Aynı dakikalarda, iki farklı genç, farklı nedenlerden dolayı aynı anda gökyüzüne baktı. Aynı gökyüzünde buluştu bakışlar... Bir inanışa göre aynı anda gökyüzüne bakan iki kişi ya aynı acıda bir gün kesişecektir ya da aynı mutlulukta...
DERİN'DEN...
Ne şirkete ne de eve gitmek istemiyordum. Yürüyecek gücü bulamıyordum kendimde ama arabaya da binmek istemiyordum. Bekledim. Bekledim. Sanki beklersem geçecekmiş gibi. Zorlukla arabaya bindim. Nereye sürdüğümü bilmeden ilerledim. Çok şey geçti önümden. Trafik işaretleri, karşıdan karşıya koşarak geçen insanlar, yürümekte zorluk çeken yaşlılar, okula giden öğrenciler, ele ele tutuşan sevgililer, dükkanların önünde bekleyen insanlar...
Bense bu grupların hiç birine dahil edemiyordum kendimi. Neredeydim ben? Ne tam karanlıktı bulunduğum yer ne de tam aydınlık... Araf bu muydu acaba? Hiçbir yer ve hiç kimse net değildi. Kendimi bir şeylere çok yakın hissederken elimi uzattığımda aramızda santimler yerine kilometreler olduğunu görebiliyordum. Sanki yaşanılanlar kötü bir kabustu ve birazdan biri beni uyandıracaktı bu rüyadan. Gerçek olmaması gereken şeyler vardı. Bu kadar şanssızlık olamazdı. Ben bu kadar şeyi hak edecek kadar kötü olamazdım değil mi?
Sımsıkı kapattığım gözleri açtığımda sahildeydim. Önümde masmavi, dalgalı bir deniz ve ince bir çizgiyle denizden ayrılan gökyüzü...
Mavinin tüm tonlarının kullanıldığı bu tablo bir sergide milyonlara satılırken ben şu anda canlısını izliyordum. Kafamı direksiyona yasladım. Radyodan çalan müzik, az biraz dengesiz bir kafa ve koca bir mavilik idi benden kalanlar-belki de biraz hiçlik-. Arabadan dışarı çıktığımda ilk hissettiğim şey soğuk havaydı. Yavaş hareketlerle kayalıkların üzerine oturdum. Nefes almaya çalıştım-sanki hiç alamıyormuş gibi.
Kendi nefesimin dışında başka bir nefes hissettim o anda. Kafamı çevirmedim. Kimin geldiği belliydi. Ama bu sefer olmazdı. Tam ayağa kalkmış giderken bileğimi tuttu.
-Bekle!
-Bırakır mısın?
-Hayır.
-Bak lütfen bırak.
-Ne olduğunu anlatmadan olmaz.
Bitmeliydi artık. Arkadaşlık, iş ortaklığı ya da ne varsa...
-Tamam şimdi konuşmaya başlayacağım ve cümlemi bitirdikten sonra kalkmama engel olmayacaksın. Tamam mı?
Biraz düşündü ve
-Tamam.
-Bitti. Aramızda ki sır alışverişi de arkadaşlık da kısaca her şey. Bir daha beni arama, sorma ya da olur ya merak etme. Bende aynısını senin adına yapacağım. Nedeni de yok. Sıkılmaya başladım sanırım.
Arkamı dönmüş giderken bir an da durdum ve geriye dönerek
"Elinden geliyorsa beni görünce yolunu değiştir. Benden uzak dur!"
Zordu ama bitmişti.
Hiç başlamamak üzere bitmiş olan bir arkadaşlık arkadaşlıktan sayılır mıydı acaba...
EDİZ'DEN...
Hiçbir şey anlamamıştım. Her şey saniyeler içinde gerçekleşti aslında. Onun söyledikleri yani. Başa dönersek şirkette kendimi rahat hissetmeyince sahile gitmeye karar verdim. Ben arabayı durdurup indiğimde onu kayalıkların üzerine oturmuş bir durumda görünce bende şaşırdım aslında. Yanına gittiğimde ses çıkarmadı ve bir anda kalkması ne bileyim şaşırtıcıydı işte. Sonra ki konuşmalar daha saçmaydı aslında. Ona bir şey yapmamıştım. Bir süre hafızamı kurcaladım ama gerçekten de bir şey olmamıştı aramızda. Yapacak bir şey yoktu. O öyle istiyordu. Kalkmadım. İzlemeye devam ettim denizi. Zamanla gökyüzünün tonu koyulaştı. Bu sırada denizin rengi de ona uyum sağladı. Bir süre sonra gökyüzü turuncunun tonlarına büründü. Deniz ise daha da koyulaştı. Tam o anda arada ki çizgi belirdi aklımda. Turuncu ile mavi arası, yeryüzüyle gökyüzü gibi ya da ben ile o gibi. Başta renkler belliydi. Sonra ben ona karşı açıldıkça rengim de turuncunun tonları gibi açıldı. Ama o tam tersine benden saklanmaya başlamıştı. Rengi koyulaşmıştı mavi gibi. Beynim düşünmekten yana değildi bu sefer. Sadece izledim. Sonsuzluğu kalbime saklamak istercesine kazıdım tüm gördüklerimi.
Eve gittiğimde salondan bağrışma sesleri geliyordu.
-KENDİNİ KANDIRMAYI BIRAK! ANNEM GELMEYECEK!
-Bade sakin ol!
-Sakin olmuyorum abla. Kendini bitirdi. Gelmeyecek işte annem. Gelmeyecek. Kendini ve bizi kandırmaya çalışsın sadece o!
-Ne kandırması?
Olaya dahil olduğum sırada herkesin dikkati benim üzerime döndü. Ablam ortamı sakinleştirme görevini üstlenmişti. Babam yorgundu. Her zaman olduğundan daha yorgun ve üzgündü. Bir şey söyleyecek gücü yoktu. Bade'ye gelince, Bade... O sinirliydi. Hiç olmadığı kadar sinirli, hırçın ve öfke doluydu. Bir şeyler dönüyordu orta da ama bizden habersiz...
-Abi istersen sen sor babama. Annem neden hastane de?
-Bade sakinleş. Senin hiçbir suçun yok. Ya da benim ya da abinin. Sakinleş ve sonradan üzüleceğin bir şey yapma kızım.
-Hepsi benim yüzümden. Hepsi benim suçum.
Bade'nin suçu olan şey neydi? Biz neyi bilmiyorduk?
-Baba?
-Oğlum şimdi sırası değil.
-Sırası. Sen söylemiyorsan baba ben söyleyeyim.
-Neyi?
-ANNEMİN BU DURUMUN SUÇLUSU BENİM!! BENİM YÜZÜMDEN HASTANEDE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gökyüzünde ki yıldızlar
Aktuelle Literaturyaşanılan bir trafik kazasında ailesini ve onlarla beraber ruhunu kaybetmiş bir genc kız ve yaşadıkları aile içi bir sır olarak saklanan genc. Onların ki aşk degil sadece benzer acılar ve duygular. Aglamak onlar icin goz yaşı dokmekten ibsret degilk...