3. HİLE

61 10 90
                                    

Merhaba, yeni bir bölümle karşınızdayım. Aynı adlı bir önceki yarı-bölümü sildim. Giriş aynı görünce bile içinde epey parça değiştiği için baştan sona okumanızı tavsiye ederim. Yorumlarla gelen yoğun istek üzerine bölümleri ikiye bölerek kısaltmayı düşünmüştüm. Fakat hikayeyi böldüğüm zaman kendim hikayeden soğuduğumu fark ettim. Bu sebeple belki büyük lokma olacak ama bölümü tam yayımlayacağım. 

İkinci olarak, bu bölümde ve özellikle bundan sonraki bölümde biraz şiddet sahnelerinin olacağını söyleyerek sizi uyarmak istiyorum. Kimseyi incitmek ya da travmaya sebep olmak istemediğim için bu sahneleri olabildiğince sadeleştirdim. İlerleyen zamanlarda belki bu sahneler üzerinde tekrar çalışırım. 

Hikayeyi okuyan bir kişi bile olsa bu devam etmem için bir sebep ve gerçekten bu hikayeyi yazmak istiyorum. Okuyan olursa en azından okuduğu tarihi yorum olarak bırakabilir mi? Sayfama kimler uğruyor görmek istiyorum. 

Fazla uzatmadan hikayeye geçeceğim. İyi okumalar...

**

3.HİLE

- Soluna dikkat et!

Gardımı aldım. Mari fark edemeyeceğim bir hızla omzuma tekme attı. Sarsıcıydı ama yıkıcı değildi. Önümdeki görüntülerin birkaç dakikalığına kaybolup geri gelmesinden keyif aldığım bile söylenebilir.

- Dayanıklı değilsin! Ayakların darbe anında kıpırdamamalı, yoksa düşersin.

Dengesiz bir şekilde birbirinden uzaklaşmış ayaklarıma baktım. Duraklamıştım. Mari, bunu fark eder etmez diğer ayağını, ağırlığımı verdiğim sol ayak bileğime geçiriverdi. Güçlü bir çelme takmıştı ve sağ kolu aynı anda dönerek sol omzuma vurarak darbesini destekledi. Ayakta kalmama imkan yoktu. Keskin bir acıyla yere yıkıldım:

- Ah!

Tek bir uzvumu bile kıpırdatamayacak kadar canım yanıyordu. Olduğum yerde inleyerek kıvrıldım. Mari'nin sesi öfkesiyle birlikte artıyor ve kalınlaşıyordu:

- Düşeceksen bile gururunla düş! Bir asker, parmakları tek tek sökülse dahi gıkını çıkarmaz! Bir isker çığlık atmaz! Kalk! Kalk ayağa! Şimdi bırakıp gideceğim!

- Tamam, tamam!

Hemen ayağa kalkmaya çalıştım fakat ani bir baş dönemsiyle sendeledim. Ayağımın basması gereken zemini bir türlü tutturamıyordum. Mari tekrar bağırdı:

- Yanlış! Kendini savunmaya dizlerin üzerinde devam edecek, alıştığında ayağa kalkacaksın! Sana darbe sonrası hemen kalkarsan başının döneceğini öğretmediler mi?

Gürledi:

- Eğitmenin kim senin!

- S-sendin...

- Sus! Eğitmenlik tarihimin kara lekesi! Hamlamakla kalmamış yumuşamış, süngere dönmüşsün! Öğrettiğim ne varsa unutmuşsun! Gardını al! Al gardını!

Sınava sadece bir hafta kaldığı için yeniden adrenalin salgılayabilmek, reflekslerimi hızlandırabilmek isteğiyle ilaçlarımı kullanmayı bırakmıştım. İşe yaramıştı, daha hızlı düşünebiliyor ya da daha hızlı hareket edebiliyordum. Yüzümün rengi kireç beyazından normale dönmüştü, kilo bile almıştım. Fakat ilaçları bırakmamın büyük bir yan etkisi de olmuştu, onları bıraktığım için sinirlerim ruh halim dengesizleşmişti. Saçımdan kopan bir saç teline öfkelenebilecek ya da yere düşen kaleme gülebilecek haldeydim. Özellikle kritik ve ciddi bu anda, yoğun stresle birlikte gelen rezil edici o gülme isteğine kapılmam gayet normaldi.

ASENAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin