"Ne demek cisimlenemiyorum?! Hermione, ayvayı yedik. Kesin öleceğiz. Cesedimizi çiğneyecekler. Bari ailemize onları sevdiğimizi söylesinler. Yapmazlar dimi? Acaba-"
"Ron kapa çeneni!" diye bağırdı Harry. Yaklaşık 10 dakikadır plan yapmaya çalışıyorduk ve Hermione bir sürü büyü denemiş, defalarca cisimlenmeye çalışmıştı. Ama tık yok. Saatin 20.00 olmasına tamı tamına 45 dakika vardı. Ben konuşmaya başladım.
"Millet strese sokmak istemem ama 45 dakika sonra öleceğim ve Voldemort'un beni öldürdükten sonra size dönüp 'Hey, selam çocuklar. Kaymak birası ister misiniz?' diye soracağını pek sanmıyorum."
Hermione cevapladı o hoş sesiyle. Hoş mu?! Ne hoşu canım ben öyle bir şey söylemedim. Tamam söyledim. Ama o manada değil. Yani ben aslında... Aman neyse ne işte.
"Pekala buradan kurtulmak için cisimlenmek dışındaki yolları düşünelim. Draco, burayı en iyi sen biliyorsun. Kimseye görünmeden bir çıkış yolu bul-"
Kızıl kafa sözünü kesti. Kızıl kafa dedim çünkü ne güzel benle konuşuyordu. Öhöm ne alakaysa.
"Aman tanrım! Hermione koluna ne oldu böyle?"
Ah, tabii siz kız işkence çekerken yoktunuz. Ben vardım. BEN. Gerçi o sırada pek bir işe yaramamıştım ama konumuz bu değil.
Hermione kolundaki yarayı saklayıp 'Bir şey yok.' gibi şeyler mırıldandı. Kimse üstelemedi. Sonra Hermione bana döndü.
"Konumuza dönelim."
Eh, şey. Bencede dönelim.
"Evet dinliyorum."
"Buradan kimseye görünmeden çıkabileceğimiz bir yol var mı Draco? Burayı hepimizden iyi biliyorsun."
"Ah, bir düşüneyim."
Lovegood konuştu. O hala burada mıydı? Tuhaf bir kız.
"Bence kapıdan çıkabiliriz direk. Eminim Malfoy bağlı olduğundan kapıda en fazla 2 nöbetçi vardır. 2 ölüm yiyenlede 5 kişi başa çıkabiliriz bence."
Harry onayladı kafasıyla. O sırada Ron ve Hermione birbirilerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Neler oluyor be! 'Be' mi? Tamam iyi tarafa geçtimde hala asil bir Malfoy'um. Aman, banane. Ne bakışıyorlar bunlar?! Bu ortam sinirimi bozmaya başlayınca yalandan öksürdüm ve ikiside önlerine döndüler. Aferin. Adam olun.
RON
Aptal Malfoy! Hermione ile önemli bir şey hakkında bakışıyorduk. Evet farkındayım tuhaf bir cümle oldu. Neyse. Hermione onu sevdiğimi benden duymasa da öğrenmiş oldu salak hortkuluklar yüzünden. Şuan Voldemort'tan hiç etmediğim kadar nefret ediyorum. Zaten nefret ediyordum, şimdi 2 kat ediyorum. İyi iş çıkardın Voldi. Aferin. Slytherin'e 10 puan! Ve asıl sorun şu ki; Hermione bana 'bende seni seviyorum.' gibi bir cevap vermediğine ve sadece bunu konuşacağız dediğine göre... Hayır, hayır. Hermione bana güvenir, beni korur, bana değer verir. Beni sever... Sever mi? 7 senedir beraberiz, neredeyse beraber büyüdük. Sever ya. Yani umarım...
HERMİONE
Bende Luna'yı başımla onayladım. Ron'un beni sevdiğine gerçekten hala inanamıyorum. Tamam, bir aralar ondan hoşlandığımı sandığım oldu ama ben bunun ikimiz içinde geçici olduğunu, onunda artık benden hoşlanmadığını sanıyordum. Çocukluk aşkı gibi bir şey işte. Bu sırada hepimiz çıkış kapısına yönelmiştik. Harry kapıyı hafifçe itti ve tahmin edin ne oldu? Açılmadı. Vay be. Ne ilginç ama. Harry'yi kenara itip asamı kapıya doğrulttum.
"Alohomora."
Ve o sevdiğim 'klik' sesiyle kapı açıldı. Diğerlerine döndüm.
"Kapıyı itince düelloya hazır halde bekleyin kapıdaki ölüm yiyenler 'Buyurun geçin.' demeyecek çünkü."
![](https://img.wattpad.com/cover/114316019-288-k275834.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taraf Değişikliği-DRAMİONE
FanfictionNarcissa Malfoy, Voldemort tarafından öldürülür. Kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşünen Draco, onların da ısrarıyla altın üçlüde ki hortkuluk avına katılır. Bir yandan hortkuluk arayıp yok etme telaşı içindeyken bir yandanda senelerce dalga geçtiği...