2.CİNAYET

1.8K 160 112
                                    

Kan dökülüyor, kırık bir kum saatinin cam parçalarının üzerine.

Akrebin zehri akıyor, zamanın akmasını sağlayan yelkovanın mahrem yerine.

Kalbi ağlayan insanların zihni yanıyor, geçmiş kül oluyor hiç bilinmeyen dünyaların birinde.

Acı ufalanıyor, suskunluğunu üzerine giyinmiş insanların ellerine.

Ölüm geliyor, hiçbir zaman yaşamaktan zevk almamış zalimlere.

Gözkapaklarının ardında kalan gözleri, emir aldığı beyin doğrultusunda aralandığında görüş açısına karanlıktan başka bir şey ulaşmadı. Sanki kör olmuş gibiydi, ışık yoktu. Havadaki rutubet kokusu ciğerlerini yakıyordu, bedeni sanki kurbanlık bir koyun gibi havada asılıydı. Başı dönüyor, hareket etmek istediği her saniye ayakları acıyordu. Yutkunmaya çalıştı, boğazından aşağıya kayan tükürük yeniden ağzının içine dolduğunda dişlerini kırılırcasına sıktı. Ellerini hareket ettirmeye çalıştı, iki yana açtığı elleri sert duvarlara çarptığında eline bulaşan kara lekelerin ne olduğunu anlayamadı. Kaşları bilinmezlikle çatıldı ve ne olduğunu anlamayan bakışlarla bakınmaya başladı. Hiçbir şey görünmüyordu. Bir yerden sarkıtılıyordu ve ters sarkıtıldığı için beynine akın eden kan, başını döndürüyordu.

Yukarıdan içeriye sızan cılız ay ışığı tam olarak nerede olduğunu anlamasını sağlamasa da daracık bir yerde olduğunu biliyordu. Hiçbir şekilde buradan kurtuluşu olmadığını da hissedebiliyordu. Acı, ayak bileklerinden başlayarak tüm bedenine hükmediyordu. Hiçlik, hiç olmadığı kadar soluğunu tıkıyor ve zaman, ilk kez bu kadar yavaş akıyordu. Daracık dört duvarın arasında, ters bir şekilde aşağıya sarkıtılıyordu ve aşağıda ne olduğunu bile bilmiyordu. İçinde gittikçe büyüyen bir korku vardı ve o korkunun duvarları, yıkılmaz taşlardan döşenmişti. Yok etmek imkansızdı.

Bir kapının kilidinin açılma sesini duyduğunda, nefes alışverişleri hızlandı. "Kimse yok mu?" diye bağırdı, sesini duyurabildiğine emindi ancak yardım edebilecek birine seslenmediğinin farkında değildi. Bir kez olsun durup düşündü, buradan kurtulmanın bir yolunu bulmaya çalıştı ancak oldukça yorgundu ve hareket edecek takati kendisinde bulamıyordu. Kapının gıcırtısı kulaklarında yankılandığında, gıcırtıyı takip eden bir ses duyuldu. Bu, kapının ardındaki duvara çarpıp çıkardığı sesten başka bir şey değildi. Sertçe yutkundu ve sessizliği dinlemeye başladı, rutubet kokusu ciğerlerini yakıyordu ve ne olduğunu çözemediği başka bir koku da burnunu sızlatıyordu.

"Kimse yok mu?" diye bağırdı, yeniden. "Yardım edin!" Gür sesi, içinde bulunduğu taştan duvarlar arasında yankılanıp, evin içine dağıldıktan bir süre sonra bir gıcırtı sesi sardı etrafı. Ayak sesleri evin ahşap zeminine değen topuklarla beraber duvarlara çarpmaya, ölümün dilsiz mabedinin kapılarını tıklatmaya başladı. Nefes kesen hava, zihin bulandıran korku ve ölümün habercisi Azrail'in dışında, bir de ölümün bekçisine kölelik eden bir katille aynı evde olduğunu biliyordu. Hain zaman durmaksızın aksa da şu an her şeyin durduğunu hissediyordu. Sanki bir şey olacak ve zamanı akıtan akrep yelkovanı zehirleyecek, yelkovan akrebin zehriyle akrebin koynuna girip onu da beraberinde ölüme sürükleyecekti.

An, bu andı ve hiçbir an, bu an kadar gerçek olamazdı.

Ayak sesleri yakınlaşmaya başladığında nefesleri de sıklaşmaya başladı. "Kim var orada?" Sesi dört duvarın arasında yankılanıp kendi kulağını büyük bir acıyla tırmalarken, dişlerini sıkarak gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydı, buraya nasıl geldiğini bile bilmiyordu. Gözlerini araladı, lakin gözleri kapalıyken göremediği her şey gözleri açıkken bile görünmüyordu ve bu, onu tedirgin ediyordu. Tek kaşı havalanırken aklına pantolonunun kemerine astığı çakı geldiğinde dudakları mutlulukla yukarı doğru kıvrıldı ve tişörtünü karnına doğru sıyırıp, pantolonunun kemerine asılı olan çakıyı hızla eline aldı ve tişörtünü geri kapattı. Çakının sapını açıp, keskin ucunu tenine değdirmeden pantolonunun paçalarına tutundu ve kendini son gücüyle yukarı doğru çekti. Boşta kalan eliyle tuttuğu çakının keskin ucunu ayaklarına bağlanan ipe dokundurdu ve hızla ileri geri hareketler yapmaya başladı. İp incelmeye başlarken, kulaklarına bir ses ulaştı. Lambalar yanarken, bakışları hızla aşağıya döndü ve gördüğü manzarayla birlikte gözleri ayrıldı. Altında hazırlanmış odun parçaları, kenarda duran çakmakla bir bacanın içinde asılı olduğunun farkına ancak o zaman varabildi.

8 (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin