amelie demek Jhon amcayı sende seviyordun?" "Peder Williams ben tüm insanları severim şimdi iyi günler " peder gülümseyerek küçük kızın arkasından baktı.  Amelie küçük adımlarıyla önündeki tabuta doğru yönelip tabutun içine baktı " Yalnız değilsin sana bir arkadaş getirdim. Sakın korkma tamam mı sana zarar vermez onu öldürdüm.. Üzgünüm" gözünden akan yaşı sildikten sonra tabutun önünden ayrılarak Meryem annenin önünde durup istavroz çıkardı " üzgünüm bir daha hayvan öldürmeyeceğim ve kedilerin kulaklarını kesmeyeceğim.." dedikten sonra kiliseden çıktı..

     

        

Gölgelerin DİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin