Ne? Nerde bu? Nasıl ya? İnanmıyorum.
Yok! Gitmiş. Demek sorularıma o yüzden cevap alamamıştım. Aslında buna sevinmem gerekirdi. Öyle salakça konuşmuştum ki bir yandan onları duymamış olmasına sevinmedim desem yalan olurdu.
Ama yoktu! Ne yani ben ona seslenirken o burada değil miydi?
Kısa bir şoktan sonra tam karşımdaki tahta oturağın üzerinde siyah deri mont görmüştüm. Hızlıca yanına ulaştığımda algıladığım ilk şey monttan yükselen yabancı ama doğal kokuydu.
Hayır ama bu parfüm değildi. Erkek parfümlerini cidden tanırdım. Hatta bazen sipastik gibi babamın parfümlerini araklar ve onları kendime bocalar, dışarı öyle çıkardım. Öylesine tapıyordum erkek parfümlerine. Fakat bu, sadece parfüm değildi. Bu Ferhat' ın doğal dediğim kokusundan bile daha güzeldi!
'Çocuğun montu bile kusursuz!' diye dilini dudaklarında gezdiren içimdeki sürtük haklıydı bu defasında.
Oturup elime aldım montu. Kendi yaptığıma inanamayarak ense kısmını yüzüme yaklaştırmıştım bile. Gözlerim istemeyerek de olsa kapanmıştı. Bu nasıl bir kokuydu böyle? Beni içine çeken kokuyu son kez içime çektikten sonra ne yaptığımı kendime hatırlatarak kucağımda kalan tek şey olan, "o" kokan monta baktım.
Daha yeni anlıyordum montu neden bıraktığını. Üşüdüğümü biliyordu. Belki de penyenin bana oldukça bol olacağını da tahmin etmişti.
Neden gitmişti ki? Bir de arkasından deri montunu bırakmıştı.
Ceket mi demeliydim bilmiyordum fakat siyah önceden hiç bu kadar büyüleyici gözükmemişti gözüme.
Montu yavaşça kollarıma geçirdiğimde ona dokunuyormuş gibi hissettim. Bu montun ona deydiğini düşünmek bile beni ürpertirken bu monta dokunmak...giymek..kokusunu hissetmek...
O kokuyordu işte. Çarpıştığımda, yanımda yürüdüğünde, konuştuğunda, önümde durduğunda, hareket ettiğinde burnumu okşayan kokuydu bu. O zaman da hoşuma gitmedi değildi ama böylesi... Kendime bile anlatamıyordum.
Çok az bol gelen montun fermuarını çektiğimde daha bir mayışmıştım. Tenime masaj yaparcasına dokunan montun uzun kollarını parmaklarımla tutmuştum. Eşofmanın yerde sürünen paçalarını da biraz kıvırdıktan sonra dişarı çıktım.
Belki de kapıdadır ya? Her adımımı etrafa bakınarak atıyordum. Dış kapıya geldiğimde çantamın hala fırlattığım köşede olduğunu gördüm. Çantamdan da paramı alıp okuldan çıktığım gibi taksiye atladım.
--------
Eve gittiğimde bu sefer anahtarımı almamış olduğum gerçeğiyle yüzleştim. Hayır ya! Olamaz. Kapıyı çalmamla annemin kapıyı açması bir olmuştu. Kolumdan tutarak içeri çekti beni. Ben bağırıp çağırmasına kendimi hazırlarken annem normal sesiyle konuşmuştu. "Aslı Nerdeydin? Neden haber vermiyorsun? Merak ettik."
He? ettiK? Çoğul ek koymak falan?
Sorularını sıralarken üzerime de göz atan annem gecikmeden "Üzerindekiler nerden çıktı? Bunlar sana çok uzun ve biraz..bol" dedi.
Bu kadın hiç susmaz mı?
"Annecim, yağmurda biraz ıslanmışım da bir arkadaşım da bana kıyafetlerinden verdi." dedim.
" Ahh kızım. Ne biliyim ben de Ferhat diye arkadaşın buraya kadar gelip seni sordu sonra burda olmadığını öğrenince de telaşlanıp telefonuyla bir şeyler falan yapınca merak ettim... Hem okula da bakmış yokmuşsun." diyen annemi dinlediğim her saniye acaba benden habersiz bir şey mi oldu yahu diye meraklanıyordum. Ne olmuştu böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aslına Bakarsan
Teen FictionTek suçum ise yalnız birini daha çok sevmiş olmamdı. Yalnız biri için yeri geldiğinde herkesi karşıma almam, yalnızca onun için başka kalpler kırmış olmamdı. Oysa ki onun benden uzak kaldığı her saniye kırılırdı benim kalbim. Onun tenini özlerd...