Adsız Bölüm 11

250 50 16
                                    


(Müzikle beraber başlatırsanız daha iyi olur)

DERİN'DEN...

Saat beşi geçiyordu. yıldızları saymayı yeni bitirmiştim. Tam bilgisayarın başına oturacaktım ki telefon çalmaya başladı. Cidden mi?

-Alo?

-Spor giyin. Bilgisayarını ve notlarını alıp taksiye bin. Ben sizin evin adresini verdim. Seni getireceği yerde bekliyorum.

-Ben niye s-

-"Sen niye benim dediğimi yapıp buraya geleceksin ki!" demeye kalkma. Sadece bir kere. Bir kerecik sorgulama ve güven.

Telefonu suratına kapattım. Mal ya! Öküze bak."Güven"miş. sana mı? Asla! Saate baktığımda daha fazla duramayacağımı anlayınca gidip giyinmeye başladım. Bir yandan da sırt çantamı hazırlıyordum. Evden çıktım ve taksiye bindim. Bir şey demeden harekete geçmişti. Gittiğimiz yol şehir dışındaydı ve çok karışıktı. Taksi durduğunda saat beş buçuktu. Araçtan indiğimde karşımdaydı.

-Ne var?

-Bir kerede azarlamayı ve sinirlenmeyi bırakıp manzaraya bak ve rahatla. Burada istediğin şeyi yazabilirsin.

O söyleyince etrafa bakmaya başladım. Harikaydı. Uçurumun kenarıydı. Aşağısı sularla kaplıydı. Güneş daha tam doğmamıştı. Gökyüzü tonlamalarla bir mucizeyi anlatıyordu. Denizle birleştiği çizgide sarı turuncu karışımı koca bir güneş. Bu eşsiz görüntü iki ağacın ortasından gözüküyordu ve bu daha da mucizevi yapıyordu onu. Ağaçlar kocamandı. Dalları gür ve kışın bitiminden dolayı daha yeni tomurcuklanmaya başlamıştı. Yerde ise taşların arasından çıkmaya çalışan papatyalar bana ölüm meleğini anlatıyordu. Burası bir intihar yeri olabilirdi. Bir insanın ölebileceği en güzel yer belki de burasıydı. Ama burada yaşamaya çalışmak ta güzeldi be!

-İstersen yazmaya başla.

-Tamam

Sırt çantamı omuzlarımdan indirdim ve içindeki bilgisayarı aldım. Onu ağacın altına bırakırken yavaşça ağaca tırmanmaya başladım. Bir şey demedi. Bekledi. Bilgisayarı almak için ona ihtiyacım olacağını anlamıştı. Ben yerime yerleşince elime uzattı ve o da çok beklemeden diğer ağaca çıktı. Bir ara gözlerimi ona çevirdiğimde gözlerini kapatmıştı ve kulaklık takmıştı.

- Pis bencil! Belki bizde dinlemek istiyoruz. Domuz!

Tam ona bir şey atmak için ceplerimi kontrol edecektim ki aniden açılan müzik sesiyle susmak zorunda kalmıştım. Duymuş muydu yani! Offfff! Hafifçe gözlerimi ona kaydırdım ve suratındaki sırıtmayı görünce yerime biraz daha sindim ve yazıma odaklanmaya başladım. Müzik güzeldi. Klasikti ama yazı yazarken ben de bu tarzı tercih ederim. Yann Tiersen... bu adam "Amelie Soundtrack" adlı bir filmin müziklerini bestelemişti. Melodisi hoşuma gidiyordu. İyiydi her şey. Güzeldi.

gökyüzünde ki yıldızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin