"Neyi fark ettim biliyor musun?" Diye fısıldadım elimi onun yanağının üzerinde gezdirirken.
"Neyi fark ettin?" Diye cevap verdi yüzümü incelerken. Birkaç gündür akşamları revire geliyordu ve biz birlikte yatıyorduk. Gün içinde de olabildiğince yakınlarında dolaştığım için büyücü kadına gittiğimiz günden beri korkunç bir olay yaşamamıştım.
Bu sabah gözlerimi açtığımda ise beni gülümseyerek inceliyor olması, anlatamayacağım kadar mutlu olmama sebep olmuştu. Bana söylüyordu ama asıl o bana ne yapıyordu böyle?
Hafifçe gülümsedim ve parmağımı gamzesinin bulunduğu yere hafifçe bastırarak konuştum. "Gamzene dokunamamayı o kadar içerlemişim ki bu kadar güzel görünen bir ayrıntıyı hiç düşünmemişim."
Gözleri söylediğim şeyle parlarken bu sefer o sordu. "Peki ben ne fark ettim biliyor musun?"
Cevap vermek yerine hafifçe bir mırıltı çıkarttığımda devam etti. "Buraya ilk geldiğinde sana kötü davranırken bile seni işimden önce tutmuşum."
Kaşlarımı kaldırdım. "Öyle mi? Nasıl?"
"Sen mahzendeyken yemeği sana kendim getirmek için ordu çalışmasına geç kalmıştım mesela. Ya da prensin hastalandığını haber vermek için sana gelen askeri durdurup ben geldim." Derin bir nefes aldıktan sonra birkaç saniye gözlerimi kapatmamı ve gülümsememi sağlayacak şekilde alnımdan öptü. "O zamanlar bunu neden yaptığımı bilmiyordum ve açıkçası sorgulamamıştım. Ama şimdi biliyorum."
Kıkırdayarak ona daha çok sokuldum ve kafamı göğüsüne gömdüm. "İyi ki o aynadan geçmişim."
"İyi ki o aynadan geçmişsin."
*****
"Ne yapacaksın Tae?"
Tae hafifçe omuz silkti. "Bunu tabii ki dile getirmeyeceğim. Diğerleri bunu öğrenirse ben artık veliaht olmam, Yeon Su yaşıyor olmaz ve büyük ihtimalle bebek de ölür."
"Ama o senin bebeğin." Dedim üzgünce. Ben böyle konuştuktan sonra arkamdan bana sarılan Namjoon kollarını daha da sıkılaştırıp saçlarımı öptü.
"O bebeği nasıl yaptığımı bile hatırlamıyorken babası gibi hissedemiyorum. Bence en iyisi hayatın böyle devam etmesi."
"Senin kararın." Diyerek karşılık verdim. Bu durumun ortaya çıkması halinde Taehyung'un söylediği şeylerin gerçekleşeceğini biliyordum ama o küçük bebeğin yaşayacakları için bir şansı olabilir mi diye düşünmüştüm. Sonuçta babasına büyüyünce abi diyecekti, değil mi? Belki de taht kavgasına gireceklerdi. Sıkıntılı bir nefes üfledim. Orospu Yeon Su.
"Siz de gözümün önünde sevişmeseniz?" Göz deviren ve bıkkınlıkla söylenen Tae'ye kıkırdadım. Altı üstü Namjoon bana sarılmıştı ve saçlarımdan öpüyordu. "Kıskanma kıskanma." Dedim sinir bozucu bir şekilde. Namjoon da bizim bu halimize kıkırdarken Taehyung dil çıkarttı.
Birden aklıma büyücü kadının bana verdiği kağıt gelmişti. Şaşkınca bir ses çıkarırken Namjoon'dan ayrıldım ve belimdeki yerden kağıdı çıkarttım. Bu kağıt kaç günden beri burada duruyordu?
Yazıları hafifçe akmış olsa bile okunuyordu.
Küçük olduğuna bakma, açarsan dünya senin. Dikkatli bakarsan çıkışı bulabilirsin. Unutma, nasıl geldiysen öyle gidersin.
Yazıya bakarken kaşlarımı kaldırdım. Bu kadın ne yazmıştı buraya ya?
Kağıdı tekrar katlayıp belime koyarken bana bakan Taehyung ve Namjoon ikilisiyle karşılaştım. "Ne oldu birden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LETTER FROM FUTURE - KNJ
FanfictionBir mektup almak sizi heyecanlandırmaz değil mi? Peki bu mektup gelecekten geldiyse? ******* "Ve sana yemin ederim, bu kalp sadece senin için böyle atacak."