4

59 1 0
                                        

Otelden çıkıp kaldırımda yürüyorum. Bir yandan da düşünüyorum.

Bugün önce iş mi , ev mi yoksa abimi mi bulmalıyım?


Biraz düşündükten sonra iş bulmaya karar veriyorum. Caddede yürüyorum.

Bilir misiniz canınız bir şeye sıkılınca kalbinizin daraldığında ne kadar kötü bir his olduğunu? Ben çok yaşadım o hissi , hâla da yaşıyorum. Şu anda bile.

Ben mükemmeliyetçi bir kişiliğe sahibim. En küçük detayların bile en iyi şekilde olmasını ister , olmadığına ise o kadar üzülürüm ki. Detayların hayatı güzelleştirdiğini düşünüyorum. Bir resim düşünün. Tabloda sadece bir insanın yüzü var. Gözü , burnu , ağzı , çenesi , alnı , elmacık kemikleri , saçları yok. Bembeyaz bir boşluk. Güzel değildir. O yüzü hayat , ağız ve burnu da detay olduğunu düşünelim. Hayat detaylar olmadan  çok sade , çok sıkıcı ve çok berbattır. Aslında hayat detay olmadan bir hiçtir. Yaptıklarımız , düşüncelerimiz ve daha birçok şey hayatın detaylarıdır. Hiçbir şey yapmadan bir sandalyede ömrünüzü geçirdiğinizi varsayalım. O durumda bir detay var. Nefes alıyorsunuz. Nefes almak bile hayatın bir detayıdır.

Canımın sıkıldığını söylemiştim size. Bu histen nefret ettiğimi de söylemeliyim. Bu yüzden o histen kurtulmak için Masal'ı arıyorum. Hani bahsetmiştim. En yakın arkadaşımdan birisi. Kendisi çok farklıdır. Bir dakika öncesine kadar “Ah ben ne kadar bu kadar salağım ya” diye isyan ederken bir dakika sonra “Çok zekiyim! O kadar zekiyim  ki zeki olmaktan yoruldum.” diyen birisi. Ve Masal , Rabia ile ben her yerde istediğimiz gibi davranırken bize -kendisi gibi- doğru düzgün durun , herkes bize bakıyor derdi. Buna çoğunlukla kırılırdık. Kendisi dışarda olgun bir kişilik , içerde ise tam bir deliydi.

Telefon çalarken ahizeyi kulağıma götürüyorum. Telefonu bağırarak açıyor.

“Göksu!”

Onu bu kadar bağırtan şeye merak duyuyorum.

“Ne oldu?”

“Senden ödünç aldığım kitap kayıp!”

Bu sefer cidden hayatımın en kötü şeyini yaşadığımı düşünüyorum. Kore'ye gitmek falan bunun yanında iyi bile kalır. Bacaklarım taşıyamıyor bedenimi. Bir kitabımın kaybolması sanırım bu dünyada yaşanabilenecek en kötü şeydir belki de. Kaldırımın bitişinde bir binayı çevreleyen duvarın üstüne oturuyorum. Benim kitaplarım kimliğim gibidir. Ben şu an kimliğimi kaybettim. İnanabiliyor musunuz?! Ben şu an kimliğini kaybettim! Kimliğimi! Kimliğimi ya kimliğimi!

Ben daha susarak buna devam edecekken bir ses beni durduruyor.

Gülme sesi.

Sinirlerim hiç bu kadar bozulmamıştı.

Öyle bir sinirleniyorum ki!

Bunu bana nasıl yapar?

Ama ona trip atmayacağım. Trip atmak hiç iyi bir şey değil. Hem trip bir top değil ki atılsın?

“Masal!”

Tekrardan gülüyor.

“Efendim?”

Masal aşırı rahat bir insandır. Hani küçük şeyleri hiç önemsemez. Benim aksime. Ona “Masal içme.” deseniz “Neden?” diye sorar. Onu vazgeçirmek için “Senden iğreniyorum.” deseniz “Yani?” deyip o içeceği içer. Ama bazı noktalarda da o kadar düşünceli davranır ki.

Bu yüzden onun yaptıklarından ancak umursamamak ile üstünden gelebiliyorum. Yoksa çıldırırdım.

“Sana inanamıyorum! Seni mahvedeceğim!”

“Nasıl yapacaksın canım ya?”

Bir düşünüyorum. Dediğim gibi aşırı rahat olduğu için önemsediği maddi şeyler pek yok. Manevi yönden vurmayacağımdan dolayı o ihtimali hiç aklıma getirmiyorum.

“Şey yaparım... Şey...”

Gülüyor. Tekrardan.

“Evet , şey yaparsın.”

Sonra aklıma öyle güzel bir fikir geliyor ki.

“Masallıca sözlüğünü yırtarım.”

Masallıca sözlüğü 8. sınıfta hocaların ders anlatırken yanlış söylediği kelimeleri yazdığımız bir sözlüktür. Aralarında bizim kelimelerimiz de var. Mesela matematik öğretmeninin kenaroytay demesi gibi , fen öğretmeninin matematiks işlem demesi gibi , benim saygı yerine saykçı demem gibi.

Ama yalnızca yanlış söylediğimiz kelimeler yok. Benim o zaman çok kullandığım -zamanı gelince hâla kullanıyorum- kelimeler de var.

Mesela ıman-ül miskin , tamam-ül miskin ya da sağolimida gibi.

“Böyle bir şey tehdit değil cinayet olur. Bu yüzden hemen sözünü geri alıp bana böyle bir şeyin olma ihtimalini düşündürttüğün için özür dilemelisin.”

“Hemen!”

“Dalga geçme! Ne kadar endişelendiğimi biliyor musun?”

“Sen biliyor muydun?”

“Ne?”

“Kitabım diyorum , kayıp olduğunu söylediğinde ne kadar endişelendiğimi biliyor musun?”

“O farklı.”

“Değil.”

“Öyle.”

Masal'ı asla ikna edemeyeceğimi bildiğim alttan alan ben oluyorum. Zaten hep ben oldum.

Daha fazla konuşmak istemediğim için vedalaşarak telefonu kapatıyorum.

Telefonda konuşurken uzun bir yol katetmiş ana caddeye benzer bir yere çıkmıştım. Caddede gezinirken dükkanlara , mağazalara bakıyordum. Daha önce hiç çalışmamıştım. Ailem fakir olmayan ancak zengin de sayılamayacak bir maddi durumu vardı. Her hafta en az bir kitap alırdım. Belki üç günde bir. Buraya gelmeden önce oldukça sıradandım. Tabi kendine göre farklılıklarım vardı. Aslında gençken diğer insanlardan farklı olduğumu düşünürdüm. Ancak şöyle bir dönüp baktığımda pek bir farkım olmadığını görüyorum. Güzel bir arkadaşlığım , sıradan görünüşüm ile ben bendim. Hiçbir farkım yoktu.

Caddenin bitişine geldiğimde önüme iki yol çıkmıştı. Biri sağa gidiyor , biri sola gidiyordu. Hangisinin daha işlek olacağını düşündüm. İki caddede kalabalıktı.

Cebimden bir madeni para çıkarıp havaya attım. Madeni para havaya yükselip ardından da gerisin geri elime düşerken diğer elimi de madeni paranın üstüne kapattım. İçimden yazı-sol , tura-sağ diye eşleştirerek açtım elimi.

Yazı çıkmıştı.

Bu yüzden sola saparak ilerledim. İş bulmak kolay değildi ama en azından şansımı deneyeceğim bir yer olmalıydı , öyle değil mi?

Caddenin üzerinde olan bir mağazada gördüğüm ilanı detayları öğrenmek için yaklaşıyorum.

Kadın olacakmış.

Tecrübesiz olmayacakmış. Bende tecrübeliyim. Hiç çalışmamış olmakta oldukça tecrübeliyim.

Tecrübeli bir bayan aradıkları için sanki orası 3. Dünya Savaşı'nın çıktığı yermiş gibi hemen uzaklaşıyorum oradan.

Caddede yürümeye devam ediyorum. Bir kolonun yanından geçerken üstüne yapıştırılmış kağıtla olduğum yerde duruyorum. Kolona dönüp bir daha dikkatle bakıyorum. Kağıdı gördüğümde bayılacak gibi oluyorum.

Beklemediğiniz bir olayla karşılaştığınızda filmlerde olduğu gibi ağır çekimden almaz ya da aynı pozu farklı açılarla yaşamazsınız. Şaşkınlığınızı yaşamak için çok az süre verilir etrafınızdakiler tarafından. Uzun bir süre boş boş baktığınızda sizi deli zannederler çünkü.

Şu anda şaşkınlığımı kontrol altına alıp yüz ifademi toparlamam gerektiğini biliyorum. Ama bu o kadar zor ki. Kâğıtta olan şey belki de hayatımda gördüğüm en saçma şey.

Çünkü kâğıtta bir kayıp ilanı var ve altında da abimin resmi.

ABİM KORE'DE KALDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin