Benimle birlikte beklemek isteyen ve saklanmaya karşı çıkan Taehyung'a sinirle baktım. "Saçmalama ve hemen saklan Taehyung!"
Ayaklanan halk saraya kadar girmişti. Sadece halk da değil, ne yazık ki bu ayaklanmanın içinde saray muhafızları da vardı; bu yüzden saraya girmeleri kolay olmuştu. Namjoon ayaklanan insanların dikkatini buradan başka her yere çekebilmek için uğraşmaya gitmişti. O gittikten bir süre sonra bağarışma seslerinin yakınlaşması, beni tedirgin etmişti.
Taehyung bir veliaht olduğu için ona zarar gelmemesi gerektiğini, ayaklanan halkın ilk işinin veliahta zarar vermek olduğunu hiç kimse söylemeden bildiğim için şanslı mı oluyordum çaresiz mi?
Saklanmasını söylememe rağmen ısrarla revirin ortasında durmuş beni izleyen Taehyung'a tekrar baktım. Ayaklananlara gerek kalmayacak, az sonra onu ben öldürecektim. "Tae şu lanet yere saklanır mısın artık?!" Diyerek tısladığımda kaşlarını çattı.
Kapının önüne ittiğim revir yatağının önünde elimde büyük bir bıçakla beklememe ne demeli? Sanki içeri girenleri bıçaklayabilecekmişim gibi böyle beklemek komik geliyordu. Ben bir doktordum, işim kurtarmaktı; öldürmek değil. En azından Tae'yi ve kendimi korurdum, birilerini öldürmek zorunda değildim.
"Öyle görünüyor olabilirim ama ben korkak değilim. Arkadaşımı böylece bırakıp saklanacak bir insan değilim." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, öyle biri olmadığını adım gibi biliyordum,Tae'ye yaklaştım. Bıçağı elbisemin belindeki bölgeye sokup ellerimle Taehyung'un kollarını kavradım.
"Bana bak Taehyung, sen kimsin?"
Gözlerime baktı. "Kim Taehyung."
Sorumu tekrarladım. "Sen kimsin?"
"Kim Taehyung."
Israrla ve bu sefer bastırarak sordum. "Sen,kimsin?!"
Gözlerini kaçırırken cevapladı. "Prens Kim Taehyung.""Evet, sen veliaht prenssin ve muhtemelen ayaklanan insanlardan herhangi biri seni gördüğü yerde alnından öpmeyecektir." Ellerimi geri çekip bu sefer diğer yatağı ecza bitkilerinin yetiştiği bölüme açılan kapıya itmeye başladım. Yatağı kapıya dayadıktan sonra tekrar ona döndüm.
"Bana yapabilecekleri ya da yapmak isteyecekleri bir şey yok çünkü ben önemli biri değilim. Ama sen önemlisin Taehyung, o yüzden şuraya gir artık lütfen." Diyerek duvar dibindeki 3. revir yatağının önünü kapattığı, duvardaki girintiyi gösterdim.
"Seni bırakamam anlamıyor musun? Bunu benden nasıl istersin?" İşi bu kadar dramatikleştirmesi sinirimi bozarken kendime onu öldürmemem gerektiğini hatırlattım.
"Ben de seninle kalacağım."
Tae'nin kolundan tutup çekiştirmeye başladığımda kendini geri çekip bana kaşları çatık bir şekilde bakmaya başladı.
Belimdeki bıçağı parmağımla gösterdim. "Az sonra şu bıçağı böğründe saplı olarak görmek istemiyorsan saklan şuraya Taehyung."
Hala bir şey yapmadan bana bakması sinirimi daha çok bozuyordu. "Bıçağı saplayanın ben olmasını istemiyorsan tabii ki saklanmadan bekleyebilirsin, eminim şu an sarayda bunu yapmak için can atan yüzlerce insan vardır."
Bakışlarındaki kararsızlığı görünce ikna etmeme az kaldığını anlamıştım. "Bana hiçbir şey olmayacak Tae. Asıl sen saklanmazsan benim için endişelen. Seni korurken ölmemi ister miydin?"
Ne kadar yaptığım şeyin doğru olmadığını bilsem de başka türlü bunu yapacağı yoktu. Tae'nin duygusal ve masum yönünü kullanıyor olmak bana suçluluk duygusunu hissettiriyordu ama Tae'nin ve benim cesedim gözümde canlandıkça bu hissiyatı çöpe atıyordum. Ne Taehyung'un ölmesine izin verecektim ne de kendim ölecektim. Aslında ikinciden çokta emin değildim sanırım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LETTER FROM FUTURE - KNJ
FanfictionBir mektup almak sizi heyecanlandırmaz değil mi? Peki bu mektup gelecekten geldiyse? ******* "Ve sana yemin ederim, bu kalp sadece senin için böyle atacak."