Bulunduğum zindanın kapısından ses geldiğinde dizlerime yasladığım başımı kaldırdım. Kapıdaki muhafızlardan biri kapıyı açtıktan sonra kolumdan tutup beni kaldırdı ve yürümeye başladı.
"Nereye gidiyoruz?" Muhafız hiç duymamış gibi yürümeye devam etti. "Peki, benim yanımda bir çanta vardı, ona ne oldu?"
Adam yine hiçbir şey yokmuşçasına yürümeye devam etti. Ta ki; o büyük salona gelene kadar. Muhafız beni ortaya bırakıp kralı selamlayarak kenara çekildi. Muhafızdan gözlerimi alıp tahtta oturan krala baktım. Kral bana baktı, ben krala baktım, o baktı, ben baktım. Kral en sonunda boğazını temizledi ve 'ee?' dedi.
"Ne ee?" Dedim merakla. Kral kaşlarını çatıp, ilk buraya düştüğüm zaman bana kılıç çeken adama gözleriyle işaret verdi. Uzun kalıplı adam yanımdan geçip gittikten sonra 1 saniye geçmemişti ki; dizlerimin arkasına sert bir tekme yememle dizlerimin üzerine düştüm.
Kral memnuniyetle gülümserken, burktuğum ayağıma çok yüklenmeden ayağa kalktım. "Eşyalarım nerede?" Diye sordum yaptıkları şeyi es geçerek. Şimdilik daha önemli sorunlar vardı.
"O siyah poşeti mi diyorsun?" Hevesle öne bir adım atarken, burkulan ayağıma basamadım ve yere düştüm. Ayağa kalkmadan krala baktım. "Evet, nerede?"
Kral şüpheli şüpheli baktı. "İçinde hançer olduğunu söylediler. Sen casus musun?"
Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. "Ne hançeri ya?" Ondan sonra aklıma valizdeki neşterler geldi ve hafifçe güldüm. "Onlar ameliyat malzemesi."
"Casus olmadığını nasıl ispatlayacaksın? Eğer ki ispatlayamazsan, idam emrini vereceğim."
"İdam mı?" Dedim şaşkınlıkla.
Muhafız göz ucuyla bana bakıp önüne geri döndü. Muhafıza yan yan bakıp krala geri döndüm. "Hasta olan biri varsa tedavi edebilirim. Başka şekilde nasıl ispatlayacağım değil mi?"
"Bizim saray doktorlarımız var zaten. Hasta birisi olursa onlar ilgilenir."
Birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım. "Başka türlü kanıtlayamam."
Kalıplı muhafız söze girdi. "Bu kadın lanetli majesteleri, gözlerini görmediniz mi?"
Ellerimi yüzüme atıp "Ne varmış gözümde?" Dedim sitem edercesine.
Kral biraz homurdandı. "Gözünde yeşillik var." Krala garip garip baktım. "E o benim göz rengim. Lanetli falan değilim."
"Hiçbirimizin gözünde yeşillik yok!" Diye bağıran krala şaşkınlıkla baktım. "Baskın ve çekinik gen dediğimiz bir DNA yapısı var. Kahverengi göz baskın gen olduğunu için sizin göz renginiz kahvereng-"
"Daha fazla bu saçmalığı dinlemeyeceğim! Bu akşamki infaza hazırlanın!"
"Ne?!" Diye bağırdım. Gerçekten öldüreceklerdi beni. Hangi akla hizmet gelmiştim ki buraya zaten?!
"İnfaz mı?! Ben yalan söylemiyorum, doktorum diyorum size!"
"Krala bağırma hakkını kim veriyor sana?!" Diye gürleyen kalıplı muhafız kolumdan tutup beni zorla ayağa kaldırdı. Burkulmuş olan ayağıma basamadığım için kolumu tutan eline sarıldım ve ondan güç aldım. Muhafız kralı selamladıktan sonra, deyim yerindeyse beni sürükleyerek çıkardı taht odasından.
"Beni dinleyin!" Diye sesimi duyurmaya çalıştım krala, ama beni dinlemeyeceği zaten aşikardı.
Duyduklarımın şokuyla birlikte, muhafızın beni geldiğim zindana geri götürmesini izledim. Bizi koridorun başında gören bekçiler kapıyı açtılar. Zindanın içine girip beni tam anlamıyla duvara fırlattığında sırtımı duvara çarptım ve yere düştüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LETTER FROM FUTURE - KNJ
FanficBir mektup almak sizi heyecanlandırmaz değil mi? Peki bu mektup gelecekten geldiyse? ******* "Ve sana yemin ederim, bu kalp sadece senin için böyle atacak."