LUKE
Sonunda anayol karşımıza çıktığında önce gerçek olduğuna inanamadım. Thalia ile neredeyse bir gündür yürüyorduk ve ayaklarım pes etmek üzereydi. Çadırdan beri ikimiz de tek kelime etmedik. Açıkçası bu ekipte konuşan tek kişi bendim zaten ve Thalia da sadece beni terslemek için ağzını açıyordu. Bende terslenmemek için konuşmamaya karar verdim.
Elimi cebime sokup telaptopu çıkardım. Saat neredeyse gece yarısı olmuştu ve yolun ortası dışında kamp kuracak yer yoktu. Nefesimi dışarı verip Thalia'nın arkasından yürümeye devam ettim. Yaklaşık bir kilometre sonra yol kenarında ahşaptan bir ev görünce neredeyse Thalia'ya çarpacaktım. Kendimi son anda durdurup Thalia'nın yanına gittim ve eve baktım. Normalde her ne kadar sevinçten delirsem de bu evde tuhaf bir şeyler vardı ve içimden hiç içine girmek gelmiyordu.
"Hadi bir şansımızı deneyelim. Yorulmuşsundur."Thalia son kelimesini küçümseyerek söyledikten sonra evin kapısına gitti. Her ne kadar yorulmuş olsam da bu eve girmek istemiyordum. Bu ev tüylerimi diken diken edecek titreşimler yayıyordu.
Kapıyı yaklaşık kırk yaşlarında olduğu halde çok güzel olan bir kadın açtı. Burnuma gelen tuhaf kokuyu umursatmayacak kadar güzel bir kadındı. Thalia da aynı düşünüyor olmalıydı ki bir süre öylece kapıda dikildik. Sonra Thalia kendine gelip konuştu. "Ben Thalia ve bu,"diyerek bana döndü. Doğru sözcüğü arar gibi bana baktı. "Arkadaşım Luke. Ormanda kaybolduk. Acaba bizi..."
"Tabi tabi içeri geçin."diyerek kadın bizi davet etti. Thalia ile içeri girince koku daha da arttı ama Thalia fark etmemiş gibiydi. Tam ona kokudan bahsedecektim ki sarışın bir kız gelip ceketimi aldı. Yaklaşık on yedi yaşlarında gözüküyordu ve sürekli gülümsüyordu. Bende aptal gibi gülümsemeden edemedim. Beynimin mantıklı yanı bunda bir terslik olduğunu söylüyordu ancak kız konuşunda o kısmı dinlemeyi bıraktı. Sesi de annesi gibi çok güzeldi. Thalia kaşlarını çatıp bana bakınca gülümsemeyi kestim.
Oturma odasına oturduğumuzda bu sefer siyah saçlı bir kız bize sıcak çikolata getirdi. O kızı bir yerlerden tanıyor gibiydim ancak kız gülümseyince bende aptal gibi gülümsedim ve çikolatayı içtim. Tek dikişte bütün bardağı bitirmiştim ve sıcağı bile hissetmemiştim. Kız elimden bardağı aldı ve gülümseyerek bir tane daha isteyip istemediğimi sordu. Yine aptal gibi başımı sallayınca kız fincanı aldı ve gitti. Thalia'nın gözlerini bir an üzerimde hissettim ama bana bir şey demeden ev sahibi kadınla konuşmaya devam etti.
Üçüncü bardağımı da bitirdiğimde sendeleyerek ayağa kalktım ve tuvaletin yerini sordum. Adının Tammi olduğunu gördüğüm siyah saçlı kız koluma girip beni koridora götürdü. O kızı bir yerden tanıdığıma emindim ama bunu düşünemeyecek kadar yorgundum. Tuvaletten çıktıktan sonra beni oturma odasından ters yöne götürdü. Bir odaya girdik ve beni yatağa yatırdı. Odanın kapısı kilitledikten sonra birden değişmeye başladı. Yüzünden kollarından kan çekildi, rengi açıldı. Tebeşir gibi beyazlaştı, gözleri ise kan rengini aldı, dişleri uzadı.
Empusalar. Aptal! Nasıl hatırlamazsın?
Başımı çevirdiğimde bacaklarının da beklediğim gibi biri eşek bacağı diğeri ise insan bacağı gibiydi ancak pirinçten yapılmıştı. Kendime içimden yunanca küfürler ederken Tammi tişörtümü yırttı elimi göğsümde gezdirdi. "İlk ısırığı her ne kadar almak istesem de..."
"İlk ısırık benim olacak." Onun sesini duyduğumda tüm bedenim kasıldı. Odanın karanlık köşesinden elinde bir bıçakla çıktı. Hala Sis'i kullanarak insan gibi gözüküyordu. Sarı saçları omuzlarına dökülmüştü. Üzerinde bu sefer ponpon kız kıyafeti değil beyaz bir elbise vardı. "Kelli?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young god | luke castellan
Fantasy"Ah, bebeğim efsane olacağımızı biliyorsun," diyor "Ben kralım sense kraliçe ve beraber cennete doğru tökezleyeceğiz Eğer sonda bir ışık varsa o sadece gözlerindeki güneş Cennete gitmek istediğini biliyorum ama bu gece sadece bir insansın"