BÖLÜM 21

746 29 7
                                    

Yine birlikteyiiz.. umarım yeni bölümü beğenirsiniz. Sizin yorumlarınızı bekliyorum.. 😊 finale az kaldı artık beni yalnız bırakmadığınız için çok teşekkür ederim 💚

Leonardo hızla durduğu arabadan atlayarak kapının önünde durdu. Lord Brown için kaçıs burada sona eriyordu. Ateş saçan gözlerinle uyumlu çarpık gülüşüyle arabadan sinirli bir şekilde inen adama baktı. "Yolculuğunuz iyi geçmiştir umarım Lordum" adam tedirgin bakışlarını karşısında duran adama çevirdi. Ancak pes etmeye niyetli değildi. Montunun cebine koyduğu silahı genç adama doğrultarak gülümsedi. "Sen ve arkadaşların bu yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.. özellikle sen deli çok şansl..." elinden alınan silaha anlam veremeyen gözlerle bakarak "çok uzun konuşuyorsun.. şimdi sıra bende" diyerek elindeki silahı uçurumdan aşağıya salladı. "Şartlar eşit olmalı diyeceğim ama tek elimi bağlamış olsam bile senin canını okumam çok kolay olacak ne adaletsiz bir durum" adam korkuyla birkaç adım gerilesede Leonardo'nun sert yumruğuyla yere yığılması bir oldu. Lord Brown  acıyla burnunu tutup Leonardo'ya  baktı. "Bak seninle anlaşma yapabiliriz.. sana istediğin kadar para veririm.." Leonardo gülümseyerek adama bakıp sonra düşünüyormuş gibi çenesini sıvazladı. Ateş gibi kor gözleri aslında herşeyi belirtiyordu. " ben bir lord'um.. deli kelimesini senin tüm eklemlerinde hissettireceğim.. o çocukların korkularını sana yaşatacağım. Merhamet ne yazık ki bende olmayan bir durum." Dedikten sonra yerde yatan adamın bacağına tüm gücüyle vurarak geri çekildi. Kırılan bacağın çıkardığı ses adamın acı haykırışına karışmıştı. Leonardo kahkaha ederek adama baktı. Hızla yerden kaldırdığı adamın çenesine indirdiği başıyla artık elinde yığılıp kalan bir beden vardı. Eğer o an kendi yüzünü görme ihtimali olsaydı adama acıyabilirdi ancak eliyle tuttuğu adamı çuval gibi arabaya atarak kapıyı kapattı. Arabanın önündeki atların bağlarını çözerek silahını alıp Lord Brown'ın kalbine sıktı. Sonrasında ise arabayı uçurumdan aşağıya atarak boynunu esnetti. Artık bu bela bitmişti.. atların yanına gelip severek gökyüzüne baktı..

Selim ve Ahmet diğer Osmanlı askerlerini de alarak Brendan'ın mekanına doğru ilerledi. Yaralı olanlara dikkatli bir şekilde arabadan inmelerine sessizce yardım ederken yanına gelen diğer adamlara da emirler veriyordu. "Buyrun lordum" "hemen temiz  bez ve sabun getir ayrıca sıcak su.." "emredersiniz lordum.." Selim diğer askerlere yardım ederek onları Brendan'ın dinlenme odasına çıkardı. Yaralarını temiz suyla sildikten sonra Chris denen çalışana döndü "hemen buraya bir doktor getir. Ona acil olduğunu ve ses çıkarmadan itaat etmesini söyle.." "peki lordum.." Selim yaralı olan adamlara bakarak ellerini kaldırıp dua etti. Şüphesiz ki onları bugün yalnız bırakmayan Allah yine yanlarında olucaktı. 'Şükürler olsun'.. Ahmet Selim'in bu haline gülümseyerek baktı.

Brendan her bir çocuğu evine sağ sağlim ulaştırmanın verdiği mutlulukla en son kalan çocuğa baktı. "Evet bakalım genç adam senin evin nerede?"  Küçük çocuğun tedirgin hali onu derin sorulara çekerken genç adam cevap bekleyerek çocuğa baktı. "Şey ben kendim giderim lordum.. Bizi kurtardığın için teşekkür ederim.." çocuk tam arkasını dönüp gitmeye yeltenirken Brendan'ın  kolunu tutmasıyla duraksadı. "Bana evini söylüyorsun çocuk.. seni ben bırakacağım tıpkı diğer arkadaşlarını bıraktığım gibi.." "ben giderim hem buraya çok yakın annemler.." Brendan sıkıntıyla çocuğun yüzüne baktı. "Arabaya bin fazla zamanım yok hadi.." dedikten sonra çocuğun arabaya binmesine yardım ederek kendiside yanına oturdu. "Neredeler?" Çocuk dışarıya bakarak mezarlıkta dedi. O kadar kısık seste söylemişti ki Brendan yanlış anladığını düşünmüştü.." Mezarlıkta derken.. annen ve baban.." çocuk hızla kafasını sallayarak Brendan'a baktı. "Yok lordum orda çalışıyor...larr.." Brendan anladım der gibi başını sallayarak çocuğa baktı. Arabacısına gideceği yeri söyleyerek rahat bir şekilde arkasına yaslanıp dışarıya baktı..

"İşte geldim lordum.. Ben.. giderimm.." Brendan kafasını sallayarak arabasına doğru ilerledi. Ancak çocuğun halindeki anlamlandıramadığı  tuhaflık peşinden gitmesi için onu zorluyordu. Arabanın kapısını açarak çocuğun gittiği yola baktı. 'Sen onu kurtardı.. yalan söylüyorsa da bundan sonra onun sorunu' arabaya attığı ayağını geri çekerek hızlı adımlarla çocuğun geldiği yola doğru ilerledi. Çocuğa bakmak için küçük bekçi kulubesine doğru hareket edeceği sırada kulübeden çıkan yaşlı adama baktı. Hızlı adımlarla yaşlı adamın yanına gelerek "İyi günler bayım" "iyi günler genç adam. Bir sorun mu var " "buraya bıraktığım küçük bir çocuk vardı. Annesinin ve babasının burada çalıştığını söyledi" yaşlı adam kısılan gözlerle Brendan'a baktı. "Napıcaksın onu?" "Ailesine ulaşıp ulaşmadığını merak ettim.." "ulaştı genç adam şimdi bizi yalnız bırak" Brendan derin nefes alarak kafasını  salladı. "Iyi günler bayım" dedikten sonra arkasını dönüp ayrılmak için kapıya yöneldiğinde küçük çocuğu gördü. Ağlayarak 2 mezarın ortasında yatıyordu. Sessizce mezarların olduğu alana doğru yaklaştı. Sessizce çocuğa bakarak gözünden akan yaşların farkında bile değildi.

"Sizden ayrıldığımı düşündüm.. ama ama sonra onlar beni kurtardı. Sen burada  olsaydın izin vermezdin dimi baba.." konuşmaları fısıltıya dönmüştü. Sonrasında ise onu yerden kaldıran sert kollarla sıkıca sarıldığını farketti. Sıcak hislere muhtaçcasına ona sarılan adama sarıldı. Hıçkırıkları artık adamın benliğinde yankılanıyordu. "Ağla.. sakın güçsüz ve yalnız olduğunu düşünme.." çocuk kafasını öpen adama baktı. Brendan'ın yeşil gözleri kızıl harelerle çevrilmiş buruk gülümsemesiyle ona baktı. "Beni annemle babama kavuşturduğunuz için teşekkür ederim.." Brendan sıcak öpücüğünü çocuğun alnına koyarken "asıl ben geç kaldığım için özür diliyorum küçük adam.." çocuk sıkıca sarılarak "sizin sayenizde kurtuldum.." Brendan gülümseyerek çocuğun yüzüne baktı. "Biliyor musun benimde annem ve babam yok. Bu duygunun ne demek olduğunu biliyorum. Ruhunun eksik olduğunu biliyorum izin ver sarayım tıpkı senin benim yaralarımı saracağın gibi.." çocuk şaşkınca Brendan'a baktı "nasıl yani" "benimle gel benim yanımda büyü " "peki annem ve babam bide yaşlı billy var" "onları ne zaman görmek istersen gelip görebilirsin.." "gerçekten mi" "gerçekten.." "peki evin sıcak mı?" Brendan derin bir nefes alarak küçük çocuğa sıkıca sarıldı. "Sıcak.. sen gelince daha da sıcak olucak" çocuk küçük kollarını genç adama sararak "seni sevdim biliyor musun" "biliyorum hadi vedalaş ailenle de gidelim" "bide billyle" "tabi billy de var" çocuk annesinin ve babasınıın mezarına sarılarak ayağa kalkıp kulubeye doğru koştu. Brendan çocuğun gelmesini beklerken iki mezara odaklandı. Yüreğinden geçenleri bilmeleri lazımdı. Artık O çocuk ona emanetti. Çocuğun ona koşarak gelmesini bekleyerek elini ona uzatıp arabasına doğru beraber yürümeye başladı. Artık içi huzurlu bir şekilde arabasına binerek hareket ettiler..

Selim Leonardo  ve Osmanlı askerlerinin gülerek yaptıkları sohbet Brendan'ın odaya girmesiyle son buldu. "Lord Brendan biraz ortalığı dağıtmış olabiliriz umarım senin için sıkıntı olmamıştır " Brendan omzunu silkeleyerek eline aldığı viski şisesini açarak bardağa doldurdu. Leonardo ya umursamazca bakıp "dağınıklığını toplayıp gidersen hiçbir sorun yok" "ben mi hadi ama dostum  hepsi Osmanlı askerlerinin suçu" "adamlar içki içmiyor ve sen Leonardo en kıymetli fransız şarabımı içmişsin" "tadı enfesti" Brendan gözlerini kısarak Leonardo'ya baktı  "birgün seni öldüren ben olacağım" "deneyebilirsin ama bence o iş zor.." "zor.. benim mekanımdasın... " Leonardo ayağa kalkarak Brendan'ın yanına gelip koluna vurdu hadi ama dostum alt tarafı şarap " "alt tarafı şarap mı o özel seri fransız şarabıydı serseri..."

Gölgelerin DİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin