Bölüm 5

920 46 1
                                    

Tabii bunlar kimsenin umrunda değil.

Yani bu sabah kalkıp dükkana yürüdüğümü göz önüne alırsak pek sevgili ustamın bile ilgisini çekmemiş bu durum.

Kapıdan içeri girip bulduğum ilk boşluğa fırlattım kitabı. Hani şu bir insanı öldürecek düzeyde olan... bir günümü yemesi yetmiyormuş gibi bir de ayak altında dolaşıp hatırlamaya dayanamazdım.

Tüm gün boyu kendimi ordan oraya atıp durdum. Çünkü yapacak daha iyi bir işim Yok. Daha iyiyi bırakın plakları tarih sırasını göre şişmekten başka işim bile yok. Arada sırada dükkanın hala çevirmeli olan telefonuyla oynayıp duruyorum. Bildiğiniz gibi telefonum da yok. Kısacası en heyecanlı olayım Karşıda ki pastanenin küçük çırağıyla oynamak oldu.

"Mine, sana bir kaç kitap daha geldi sabah ama, verdim ben onları. Çok saçmaydı zaten. Yok ilk görüşte yok bilmem ne. Başkaları okusun sen kafanı yorma"

Nasıl düşünceli ustam var? Akşama doğru telefon çalıyor. Eh oldukça ilginç bir durum. Sonuçta kimse bizi arayıp iki ekmek istemiyor

Size daha ilginç bir şey söyleyeyim

Çalan telefon bana geliyor! Ve ben yarım saat annemle konuşuyorum

Tabii ki oturup yarım saati anlatarak sizi sıkıntıdan boğmayacağım ama bir şeyler söylemem gerekirse işe yarar tek havadis, halamın ölmesi bunun neresi havadis, terbiyesiz, diyebilirsiniz

Ama demeyin. Çünkü bu üzülerek söylüyorum ki benim için büyük bir şey.

Artık paramı köye yollamayacağım demek!

Anlayacağınız artık zengindim!

İlk iş tabii ki Veysi amcaya söylemiş ve saatlerce sarılışmıştık. Eğer böyle bir kelime varsa.

Saha sonra da normal maaşımın iki katı avans almıştım.

Eh tahmin edeceğiniz üzere ilk iş olarak AVM ye gittim. Beyaz eşya mağazası arıyordum ve Emel'ime Nail olduğumda pek söylenemez açıkçası.

Burası büyük ve ben ilk defa geliyorum. Etrafıma alıcı gözle bakarken buraların benim için uygun olmadığını anlamam iki tane giyim mağazasının önünden geçmemle yetmişti.

Şok indirim! 469 lira!

Anlatabiliyor muyum?

Gerisin geri çıkarken yakınlarda bir yerlerde pazar bulmayı umuyordum. Ama önce eve gitmeli ve dört kilitli parmak okuyucu göz tarayıcılı para kasama elimdekinin tamamına yakın kısmını koymalıydım. Şimdi çaldırırım falan, hiç gerek Yok.

Döndükten sonra Hangi günde olduğumuzu öğrenmek için trençkotuma astığım anahtarıma bakıp aydınlanmış hızlı adımlarla da alt caddeye inmiştim. Ki olduğum yerde durdum

Böylesi bir anı yaşadığınızı hiç zannetmiyorum

Ne mi?

Merak ediyor musunuz?

Geliyor...

Patates tezgahının önünde sanki o iğrenç felsefi kitapları bana vermemiş gibi patates seçen bir tanıdığı görmek insan da pek de iyi bir his oluşturmuyordu.

Yavaş adımlarla aynı yere gittim

Kahkahalarımı bastırabilirsem konuşacaktım.

"Onun arkası çürük. Annen görürse eve almaz!"

Bendeki bu yersiz ve nedensiz samimiyetin kaynağının nerden geldiği hakkında hiçbir bilgim yoktu.

"Aa, evet.. saol. Şey baksan kitabı okudun mu?"

"Okumaz olaydım"

"Efendim?"

Tamam bir daha fikirlerimi kendime şaklamak konusunda daha dazla çalışma yapacaktım

"Okudum okudum. Uyumadım, kitabı okudum"

"Ee, nasıldı peki!"

"İğrenç! Tek kelimeyle gereksiz ve işe yaramaz bir kitaptı. Keşke okumasaydım Allah cezasını versin"

Diyemedim tabii

"Sanki biraz, sıkıcıydı gibi"

"Beğenmedin yani?"

"Pek değil. Bu arada evinize ordu falan mı geliyor?"

"Ne?"

Eliyle doldurduğum ve artık yer kalmayan poşeti gösterince utandım. Yalnızca üç tane alacaktım. Her güne bir tane!

"Ah, evet saol"

Gerginliğim hat safhaya çıkmış bir vaziyetteyken iş göremiyordum.

"Aslında patates kızartmasını çok severim. Bence daha fazla almalısın, bir de... beni davet edersen çok iyi olur"

Deminki uyandım kelimesini buraya asmak istiyordum.

Çünkü yanımda bir kilo patates alacak kadar para yoktu!

KasetçiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin