3.CİNAYET

1.2K 122 37
                                    

Depremler yaşanıyor, ölümü düşleyen zihinlerde.

Ateşle barut karşılaşıyor, iki kalbin orta yerinde.

Ecelin ninnisi fısıldanıyor, günahkar bedenlerin dillerinde.

Işık yansıyor, Azrail'in keskin tırpanının üzerine.

Ölüm ölüyor, uçsuz bucaksız diyarların en izbe köşesinde.

Şeytanın çığlıklarına bile sağır olan bir hayatta yaşar insanlar.

Bir cellatın koynunda verirler bakireliklerini kadınlar,

Bir kazığa oturtularak kaybeder bakirliğini erkekler.

Zalime zulmeden zenginin yandığı bir yerdir dünyadaki cehennemler.

Hiçliğin ellerini tutup da uçuruma doğru yürür tüm iyilikler.

Dönüp de bakmaz ardına, buna gösterdiği tek nedense çektiği çileler.

Karanlık çöktü, bilinmezliğin kol gezdiği ıssız sokağa. Elini ceplerine sokarak yağmurun altında yürürken içinde kopam fırtınaları umursamadı ve buna sadece omuz silkmekle yetindi. Yağmur damlaları büyük bir kuvvetle dövmeye başladı saçlarını, ayaklarının bastığı yerlerde oluşan küçük göletlerden üzerine sıçradı sular. Nefesleri soğuk havaya inat edercesine sımsıcak aktı dudaklarından yerlere. İçindeki her şeyin parçalara ayrıldığı şu dakikalarda, göğün semalarında şiddetli bir şimşek çaktı ve yeryüzünün masumiyeti gökyüzünün kötülüğüne karşı çıktı. Fısıltılar dolandı zihninde, kulaklarının kenarında esen ılık rüzgar benliğini söküp atmak istese de onu korkutmamak için yavaş esiyor gibiydi.

Olduğu yerde durdu ve ellerini ceplerinden çıkararak tam karşısında sonu görünmeyen yola baktı. Gecenin bu koyu vaktinde nereye gittiğini bilmediği o yolun sonunda onu neler beklediğini bile bilmiyordu. Bir hıçkırık koptu dudaklarından, başındaki kapüşonu yavaşça geriye attı ve yağmur damlaları sadece saçlarının önüne değil, bütün saçlarına düşmeye başladı. Gözlerinden akan damlaların ardı arkası kesilmezken, başını göğe çevirdi ve yağan yağmurun altında, karanlık bir yolun ortasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Ruhunun üzerine bir ağırlık çöktüğünde dizleri daha fazla bedenini taşıyamadı ve yolun ortasında dizlerinin üzerine yığıldı. Avuç içleri asfalt yolun üzerine kapanırken ağlayışları daha da şiddetlendi. Ancak bu ağlayışlar sessizdi, tüm sessizliği bölen şey ise ellerini havaya kaldırıp büyük bir güçle yolun üzerindeki gölete vurması oldu. "Neden?" diye bağırdı. "Neden?" Hıçkırdı, ellerini havaya kaldırarak avuç içlerine baktı. "Ellerim neden kanlı?" diye fısıldadı. "Neden dokunmam gereken şey bir kalemken, ellerim kanla bezeli?"

Sustu. Şu an susmaktan başka bir şey iyi gelmeyecekti ona. Belki de susuşu, hayata karşı oynadığı bu intikam oyununda attığı yenilgi çığlıklarıydı; kim bilir? Sadece sustu işte, susmanın kelime anlamını sessizlik olarak algılayıp içten içe haykırdığını gizleyemeyerek sustu. Düştüğü yolun ortasından kalkma gereksinimi duymadan ağlamaya devam etti. Avuçlarından kayıp giden hayatın, yitirdiği insanlardan birisi olarak canı haddinden fazla yanıyordu ve bu acıyı dindirecek bir şeyin olmadığını biliyordu.

Derin ve uzun soluklu bir nefes çekti içine, ciğerlerine hapsolan acı göğsünü yaksa da umursamadı. Elleriyle yerden destek alarak ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Kapkara bir ormanın içinden geçen bu ıssız yolda, dolunayın ışığı altında tek başına olduğunu bilmek oldukça yaralasa da dik durmaya devam etti. Dik duruşlu insanların, içinde paramparça ruhlar taşıdıklarını bilerek yürümeye başladı. Ayakları birbirine dolansa da durmaya niyeti yoktu, her şey yeni başlamıştı ve hiçbir şekilde bu acılar bitmeden yıkılmayacaktı.

8 (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin