Gündönümü

147 24 0
                                    

Bölüm 30

Vada nefesini tutmuş, gözleri kapalı işkencenin sona ermesini bekliyordu. Bir zamanlar ona prenses olduğunu hissettiren eller şimdi her dokunuşlarında tutsaklığını yeniden ve bir kez daha ona hatırlatmak için programlanmışlardı.

"Saçı bitirdik." dedi içlerinden biri ve Samwrita'nın onayını almak için bir köşeden onları izleyen kıza döndü. Sam pazarlık yapan bir tüccar edasıyla Vada'yı bir sağdan bir soldan inceliyordu. Sonunda pek tatmin olmuş görünmese de elindekiyle ancak bu kadar olacağını kabullenmiş gibiydi.

"Kıyafete geçin." dedi gözlerini devirip.

O kıyafet ki Vada'nın son günlerinin en büyük ve hatta tek olayı olmuştu. Sanki bundan sonraki hayatında bir tek bu elbisenin kıymeti varmış gibi günlerinin yarısından fazlasını terzilerin önünde son nefesini verirken giyeceği bir tuvalet için dikilerek geçiriyordu. Kraliçeyle yaptıkları tatlı münakaşanın ardından bir daha odasından çıkmasına izin verilmemiş, çan sesiyle gelip geçen günleri dört duvar arasında bir köşe kapmacaya dönmüştü.

Kraliçenin yemek yemesiyle ilgili verdiği öğüdü belli ki Samwrita fazlasıyla dikkate almıştı, çünkü artık Vada asker refakatçilerle masaya oturuyor, ağzına girmeyen her lokma için cezalandırılıyordu. Birkaç gün içinde kolları, sırtı hatta bacakları yara içinde kalmıştı. Askerlerin elbisenin altında kalacak yerleri özenle seçmeleri elbette yine kraliçeyi kızdıramamak içindi. Ne demişti kraliçe: ben sen olacağım...

Vada o andan itibaren sadece bu saçmalığı düşünebilmişti. Yukarı Dünya'da gördüklerinden sonra kraliçenin söylediği şeyi gerçekten yapabileceğini biliyordu da insan aklı bir türlü bunun nasıl olacağını kavrayamıyordu. Ölecek miydi? Yoksa ölmekten de beter bir son mu bekliyordu onu? Evine dönemeyeceği fikrini kabullenmişti de en azından son bir kez Rhydian'ı görüp iyi olduğundan emin olabilseydi...

Umudu öyle kısık bir fısıltıya dönmüştü ki artık kendi bile işitmiyordu. Günler süren provalar sonunda üzerine dikilen kusursuz elbise omuzlarından aşağı kayarken uslu bir köpek gibi itaat edip kollarını kaldırmıştı. Vada ona kraliçenin tuvaletinin bir benzerini yapacaklarını düşünerek hata ettiğini şimdi görüyordu. O tüm diyarların hükümdarıysa, Vada üzerindekiyle ancak bir orman perisi olabilirdi.

O ana kadar parça parça kumaşların birleşiminden başka şeye benzemeyen elbise sonunda altın rengi bir gelinliğe dönüşmüştü. Kraliçenin gücünü taçlandıracağı büyük şov için bundan güzel bir renk düşünülemezdi elbette. Vada'nın açık omuzlarından başlayıp metrelerce uzanan tül pelerinin kapüşonu, hizmetçilerin uzun uğraşlar sonucu bir topuza dönüştürebildiği kısa saçlarına tutturulmuştu. Belinden açılan eteğini kaplayan taşlar güneşin tatlı, sıcak ışığı gibi duvarda dans ediyordu. Tıpkı yüzünün iki yanında sallanan kristal saçaklar gibi... Duyduğu tüm nefrete, kalbini kapkara bir deliğe döndürmüş o koca öfkeye rağmen Vada aynadaki yansımasına gülümsedi.

Kısa bir an aynanın titreştiğini, odanın ve içindekilerin dalgalandığını zannetti. Görüntü hemen eski, normal haline dönmüştü, ama o kısacık anda bile Vada orada olmaması gereken bir yabancının hemen arkasında durduğunu fark etti. Yaratığın rüzgarı pelerinini havalandırmasa belki hayal gördüğünü düşünebilirdi. O sırada içeri giren muhafız panikle etrafına bakınmasa yanıldığına emin olurdu. Oysa Vada biliyordu.

Lalli bir şekilde içeri girmeyi başarmış, geldiği gibi hızla ortadan kaybolmuştu. Ne arıyordu? Çılgınca oradan oraya koşarken yanlışlıkla Vada'nın odasına mı dalmıştı? Diğerlerinin dikkatini çekmekten korktuğundan Vada hemen etrafa bakamadı, ama bunun bir rastlantı olmadığını hissediyordu. Tam da o gün, kraliçenin dilinden düşüremediği gündönümünde... Lalli onu ziyarete gelmişti.

GÖLGE ŞEHRİ - GÜNDÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin