Güneş tam tepeye ulaştığında Thalia'yı kendimden soğutma planları yapmaya başladım. Sorun şu ki Thalia sıradan kızlar gibi değildi o yüzden onu kendimden nasıl soğutacağımı bilemiyordum. Onunla yükseklik korkusu yüzünden dalga geçmeyi düşündüm ama sonra burnumu kırar diye vazgeçtim. Üstelik aniden davranışlarımı değiştirirsem işi daha beter hale getirebilirdim. Ani ruh hali değişimimden Thalia Zeus'un bana büyü yaptığını sanar ve beni tedavi ettirmeye çalışabilirdi. Böyle yapacak olursa ondan hayatta kurtulamazdım.
Cebimden telefonu çıkartıp saate baktım. Yaklaşık 13 saattir yürüyorduk ve otobüse binmek için garaja varmadan önce beni terk etmiş olması gerekti. Böylece Jüpiter Kampı'na gitmeden direk Titan ile savaşmaya ya da diğer bir deyişle yenilmeye gidebilirdim.
Telefonu cebime geri sokup sanki saatlerdir yürümüyormuş gibi rahatça yürüyordu. Sonunda dayanamayıp yanımdaki ağacın dibine çöktüm. Thalia da durup bana baktı. "Yoruldun mu?"
"Thalia on üç saattir yürüyoruz."dediğimde sadece omuz silkti. Gözlerimi devirip sırtımdaki çantayı çıkarttım ve yanıma koydum. Çanta tuhaf bir şekilde ağır değildi ama yinede sırtımda sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Thalia da bir süre tepemde dikildikten sonra karşımdaki ağaca oturdu. "Fazla çabuk yorulduğunu söylemiş miydim?"
"Son iki hafta içinde yedi kere söyledin."diyerek onu tersledim ama umursuyor gibi gözükmüyordu. Bu yüzden listemden onu tersleyerek soğutma fikrini çıkardım. İç çekerek elimi çantama soktum ve bir kutu pizza hayal ettim. Babamın Zeus ile kavgasından sonra yardım etmeyeceğini biliyordum ama en azından belki verdiği çanta büyüsünü koruyordu. Tahmin ettiğim gibi çıktı; çanta hala büyüsünü koruyordu.
Pizza paketini çıkartıp Thalia'ya tek lokma vermeden yedim. Evet, biraz acımazsızlık olduğunu biliyordum ama ona iyi davranırsam beni asla terk etmezdi. Zaten kamptaki davranışlarım yüzünden endişeleniyordum. Pizzayı yerken Thalia bir süre bana ters ters baktı sonra çantasına elini soktu ve kamptan ayrılmadan önce aldığı sandviçi yedi.
Yemeklerimizi yedikten sonra güneş batana kadar birkaç saat daha yürüdük. Güneş battıktan birkaç saat sonra Thalia kamp kurmamız gerektiğini söyledi. Önceki gece hiç uyumadığımız için ikimiz de yorgun düşmüştük. Thalia Artemis'in verdiği mendili çadıra dönüştürdü. Ardından bana bakmadan içeri girdi. O anda aklıma bir fikir geldi. Büyük ihtimalle Thalia beni öldürebilirdi ama yinede denemek zorundaydım.
Thalia çadıra girdikten sonra peşinden girdim. Saat henüz sekiz olduğu halde Thalia uyku tulumuna girmişti ve sırtı bana dönüktü. İyice uykuya dalması için bir süre kenarda oturdum. Çadırın içi ılıktı bu yüzden ateş yakmaya gerek yoktu.
Yaklaşık yarım saat sonra Thalia'nın iyice uyuduğunu anladım. Üzerimdeki ceketi çıkartıp kenara koydum ve Thalia'nın tulumunun içine girdim. Pantolonla uyumak her ne kadar rahatsız edici olsa da Thalia'nın beni öldüresiye kovalaması ihtimaline karşı pantolonlu uyumayı tercih ettim. Üstelik turuncu melez kampı tişörtü ve boxerımla karların üzerinde koşmak da cazip gelmiyordu.
O gece şansıma hiç rüya görmedim, sabah da Thalia'dan önce uyandım. Sanırım bünyem bu kadar gerginliği kaldıramadı. Uyandığımda Thalia bana dönmüştü. Yüzüne düşen bir parça saçı kenara ittirdim. Hafif titreşen kirpikleri ve bembeyaz teniyle o kadar güzel gözüküyordu ki bir an onu öpmek istedim. Ama bunu yapmadım. Thalia'nın sabrını taşırıp kendimden uzaklaştırmak istiyordum, hayatını mahvetmek değil. Sonsuza dek bakire kalmak istiyorsa, öyle kalacaktı. Kararlarına saygısızlık etmek istemiyordum. Bu yüzden onu öpmemi söyleyen iç sesime çenesini kapatmasını söyleyip Thalia'ya sıkıca sarıldım.
İşte olan o an oldu. Thalia'ya sarılmamla bedenimi bir elektrik akımı kapladı ve irkilerek tulumdan fırladım. Sendeleyerek yerde iki metre kadar süründüm. Thalia hızla tulumdan fırlayıp bıçağını boğazıma dayadı. Bıçağıyla mı uyuyordu bu kız be?
"Sen ne halt ediyorsun?"
"Se-Seninle beraber uyumak istemiştim."diyerek kekeledim. Tamam, bu planımda hiç yoktu. Planımda Thalia'nın boğazıma bıçak dayaması da yoktu gerçi.
"Bana dokundun mu?"diyerek bıçağı biraz daha bastırdı. Bu yaptığı birden aklıma rüyamı hatırlattı ve irkildim. Yine de hissettiklerimi belli etmemeye çalışarak sırıttım.
"Bilmem,"diye konuşmaya başlamıştım ki Thalia'nın gözlerine bakınca vazgeçtim. "Hayır, hayır, hayır. Ama bunu isterdim."diyerek son cümleyle toparladım. Thalia boğazımdaki bıçağı çekip bana bir tokat attı. Ayağa kalkıp Thalia'nın bıçağı tuttuğu elinin bileğinden tuttum ve kendime çektim. Bu hareketim sonucu burun buruna gelmiştik. Blöf olarak onu öpmek için bir hamle yaptım ama Thalia bacaklarımın arasına tekme atınca iki büklüm olarak yere yığıldım.
Thalia iğrenerek bana baktıktan sonra homurdanarak eşyalarını topladı ve başına Artemis'in tacını taktı. Tacı onda o kadar uzun zamandır görmemiştim ki böyle görünce tuhaf hissettim. Clarisse'ten sonra Thalia'dan da darbe yediğim için Thalia toparlanana kadar yerden kalkamadım. Sonunda Thalia önce çantamı ve ceketimi çadırdan dışarı fırlattı. Sonra da beni çöp torbasıymışım gibi sol kolumdan tutup sürüdü ve eşyalarımın yanına bıraktı.
Çadırı da toplayıp kendi sırt çantasına koydu ve son defa bana baktı.
"Neden eski sen olduğunu düşünecek kadar aptal olduğumu bilmiyorum. Benim tanıdığım Luke Castellan yıllar önce ben ağaca dönüştüğümde öldü. Sen sadece ona benzeyen bir kopyasın. Suçu istediğin kadar Kronos'a at, fark etmez. Sen tanıdığım en iğrenç insansın ve bu Kronos'un suçu değil, senin suçun."dedikten sonra gözünden süzülen bir damlayı sildi ve ağaçların arasında kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
young god | luke castellan
Fantasy"Ah, bebeğim efsane olacağımızı biliyorsun," diyor "Ben kralım sense kraliçe ve beraber cennete doğru tökezleyeceğiz Eğer sonda bir ışık varsa o sadece gözlerindeki güneş Cennete gitmek istediğini biliyorum ama bu gece sadece bir insansın"