"Kızım sen nasıl bir manyaksın? Dün öğlenden beri uyumadın mı?"
"Anlamıyorsun Tae." Diye mırıldandım. Evet uykulu hissediyordum ama çok da baskın değildi. Bir an önce Namjoon'un söylediği büyücüye gidip şu işi çözmek istiyordum. Şu aptal kabusları görmemek için uyumamıştım bile. Buna rağmen her an diken üstündeydim ve sanki işe yarayacakmış gibi elimde bıçakla beklediğim olmuştu. Deliriyor muydum?
"Neyi anlamıyorum, senin salaklığını mı? Uyumamak ne demek? Ucunda ölüm yok ya!"
Yaptığım işi bırakıp sinirle Taehyung'a döndüm. "Tae! Gitmişken sana da bu büyüden yaptıralım! Böylece yaşadığım şeylerin aynılarını yaşarsın ve ben de sana gerile gerile 'Neden uyumuyorsun salak?' derim, ha?! Ne dersin?!"
"Bana bağırma!" Diye çemkirip oturduğu yerden kalktı. "Odama gidip annemin kontrolünü atlatayım, ondan sonra da Namjoon ile birlikte geliriz. "
Kafamı aşağı yukarı sallarken yeniden önüme döndüm. Revirin kapısı kapandıktan az sonra yeniden açıldığında arkamı dönme gereği duymadan konuşmaya başladım. "Hoşgeldiniz, lütfen yataklardan birine oturun, az sonra geliyorum."
Elimdekileri bir kenara bırakıp steteskopu kavradım ve arkamı döndüm.
Gözlerim hafifçe büyürken revir yataklarının üzerinde oturan yaklaşık sekiz tane olan çarşaflı şeylere baktım. "Aman Tanrım!"Sadece oturmaları ve hiçbir şey yapmamaları beni iyi mi hissettirmeliydi kötü mü? Hareket etmeye ve bağırmaya korkuyordum çünkü.
Tae veya Namjoon, lütfen koridorda geliyor olun.
Yavaşça iki adım atarak tezgaha yaklaştım ve gözlerimi onlardan ayırmadan elimi arkaya uzatarak bir bıçak kaptım. Biliyordum, bir işe yaramayacaktı ama yine de beni daha güvende hissettiriyordu.
Hepsinin kafasının aynı anda yavaşça bana dönmesi nasıl bir şeydi peki? Sanırım çıldıracaktım. Hepsi birden yerlerinden ayağa kalktıklarında "Ah, hayır." Diye mırıldandım. Kaçmaya çalışsam benden daha hızlı oldukları için yakalarlardı, çığlık atsam biri duyar mıydı emin değildim, bıçağı üzerlerinde kullanmanın da mantıklı olup olmayacağına karar veremedim.
Ayaklanmalarının bir saniye sonrasında hemen dibimde bittiklerinde ister istemez korkuyla bir çığlık attım. Şu an kalbimin sesini tüm saray duyuyor muydu?
Kollarını bile kıpırdatmamalarına rağmen boynumda hissettiğim el ile nefesim kesildi ve elimdeki bıçağı yere düşürdüm. Şu nefesimin kesilmesini korkuya bağlayabilmek isterdim ama ne yazık ki o el boğazımı sıktığı için nefesim kesiliyordu.
Görünürde bile olmayan boynumun üzerindeki eli havada yakalamaya çalıştım ama fayda yoktu. Boğazım sıkmaktan acımıştı ve nefes almak istiyordum. Ağzımı açıp nefes almaya çabalarken boynumdaki ek sıkılaştı ve ayaklarım yerden kesildi.
Öksürmek istiyordum ama olmuyordu.
Kalp atışlarımı şakaklarımda ve beynimin arkasında olduğunu ayrıca yavaşladığını hissediyordum. Hadi ama, ölüyor olamazdım değil mi?
Vücudum kendi kendine tepki vermeye başlamıştı, ayaklarım titriyordu. Nöbet geçiriyormuşum gibi seğiren bacağım en son umrumda olan şeydi.
Artık kotamın sonuna geldiğimi anladığımda revir kapısında bir hareketlilik duymuştum. Kapı açılırken bedenimin tezgahın oradan odanın diğer köşesindeki duvara savrulduğunu hissettim.
"Yu Na?!" Adımı bağıran Namjoon ve Taehyung'un aceleyle yanıma gelişlerini hafif aralık gözlerimle izledim. Çünkü şu an yerde elim boğazımda bir şekilde öksürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LETTER FROM FUTURE - KNJ
FanfictionBir mektup almak sizi heyecanlandırmaz değil mi? Peki bu mektup gelecekten geldiyse? ******* "Ve sana yemin ederim, bu kalp sadece senin için böyle atacak."