2. TEREDDÜT

77 12 37
                                    

Elimden geldiğince yumuşak yazmaya çalışırken aynı zamanda karakterlerin fikir ve duygularını korumaya çalıştım. Gerçekten zor oldu çünkü hikaye yapı olarak çok sertti.

  Eğer bu bölüm yanlış anlaşılmalara yol açacak olursam, şimdiden özür dilerim. 

Başlayalım.  

2. TEREDDÜT

Kaleyi çevreleyen geniş toprak sahada var gücümle koşuyordum. Fırtınalı bir havaydı, rüzgâr saçlarımı başımdan alacakmış gibi esiyordu. Acı mentollü bir şiddetle genzime doluyor, ciğerlerimi yakıyordu. Toprak ıslaktı. Etrafta kimse yoktu. Kalenin dışında, tehlikenin sınırında olmaya heveslenmiyorlardı. Çocukluğumdan beri kalenin çevresi bana ait olmuştu. Duygu yoğunluğuna kapıldığım, düşünmekten hayatıma odaklanamadığım zamanlarda kendimi yormaya ihtiyaç duyardım. İçten içe geniş çemberler çizmeyi, daha uzak mesafeleri koşmayı istiyor; ama yine de her seferinde aynı çember içinde dönüp duruyordum. Manzaralar mevsimden mevsime değişiyordu, yine de büyük bir çeşitlilik sunmuyordu.

Hızımı arttırdım. Bacak kaslarım ve karnımdaki kaslar delicesine yanıyordu. Yol boyu uzanan çalılardan, koştuğum zeminine sarkmış uzun otlara çarptıkça tenim yanıyordu. Bu yakınıcılığı seviyordum. Üzerime otların kokusunun siniyordu. Bu kokuyu seviyordum.

Özge'nin mektubu üzerinden bir hafta geçmişti. Defterlerine hiç dokunmamış, mektupla birlikte emanetlerini olduğunu gibi sandığa geri kilitlemiştim. Cesaret edemiyordum. Mektubu okumak bile benim için yeterince sarsıcı ve şok ediciydi.

İsyan kolaylıkla bastırılmış, eğer bir şaşırtma yoksa asilerin çoğunluğu yakalanmıştı. Avludaki çatışma izleri yok edilmişti. Kısa süre önce orada bir isyanın gerçekleştiğini anlamak zordu.

Asiler, zindandakilerin bir kısmını serbest bırakmayı başarmışlardı. İçten içe Özge'nin kardeşinin de serbest kalanlar arasında olması için dua ediyordum.

Asiler adına göreve ihanetten idam kararı çıkmıştı. Kalede, kimileri bu kararı sonuna kadar desteklemiş, kimileri ise bunu zalimce bulmuştu. Asenalara göre ise, bu şiddetli savaş ortasında, çoğunluğun düşüncesiyle vakit kaybetmenin alamı yoktu. İnfaz herkesin uyuduğu bir gece yarım saat gibi kısa bir sürede gerçekleşti. Peş peşe altı silah sesi duyuldu, ne olduğunu herkes gayet iyi anlamıştı. O gece yatağıma büzülmüş, biraz daha uyuyabilmek için gözlerime yalvarmıştım. Silah sesleri büyüdükçe büyümüş, kabuslarımı doldurmuştu.

Bir şeyin varlığını yok etmek ne kadar kolaydı. Zor olan, o şeyin zihnindeki varlığını yok etmekti. Özge'yi zihnimden kim yok edebilirdi?

Bir haftadır aklımda "Özge'yi öldürdüler mi?" sorusu dönüyordu. Düşündükçe sorunun doğurduğu sorular birbirini kovalıyorlardı. Onu nasıl öldürdüler? Uzaktan bir silahla mı vurdular, yoksa işkence mi ettiler? Kaçtı mı? Kaçabildi mi? Yoksa savaştı mı? Kaçarken benim gibi mi koşuyordu? Böyle ter ve ağrı içinde miydi? Mektubunda kaçmayı düşündüğüne dair tek bir belirti yoktu. İnfazını kabullenmiş haldeydi. Şimdi ben ne yapacaktım? Özge'nin vaziyetini yerine getirecek miydim?

"Daha hızlı olmalıyım!"

Zihnimde dönen çılgın düşüncelerden daha hızlı kaçmalıydım.

9 dakikada bir tam tur. İkinci tur 9,5 ve sonraki 9,2. Etrafımı, yanımdan geçip kaybolan hızlı çizgiler şeklinde görene dek hızlandım. Gözlerim yanıyor, boğazım büyük bir susuzluk hissiyle kavruluyordu. Ter saç diplerime kadar hücum etmiş haldeydi. Kıyafetim üzerime yapışıyordu. Nefes nefese kalmıştım.

ASENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin