"Yine neden buradasın Tae?" Diye sordum bıkkınca. Tae omuz silkerek revir yataklarından birine oturdu ve bana baktı. "Canım sıkıldı, hem sen her gece kabus görüyorum demedin mi?"
Ayırdığım sargı bezlerinden kafamı kaldırıp hafifçe Taehyung'a döndüm. "Öğle vaktindeyiz?"
"Her neyse" diye geçiştiren Taehyung'a kıkırdadım ve önüme döndüm.
"Nasılsın?"diyerek belki de günde milyarlarca kez sorduğu soruyu tekrar sordu Taehyung.
Birkaç gün önce ayaklanma sandığımız sesler sadece kavgaymış. Bunu öğrenene kadar geleceği rüyamda görmüş olabileceğimi düşünüp kendimi önemli biri gibi hissetmemi ve kavga olduğunu öğrendikten sonraki saçma üzüntümü saymazsak gayet iyiydim.
"İyiyim."
"Hala kabus görüyor musun?" Buna cevap vermek yerine bana baktığında emin olduğumdan kafamı salladım. Her gece saçma sapan kabuslar görüyordum ve hepsi, sonunda Namjoon'un bana 'KAÇ!" diyerek bağırmasıyla bitiyordu.
Gördüğüm kabuslardan ötürü Namjoon'da bir boklar var diye düşünüp ondan şüphe etmeye kalksam da bunun yersiz bir düşünce olduğunu anlayıp bunu yapmayı kesmem çok uzun sürmemişti.
Rüyayı gören bendim, neden rüyamda gördüğüm kişide bir gariplik olmak zorundaydı ki?!
"Tamam şu ormandaki öldürülme işinin canını sıkması neyse de, bu kadar uzun süren kabuslar normal mi?"
Omuzlarımı silkerek konuşmaya başladım. "Bilmiyorum, belki bir süre daha devam eder, emin değilim."
Tezgâhta işim bitince Taehyung'a doğru adımlayıp karşısına oturdum. "Sen nasılsın?"
Sorduğum soruyla kafasını kaldırıp karşısına oturmuş bana baktı ve umursamazca omuz silkti. "Odamda oturuyordum. Sıkıldığım için de yanına geldim."
Kafamı olumlu anlamda sallayıp yeni bir soru yöneltmek için derin bir nefes aldım. "Peki, Namjoon nerede?"
Kaşlarını hafifçe kaldırdıktan sonra beni cevapladı. Bunu sormam garibine gitmiş gibiydi. "Askerlerin başındadır, her zaman yanımda olamıyor. Neden sordun?"
"Sadece merak ettim." Diye mırıldandım gözlerimi kaçırırken. Ya da, neden gözlerimi kaçırmıştım ki? Neden onu sorduğum için utanmıştım?!
"Garip." Diye söylenen Tae'ye az önce kaçırdığım gözlerimi diktim. "Ne garip?"
"Sizi anlayamıyorum." Diye yanıtladı Tae beni şaşkınca. "Yanyanayken sanki birbirinizden haz etmiyor gibisiniz ama birbirinizi görmeyince merak ediyorsunuz. Üstelik cevaplarını bildiğiniz sorular soruyorsunuz. Kendimi arada haberleşme köprüsü gibi hissediyorum."
"Namjoon beni merak mı ediyor?" Diye heyecanla atladığımda karşılaştığım bakışlar üzerine yerime sindim. "Ya! Sizin neyiniz var böyle?!"
Üzerine gidersem daha fazla sorgulamayacağını düşündüğümden ben de hafifçe sesimi yükselterek cevap verdim. "Neyim olabilir ki?! Sadece merak edip bir şey sordum, neden kızıyorsun?!"
Tahmin ettiğim gibi bu sefer hafifçe yerine sinen Taehyung olmuştu. "Amacım kızmak değildi." Diye mırıldandı yavaşça. Bu kadar çabuk yumuşamasını o kadar çok seviyordum ki.
"Önemli değil." Dedikten sonra birkaç kaçamak bakış attım Taehyung'a. "Şey... Peki, Namjoon'un beni merak ettiğini söyledin. Ne yaptı?"
Bu sefer hiçbir iğneleme ya da bağırma olmadan açıkladı. Anlatışında ve bakışlarında sadece merak ve şaşkınlık vardı. "Senin gibi işte. Yu Na nerede diye soruyor bana. Sen bir saray doktorusun nerede olabilirsin ki? Senin nasıl olduğunu ve ne yaptığını da bana soruyor. Hayır, merak ediyorsa gelip sana sormalı değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LETTER FROM FUTURE - KNJ
FanficBir mektup almak sizi heyecanlandırmaz değil mi? Peki bu mektup gelecekten geldiyse? ******* "Ve sana yemin ederim, bu kalp sadece senin için böyle atacak."