Bölüm 8

695 43 7
                                    

Bugün pazardı. Ve ben yeteri dozda sıkıntıdan dolayı dükkanı açmıştım. Hem de bakkalların bile açmadığı saatte.

Hayır, kendimle bir sorunum yok. Yalnızca fazla sıkılıyorum.

Ve nereden geldiğini bilmediğim bir arkadaşım, tezgahın arkasına fırlattığım aşırı sıkıcılıkta ki kitap, sabah geldiğimde dükkanın önünde bulduğum on üzeri kitapla başbaşaydım.

O kadar kitabın kapının önümde ne işi var diyip bana soracak olursanız Veysi Ustanın millete dağıttığı kitaplar seri toplaması gibi bize geri dönmüştü. Hatta kimi caniler son sayfayı şikayet kutusu sanmış, çekip çekiştirmiştir.

Anlayacağınız Asım bu işten çok beddualı çıkmıştı. Ve umarım ölmezdi.

Hepsi yarım dünya olan on civarı kitabı toplayıp üst üste koydum. Bunların hepsini normalde ben, okuyacaktım. Düşünebiliyor musunuz? Hepsini.

Tümünü Depoda yakılacalar kısmına atıp tüm bedduaların ve bedduacıların içinin yağlarını eritip yerime geçtim.

Bu kitaplar gerçekten de çok saçmaydı.

Yok efendim Samanlar Altında. Evet cidden böyle bir kitap var. Eski Düzineler. İdari Aşklar, Nedensiz Ağaç. Tahta Pinokyo. Ve diğer kesinlikle söylemek istemediğim saçmalıklar.

Boşuna altı çizili harfleri birleştirmeye çalışmayın. Hiçbir şey olduğu yok. İ N SE T İ gibi hiçbir halta benzemeyen şeyler çıkıyor ortaya.

Antikacının birinden hediye olarak gelen alete koydum plaklardan birini. O kelimeyi söylemeyi sevmiyorum. Hepsi bu!

Müzik yavaş bir biçimde çalarken karşıdaki pastanede oturan Veysi Amca büyük ihtimalle sesi duyup soluğu burda almıştı.

"Mine, kızım kaç kere söyleyeceğim iç karartıcı şeyler açma diye! Müzik dükkanı burası, daha heyecanlı eğlenceli şeyler koy hemen!"

Neredeyse her ben plak çalışımda bu kavgayı yapardık. Slow vs. hareketli. Ama her zaman istisnasız Veysi Ama kazanırdı o ayrı konu

Dünkü aldığım bana göre hayatımın en güzel, fakat olması gerekene bakılırsa en kötü habere göre annemlerin aramak için telefonun başına geçtim

"Mine?"

"Anne, benim"

"Biliyorum Mine, iyi misin kızım? Ben dedim zaten"

"Ne yapıyorsunuz?"

"Cenaze işleri falan"

"Ben, ne zaman... geleyim?"

"Bu aralar dikkat çekeriz kızım, hele bir kırkı çıksın kadının"

"Eh, peki madem. Görüşürüz"

"Görüşürüz evladım"

Sıkıntıyla sandalyeye çöktüm. Kadın ölünce bile derdi bitmiyordu ki!

Dakikalar sonra tam uyuma pozisyonuna geçmişken kapı açıldı. Yarım saat önce gelseydiniz ya!

"Günaydın!"

Bu çocuğun hiç işi gücü Yok muydu ya?

"Günaydın.."

"En son verdiğim listeyi hâlâ alamadım da. Yani verdiklerin de güzeldi tabii ama, ben yine de kendi listemi istiyorum? Ne zamana çıkar?"

Aklıma gelen karıştırdığım kasetlerle dönen plağın yerinde olmak istedim.

"Alayım ben onu da. Şimdi yok usta, yarın gel sen en iyisi"

"Beklesem?"

Yarabbi! Ne yapacağız karşılıklı?

"Sen bekleyene kadar gelmez git is.."

Cümlemi bitirmeye kalmadan karşı pastaneden sesimizi duyan başusta soluğu burda almıştı. Şimdi mi Yani? Sırası mı? Tam bu cümlenin üstüne mi? Yok artık!

"Hoş gelmişsin Asım oğlum. Geç otur hele. Mine koş iki çay kap bize!"

Hem rezil oluyorum hem de ayak işlerini bile ben yapıyorum. Hani burda eşitlik hani adalet!

Yirmi sekiz dakikadır, tekrar ediyorum yirmi sekiz dakikadır. Karşılıklı oturmuş yirmi sekiz yıllık kapan gibi konuşuyorlar. Ve ne anlattıklarına dair hiçbir fikrim Yok. Tamamen saçma sapan şeyler. Yok enflasyon değerleri, yok yumurtaya gelen zam, peynircinin çırağı, üzümüz çöpü armudun sapı kısaca. Gelen giden de yok. Arada bir, bana baktıkları ya da baktığı zaman, ufak çaplı bir heyecan yaşıyorum o kadar.

"Eh ben kalkayım o zaman. Yarın da gelir alırım öğlene doğru"

Bir zahmet, sen artık kalk yani!

"Görüşürüz Veysi Amca, ve.. sana da Mine"

Yapay olduğu seksen metre öteden anlaşılan bir gülümsemeyle karşılık verdim

"Kızım yolcu etsene misafirimizi. Allah Allah ya, Allah Allah!"

Misafirimiz değil yalnız müşterimiz demeyi çok isterdim ama. İşimdeki son gün olsun istemiyorum.

"Gerek yoktu ama s.."

"Bence de"

"Efendim?"

"Yok bir şey. Görüşürüz diyorum"

"Ya, evet görüşürüz. Bence. Neden bana bakıyorsun yavrum? Derdin ne Yani?"

Arkasını dönüp giderken tuttuğum nefesi rahat bir şekilde veriyorum ta ki arkasını dönene kadar.

"Aslında, yarın seni yemeğe çağırsam? Hem bizimkiler de merak ediyordu"

Annesine beni anlatmış olma ihtimali. Hadi onu geçtim nasıl anlatmış olma ihtimali? Kasetçide ki salak kız falan diye mi?

"Yani bilmem. Veysi amca demişti k.."

"Hiçbir şey dememiştim Mine!"

Neden bizi dinliyorsun amca?

"Peki, öyleyse. Yarın sizdeyim."

"İşte Bu iyi oldu"

Arkasını dönüp giderken mırıldandım

Nedenini bilmediğim bir şekilde

KasetçiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin