GİRİŞ

143 25 74
                                    

Kadın, mutfak zemininin soğukluğuyla ürperdi. Isınmak umuduyla çıplak ayağını diğeri üzerine bastırdı. Yüzünün rengi normal olmayacak kadar soluktu. Sağ gözünün altında iyileşme belirtisi gösteren yeşile dönmüş bir morluk, dudağının köşesinde taze bir yara kabuğu vardı. Duvardaki takvime baktı kadın. Takvim 3 Ağustos 2030'u gösteriyordu. Hava ateş gibi sıcaktı ama kadın, alnından terler süzülmesine rağmen titriyordu. Nefes almaya korkar gibi bir hali vardı. Salondan gelen televizyon sesi onu rahatsız ediyor olmalı ki, sol kaşı birkaç defa seğirdi. Aklına gelen kötü bir düşünceyi kovmak ister gibi başını şiddetle salladı. Sendeledi. Korktuğu her halinden belliydi. Fakat korktuğu şey bir ihtimal değildi, korktuğu şeyin gerçekleşeceğine adı gibi emindi. Hayatını değiştirecek bir karar vermek üzereydi, bu kararın kesinliği ve getireceği sorumluluklar karşısında eziliyor, nefes alamıyordu. Sol eliyle sımsıkı tezgaha tutunuyor, bedeninin ağırlığını koluna veriyordu. İçindeki tüm ağırlığı o tezgaha vermek istiyordu aslında. Tutunmazsa düşecekti, sallanıyordu. 

Sağ eliyle uzandı, lavabonun arkasındaki kesme tahtasını aldı. Yüzüne düşen bir tutam saçı, titreyen elleriyle kulağının arkasına sıkıştırdı. Tezgah üzerindeki sepetten iri ve kırmızı bir domates aldı. Kesme tahtasına bırakıp çekmeceden büyük bir bıçak çıkardı. Bıçağın keskin metalik görüntüsü kadının gerginliğini daha da arttırmıştı. Uzun süre elindeki bıçağa baktı. Bir an, aklına gelen şiddetli bir düşünceyle bıçağın kulpunu sıkıyor, sonra kararsızlıkla yeniden gevşetiyordu. Bıçak, elinden düşmek üzereydi. Salonda oturan kişi, televizyonun sesini arttırdı. Sesini kısması için uyarmak istedi kadın, ama bunu dile getirmeye korkuyordu. Hep korkmuştu. Görünmez bir kelepçeyle hep bu korkuya mahkum olmuştu. Her sabah, her akşam, her saat, her dakika. Bu korkunç kaderi hak edecek ne yaptığını düşünüyordu, bunu düşünmediği an yoktu zaten. 

Bu kadere mahkum olmasa, az sonra yapacağı şeyi yapmak zorunda kalmayacaktı. Deniz kıyısında küçük bir evde otururdu bu kadere mahkum olmasa. Yalnız başına. Denizin köpüklü sesini dinleyerek uyurdu. On yıldır gördüğü kabusları görmez, can acıtan uykusuzluğu yaşamazdı o zaman. Derin ve güzel bir uykuya o kadar hasretti ki kadın. 

Duvara asılı kırık bir aynadan kendi görüntüsüne baktı. Göz altları ağlamaktan şişmiş, uykusuzluktan morarmış, gözlerinin kenarlarında yer yer çizgiler oluşmuştu. Dudaklarını kemirdiğini aynaya baktığı zaman fark etti. Yarası kanamaya başlamıştı. Onu silme ihtiyacı hissetmedi.

Artık, televizyonun sesini tüm netliğiyle duyabiliyordu.

"...karşı operasyonlar son hızıyla devam ederken, Asena Kadınlar Birliği dün akşam tüm kanallarda yeni bir bildiri yayınladı. Birliğin sözcüsü Nemesis lakaplı R.T. yaptığı açıklamada, erkeklerin ve Kadınlar Birliği'ne katılmayan tüm kadınların Birlik topraklarını terk etmeleri için on beş gün süre tanıdığını bildirdi. Devlet başkanlarının bu bildiriye tepkileri çok sert oldu. Güvenlik önlemlerini son seviyeye çıkaran dünya ülkeleri, yine de birliğin önünü alamıyor...

...Devlet sözcüsü Turan Şendiroğlu yaptığı açıklamada, "Birliğin büyük bir savaş suçu işlediğini, silahlı kuvvetlerin operasyona ciddiyetle devam ettiklerini söyleyerek halkın daha sakin ve soğukkanlı olmaları dileğini belirtti.

... Batı cephesinden doğudaki kamplara mülteci akınları devam ediyor. Mültecilerin büyük çoğunluğunu erkek yaşlılar ve çocuklar oluşturmakta. Ankara, Malatya ve Batum şehirlerindeki sığınma kamplarının, önümüzdeki günlerde daha yoğun bir akımla karşılaşacağını, açılan kampların yetersiz kalacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bu yüzden sığınma kamplarını büyütme çalışmaları başladı.

...edindiğimiz bilgilere göre batı cephesinde Kadınlar Birliği Marmara denizine kadar sınırlarını genişletti. Bulgaristan topraklarına doğru ilerliyorlar. Yapılan yorumlar birliğin kısa vadede Bulgaristan üzerinden Romanya'daki kadın destekçilerine ulaşmayı hedefledikleri yönünde."

Kadın, keskin bıçağı domatesin parlak tenine sürdüğü sırada salondan kaba bir ses yükseldi. "Saçmalık bunlar. Bir avuç kadınla nasıl başa çıkamıyorlar? Güya erkek olacaklar. Şunlara bak!"

Kesilen domates pembe sıvısını fışkırtarak büzüldü, cildi kırıştı. Kadın elini domatesin üzerine bastırdığını fark etmedi. O sıktıkça sıvı, kesme tahtasına daha çok aktı, tezgaha yayıldı. Pembe suyun bir kısmı bıçaktan süzüldü ve kadının eline bulaştı. Diğer eli zaten tamamen sıvıyla kaplanmıştı. Kadın, midesinden boğazına yükselen bir kusma hissiyle elini ağzına kapattı. Şiddetli bir ağrıyla öne doğru büküldü. Sanki tüm perspektifler iç içe geçti. Kadın sol eliyle yeniden tezgaha tutundu, her zamankinden daha büyük bir güçle sıktı tezgahı. Vakit gelmişti.

Soğuk soğuk terliyor, beyaz teni gitgide hastalıklı bir sarıya dönüyordu. Gözleri yaşardı. Kadın bunu fark ettiğinde derhal yutkundu, başını kaldırıp aynaya baktı. "Hayır, bugün ağlamayacağım." Kendine iyice belletene kadar tekrarladı. "Bugün ağlamayacağım, bugün ağlamayacağım..."

Salondan yine o kaba ses duyuldu. "Hadisene! Yemek nerede kaldı?" 

Kadın varlığını unuttuğu bir sesi duymuş gibi irkildi. O sesi, o sesin varlığını unutmak istiyordu. Onu yok saymak istiyordu. Fakat şimdi, düpedüz ona hitap ediyordu ses. Dizleri üzerine çöktü. Alt dolabın kapağını açıp içinden sırt çantasını aldı. Ön cebinden çıkardığı kartı inceledi. "Asena Kadınlar Birliği. Adres:..." Okurken kaşları istemsizce çatılmış; nedense ellerindeki titreme durmuştu. Ses yeniden duyuldu:

"Ne yapıyorsun orada? Acele et!"

Kadın, büyük bir soğukkanlılıkla kartı cebine koydu, ayağa kalktı. Dişlerini gıcırdattı. Eli cebinde, kartı sıkıyor; parmaklarında kartın bozulup kırışan dokusunu hissediyordu. Karttan ellerine gizli bir gücün aktığını farz ediyordu. Kartı eğip büktükçe değişiyor, gözlerine ürkütücü bir ifadesizlik yerleşiyordu.

Ses yeniden duyuldu, aynı sesti bu ama daha çirkin ve daha gürdü:

"Beceriksiz kadın, kim bilir ne yapıyorsun orada? Bekle, geliyorum!"

Kadın kesme tahtasının üzerindeki bıçağı alırken dudağının kenarı istemsizce kıvrıldı. Fakat hayır, kadın gülümsemiyordu. Bu, bir gülümsemeden çok daha farklı ve karanlık bir duyguydu. O dakika bilinci yoktu kadının, hissettiği bir duygu yoktu; kendini katı bir fikre teslim etmiş insanların duygusuzluğu içindeydi. Bu teslimiyetin onu sonsuz acıdan kurtaracağına inanıyordu. İfadesiz gözlerinde canlılığın son zayıf belirtisi, işte bu düşüncesiz teslimiyetin ateşiydi. "Bugün ağlamayacağım," dedi fısıltıyla. Bıçağın kulpunu sıkarak hızlı adımlarla kapıya ilerledi ve o çirkin sesin sahibini kapıda karşıladı.

Salonda televizyon yüksek sesle çalışmaya devam ediyordu.

"...Bu haberle bültenimize nokta koyuyoruz. Saatler 16.30'u gösterdiğinde yeniden buluşmak üzere, iyi akşamlar, hoşça kalın..."    

ASENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin