-3-

188 22 4
                                    

Uğraştığım ilaçlardan kafamı kaldırıp içeri giren kalıplı muhafıza baktım. Parmağımı dudaklarıma götürüp serum takıp uyuttuğum bebeği gösterdim. Muhafız bebeği gördükten sonra yanıma yaklaştı ve kulağıma eğildi.

"Veliaht prens rahatsızlanmış, seni çağırmamı söylediler."

Bileğimden çıkardığım sargı bezini çöpe attım, yanımda yardım eden kıza yapması gerekenleri söyleyip, birkaç malzeme toparlayıp bezin içine koydum ve muhafıza döndüm. "Tamam, gidelim."

Muhafızla birlikte revirden çıkıp birkaç karmaşık koridor geçtikten sonra büyük kapılı bir odanın önünde durduk. Muhafıza döndüm. "Sen girmeyecek misin?"

"Seni çağırdılar, benim girmem doğru olmaz." Gözlerimi birkaç saniye kaçırdıktan sonra muhafızın kolunu tuttum.

Kesin bir hareketle kafasını hayır anlamda sallayınca; dudağımı seyirterek muhafıza baktım ve kapıyı açıp içeri girdim. Muhafız kapıyı arkamdan kapatırken hafifçe eğildim ve kapının hemen sağında duran cariyenin bakışları altında kapının solunda kalan yatağa gittim.

Bezi yerde açıp yanımda getirdiğim steteskop ve tansiyon aletini çıkartıp, tansiyonunu ölçtüm ve kontrol ettim. "Neyiniz var?" Diye sordum aletleri yerine koyarken. Kapı sesinin gelmesiyle kafamı çevirdim. Cariye odadan çıkmıştı. Prens gibi ben de önüme döndüm ve işime devam ettim.

"Birkaç gündür gece tuvalete gitmek için kalktığımda bayılıyorum. Aslında bayılmak da değil gözlerim açık oluyor ama düşüyorum. Bir de bacak ve kollarım ağrıyor."

Yatakta uzanan prensin yanına oturup "İzninizle bakmam gerek." Diyerek kollarını ve bacaklarını sıyırdım. Kollarında görünürde bir şey yoktu, ama bacaklarına küçük kırmızılıklar vardı.

"Nefes darlığı yaşıyor musunuz? Ya da baş ağrısı?"

"Nefes darlığı yok ama başım çok ağrıyor. Zonkluyor gibi oluyor."

İhtimalleri düşündüğümde tüylerim ürperdi. Eğer tahmin ettiğim hastalıksa; daha böyle bir hastayı staj yaptığım hastanede bile görmemiştim.

Ellerimi ensesine atıp sertliğini kontrol ettiğimde, normalden daha sert olduğunu hissettim. Bir elimi kendi alnıma koyarken diğer elimi de prensin alnına koydum, şimdilik ateşi yoktu ama büyük ihtimalle yakında ateşi çıkmaya başlardı. Emin olamasam da, az çok hastalığın ne olduğunu anlamıştım.

Kesin emin olmak için omiriliğinden ameliyatla sıvı almam gerekiyordu; burada bunu yapabilir miydim?

Gözlerimi kaçırırken düşündüm, daha tanıyı koyabilecek olanaklarım yokken onları nasıl iyileştirecektim ki? Sihirle mi? Beni geçmişe gönderen şu sihirden bir tutam bulundursaydım hiç fena olmazdı hani. Mutlaka işime yarardı.

Veliahta dönüp gülümsedim. "Hastalığı kesin anlamak için küçük bir ameliyat olmanız gerekiyor. Ancak bunun için hazırlamam gereken birkaç ilaç ve malzeme var. Ben bunlarla ilgilenirken siz dinlenebildiğiniz kadar dinlenin. Çok önemli bir şey olmadığı sürece yataktan kalkmamaya özen gösterin olur mu? Ağrınız varsa ağrı kesici yapabilirim?"

Prens biraz düşündü. Sanırım ağrının büyüklüğünü ve kendisinin halledip halledemeyeceğini ölçüyordu. Yeniden gülümseyip yanımda getirdiğim malzemelerden bir ağrı kesici ve şırınga alıp ağrı kesiciyi şırıngaya enjekte ettim. Şırınganın içindeki havayı boşaltıp hafifçe salladım ve prense döndüm.

"Arkanızı dönmeniz gerekiyor." Prens gözlerini büyüterek kendini yattığı yerde hafifçe geri çekti. "Neden?"

Elimdeki iğneyi gösterdim. "Ağrı kesici iğneler kalçadan yapılır."
Tekrar "Neden?" Diye sorduğunda bu sefer güldüm. Sanırım korkuyor ya da utanıyordu. "Pekala, kolunuzdan da yapabilirim ama iğne daha geç etkisini gösterecek ve kalçaya göre daha fazla acıtacaktır. Kolunuzdan mı yapayım kalçanızdan mı?"

THE LETTER FROM FUTURE - KNJHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin