Bölüm 20

415 30 5
                                    

Benim biricik okurlarım umarım bu bölümü seversiniz.. yorumlarınızı bekliyorum ve sizi daha fazla bekletmeden keyifli okumalar diliyorum.. kendinize çokkk iyi bakınnn😘

Selim sıkıntıyla merdivenleri çıkarken Brendan da adamlarını sorguya çekip en son çıkan adamın kim olduğuyla ilgileniyordu.

"Bir sıkıntı mı var?" Selim sıkıntıyla derin bir nefes aldıktan sonra Leonardo'ya baktı. "Büyük bir sıkıntımız var. Kim olduğunu henüz bilmediğimiz biri bizim konuşmalarımızı duymuş. Artık durum beklediğimizden daha zor hale geldi. " durumu Ahmet'e de açıklayarak sigarasını yaktı.

Brendan küfürler ederek girdiği odanın kapısını sert bir şekilde kapatarak Selim'e baktı. "Alexandre Brown'un adamlarından biriymiş ancak kesin değil. Adamı bulmaları için birkaç adamımı görevlendirdim ancak yakalayacaklarını sanmıyorum. " "yeni bir plan?" Brendan olumsuz bir şekilde kafasını sallayarak "sınırlı zamanımız var yeni bir plan yeni olasılıklar demek. Planımızı uygulamamız lazım hata yapmamalıyız.." hepsi kafasını sallayarak birbirlerine baktı..

"Allah yolumuzu açık eylesin"
Ahmet in  sözleriyle hepsi kendi dinlerinin rehberliğiyle duasına eşlik ettiler. "Tanrı yanımızda.." dedikten sonra Leonardo tuttuğu atlardan birini Ahmet'e uzattı. Ve hızla atlarına atlayarak limana doğru ay ışığının rehberliğinde harekete geçtiler.. büyük ve zorlu gün artık gelmişti. Hiçbir gece bu kadar uzun hiçbir sabah bu kadar yorucu ve önemli olmayacaktı.. Hedefleri ve istekleri ortaktı.. hata şansları yok yenilgiyi ise düşünmek dahi imkansızdı artık. Tek bir hata yüzlerce suçsuz çocuğa ve kendilerine sebeb olacaktı.

Lord Alexandre Brown gülümseyerek gelen arabaya baktı. Arabanın içindeki çocuklar sayesinde kazanacağı paralar ile yapacağı işleri düşündükçe gülüşü iyice yüzüne yayıldı. Dün yanına gelen ve onu diğerleri için uyaran adamına karşıda aynı gülüşü sergilemişti. 2-3 aptal dük ve Osmanlı soytarılarının onu asla durduramayacağını söylerken de aynı gülüş vardı aslında. Cebindeki saati çıkararak saate baktı. Herşey olması gerektiği gibi gerçekleşmenin verdiği güvenle yanındaki adama döndü. "Gemideki adamlara söyle dikkatli olsunlar ayağıma bulaşan herbir çamurun hesabını size sorarım. Anladın mı beni?" "Adam kafasını sallayarak gemiye doğru koşmaya başladı.

"Heyy... Sennn.. Buraya bak" İri vücutlu siyah kıyafetli adam yavaş hareketlerle arkasına dönerek gelmeye başladı. Başıyla dinlediğini belirterek "Lord Brown dikkatli olmanızı söyledi. Yabancı tek bir kişi bile gemiye binmeyecek tamam mı.." Adamın ifadesiz suratı ile sorusunu ikinci kez sormasına rağmen yine cevap alamamıştı. Sert yüz ifadesinden tek bir mimik bile geçmeyeceğini anladı ve birşeyler mırıldanarak arkasını döndü.

Arabanın gelmesiyle arkasındaki kilit açılarak tek tek çocuklar indirilmeye başlandı. En son ki çocukta indiğinde artık sabahın sessizliği bozulmuştu. Ağlayarak yalvaran çocuklar karşılarında duran büyük gemiye korkarak bakıyordu. İçlerinden biri kaçmak için yeltendiğinde patlayan silah sesiyle birlikte herkes derin bir sessizliğe büründü. yere yığılan küçük cansız bedenin yanına gelen Lord Brown işaret parmağını sallayarak küçük çocuklara baktı ve  yerde yatan küçük çocuğun cesedinin üzerine bastı. Çocukların yüzlerindeki korkuyu tüm kanında hissetmek onu daha da güçlendirmişken siyah kıyafetli adamlar dikkatini çekti. Bir tuhaflık vardı. Ancak üzerinde düşünmeden adamları kafasıyla işaret ettikten sonra tek tek bütün adamlarının silah sesleriyle adamlar vurularak oldukları yerlere yığıldı. "Ne büyük acı.. hadi yeter oyalandığımız.." çocukların hepsi iteklenerek gemiye bindirildikten sonra lord Brown para sandıklarını arabasına koydurduktan sonra  arabasına binerek koltuğuna rahat bir şekilde oturdu. Tam bu sırada işittiği sesle arabasının camından dışarıya baktığında öldürdüğünü sandığı adamların nidalarını duydu. arabacasına seslerek "yürü hadi beyinsiz herif ne bekliyorsun..." geride bıraktığı adamlara son kez baktıktan sonra gülümseyerek arabanın içine konan paralara baktı. Artık hiçbirşey umurunda değildi.

Yerden kalkan Osmanlı askerleri 'Allah' nidaları ile karşılarındaki adamlara saldırarak ellerindeki silahları kullanmalırına fırsat vermeden kılıçlarıyla başlarını vücutlarından ayırdıklarında arkalarından onlara yaklaşan diğer adamları farkederek onlara hucum etmek için zaman kaybetmeden harekete geçti. Selim ve Ahmet gemiyi hareket ettirek son kez limanda ki hareketliliğe baktı. Sonrasında ise Selim kolunda hissetiği acıyla kafasını çevirdiğinde kanlanan gömleğine baktı. Kurşunun sıyırmış olduğunu farkederek Ahmet'in kafasınıda eğerek güvertenin içine doğru hareket etti.

Brendan ve adamları Osmanlı askerlerini korumak için oraya doğru hızla hareket ederek var güçleriyle savaşmaya başladılar. Brendan yüzüne aldığı yumruk ile sendeleyerek gerileyip kendi adamına çarparak durdu. Sonrasında ise hızla kendini toplayarak karşısındaki adama geçirdiği yumrukla adamın burnunu kırarak yere düşmesini sağladı. Arkasından boynuna sarılan eli engellemek için geriye doğru hızla sıçradığı sırada adamın üzerine eğildiğini gördü tam ayağıyla tekme atacağı sırada adamın sırtına isabet eden okla denize düşmesi bir oldu. Ortalık kısa sürede  kan gölüne dönmüştü. Etrafına baktığı sırada Osmanlı askerlerinden birine çevrilen silahı farkederek sessizce adamın arkasına geçerek boynunu kırdı. O sırada sırtına yediği tekmeyle yere kapaklandığında yine bir ok tarafından hayatı kurtulmuştu. Okların nereden geldiği belli olmuyordu. Çevresine baktığı sırada adamlarından birinin belinin kırılarak denize fırlattığını gördü o sırada ıslık çalarak eliyle adamı işaret edip okun şimşek kadar hızlı gidişini farketti. Ok adamın göğsüne isabet ettiği sırada diğer adamın okçuyu farkederek silahını ona doğrulttuğunu gördü. Hızla o tarafa doğru hareket ediyordu ki Osmanlı askeri bileğini kıracak şekilde adamın silahını elinden alarak gırtlağına yumruk attı. Sonrasında ise yerde yatan adamın göğsüne sapladığı kılıcı çekerek yerde sürümeye başladı. Ve karşısında ona doğru gelen adama arkasından çıkardığı bıçağı fırlatarak attı. Artık geride sadece 3 5 adam kalmıştı onlarda kaçarken arkalarından gönderilen oklar ile cansız bedenleri balıkçı teknelerine ve patikaya düşmüştü. Brendan gülümseyerek Osmanlı askerlerine baktı. Hepsi dua ederek birbirlerine bakıyordu. Birden kılıçlarını yukarıya kaldırarak sevinç naraları attıkları sırada geminin tekrar gözükmeye başladığını farkederek Brendan ve adamları ile birlekte geminin geleceği alana dizildiler..

Ahmet geminin yanaşmasıyla birlikte inerek çocukların inmesine yardım etti. Selim'inde inmesiyle Brendan arkadaşının koluna baktı. Kanlı beyaz gömleği ürkütücü dursada arkadaşınını bu durumu önemsemediği tüm halinden belliydi. "İyi misin" Selim gülümseyerek "önemsiz bir sıyrık hadi zaman kaybetmeden Lord Brown'ın içabına bakalım. Brendan sen ise çocukları alıp dark devile geç. Adamlarınla iyice koruma altına al. " "merak etme dostum" Selim arkadaşının omzuna dostça vurarak diğer arkadaşlarına dönüp Türkçe "haydi.." diyerek arkada bıraktıkları atlarına binerek hızla gözden kayboldular..

Lord Brown camdan dışarıya baktığında arkadan gelen diğer arabanın gözden kaybolduğunu kendisinin ise yanlış istikamette ilerlediğini farketti. 'lanet herif onu nereye götürüyordu..' Lord Brown dışarıdaki adama "lanet herif nereye gidiyorsun çabuk geri dön" diyerek bağırsada adamın hızında ya da tavrında değişen hiçbirşey olmamıştı. "Sana diyorummm. Hemen arabayı durdurmassan o beynini dağıtırım senin. " yine duyduğu son hızda giden atların çıkardığı sesti. Kalbi artık korkuyla atmaya başladığı sırada adamın başını uçuruma çevirmesiyle korkusu iyice yüzüne yayıldı.. uçuruma doğru sürülen atlara baktı. Atlamayı düşünsede bunu becerebileceğini sanmıyordu.. tam uçurumun kenarına gelineceği sırada atların çekilmesiyle karşındaki sandıklara doğru fırladı. Kafasını çarpmanın verdiği şokla elini alnına götürdüğünde kanın ıslaklığıyla eline baktı. "Lanet olsun. Piç.. bunun hesabını sana soracağım dedikten sonra arabadan inerek arabacının tam karşısında durduğunu gördü..

Gölgelerin DİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin