Bazı anılar, sonradan değer kazanır; hatta her anı için geçerlidir bu. Geçmişte kaldıkça bir şeyler değer kazanır.
-Behçet Çelik/Herkes KadarKucağımdaki bilgisayarın klavyesinin sağ yön tuşu, hayatımın sanırım en pişman olduğum, en tanındığım, en eğlendiğim, en gergin olduğum; kısacası en enlerle dolu anlarını bana sunmaya devam ediyor.
Bunu niye yaptım bilmiyorum. Gecenin bir yarısı kendimle ne derdim vardı da yaralarımı kanatmak pahasına eski fotoğrafları açtım inanın bir fikrim yok. Sanırım bazen gerekiyor bu; yaşadığın mutluluk sahte olsa da, onun kıymetini anlaman için eski mutsuzlukları sermek icâp ediyor göz önüne.
Yüzümde buruk bir tebessümle sıradaki fotoğrafa bakıyorum. İlk zamanlarımızdan sadece ikimizin olduğu bir fotoğraf. Teknedeyiz, o arkamda kocaman bir sırıtışla denizi işaret ederken ben zamanın modasına uygun pozumla ama mutlu olduğum her halimden belli olarak ön tarafta fotoğrafı çekiyorum. Gerçekten tasasız, daha doğrusu kendimize yoktan yere dert yaratmadığımız zamanlardan.
Yaptıklarımızdan, olanlardan, yapmak zorunda olduğumuzu sandıklarımızdan bahsedecek değilim. Sadece, beni bilirsiniz az çok, hissettiklerimi içimde bırakmaktansa anlatmayı sevenlerdenim. Yine kendimi anılara hapsettiğim ve çokça geçmiş zaman kipi kullandığım bir anda olduğum için bunu paylaşmak iyi gelecek.
Bu fotoğrafı da geçince önüme düşen fotoğrafla o fotoğrafın anıları da aklıma düşünce ağzımdan küçük bir kıkırtı çıkıyor. Ben, Altan Hoca ve o. Çektiğimiz evlenme teklifi sahnesini izlerken.
"Ben sana yardımcı olayım o zaman..." diyorum Zeynep'in repliğini söylerken. "Bu benim en korktuğum şeydi, ve şimdi korktuğum şey başıma geldi."
Sahne gereği Ufuk karakteri arabasının farları açık şekilde sokağa girdiğinde Zeynep'in o tarafa doğru bakması gerektiğinden sağ tarafımdan vuran farları farkedince oraya doğru bakıyorum ve gelenin setle alakası olmayan bir araba olduğunu farkediyorum. Kahkaha atmaya başladığımda o da benim baktığım yere bakınca kahkahalarımızın karışması uzun sürmüyor. Arka taraftan Altan hocanın "Ufuk karakterinde ufak bir değişiklik yapıyoruz..." demesiyle kameramanlardan ışıkçısına kadar oradaki herkes gülüyor.
Bir sonraki fotoğrafa atladığımızda gülüşüm yavaş yavaş soluyor. Gölyazı.
Dizinin genç kadrosu olarak bir karavanın önünde dizilip poz verdiğimiz fotoğrafımıza bakıyorum. Biraz önce demiştim ya şu an yaşadığımız mutluluk sahte de olsa değerini anlamak için eski mutsuzlukları hatırlamak yeterlidir diye, işte bu fotoğraf tam olarak öyle bir şey.Yüzümüz gülüyor ama kalbimiz buz gibi. Her şey birbirine girmiş, sonun başlangıcını yaşıyoruz ama hiçbir şekilde de belli etmiyoruz. Ne hoş.
Efecan'lı, Ozan'lı fotoğrafları geçtiğimde aslında özellikle onunla olan fotoğraflarımı aradığımı farkediyorum. Galiba kendime karşı biraz dürüst olmam uzun zamandır büyük bir problem olarak gördüğüm özsaygım için gerekli: Onu özledim.
Özlemek nasıl bir şey diye sorsanız tarif edemem. Yani birisi nasıl özlenir bilmiyorum ama anahtar kelime eksiklik bence. Eksikliğini hissediyorum. Uzun zamandır.
Bilgisayarı kucağımdan indirip kapatıyorum ve bir süre gözlerim kapalı halde yaşadığım duygu yoğunluğundan kurtulmaya çalışıyorum. Kendimden de tiksinmiyor değilim onca olaya rağmen bu halde olduğum için. Kafamı dağıtmak için önce Mert'i aramayı düşünüyorum ama oyundan sonra direk uyumak için eve gittiğini hatırlayıp vazgeçiyorum bundan. Daha sonra elimin altındaki kitabı okumaya çalışıyorum ama birkaç sayfa okuduktan sonra bırakıyorum masaya.
Huzursuzca telefonu elime alıp oyalanmaya çalışırken ona mesaj atmak üzere buluyorum kendimi. Harika! Asırlardır görülmemiş bir yüzsüzlük örneği için hayatımıza bekleriz!
Kendime saydırdığım tüm düşüncelerime rağmen hiçbirisini dinlemeyip 5 harften oluşan bir mesaj atıyorum. Gecenin bir yarısı olduğunu düşünürsek sevgilisinin bu mesajı görmesi ve kendimi yerin 500 kat yerine gömmem işten bile değil. Ancak aradan birkaç dakika geçtikten sonra hayatı sorgularcasına bakıştığım duvardan, gelen mesaj sesiyle ayırıyorum bakışlarımı. Ve, benim yazdığımın aynısını bana geri gönderdiğini görüyorum:
KEŞKE.
Ben hayatımda bu kadar içimden gelmeyerek yazdığım bir şey hatırlamıyorum, o yüzden çok büyük ihtimalle beğenmeyeceğiniz için (okuyan varsa tabii) sizi tek bir kişiye yönlendireceğim: handeninkerosu
Aylardır, bakın abartmıyorum aylardır başımın etini yiyor. Madem onun için zorla da olsa yazacağım, bari onun doğum gününde yayınlayayım da bir anlamı olsun dedim.
Başımın belası, nasıl tanımlasam bilmiyorum, küçük kız kardeşim... Doğum günün yarın ama birtakım nedenlerden dolayı şu an yayınlamak zorundayım, iyi de oldu bence ilk ben kutlamış oldum tabii sen her ne kadar benim doğum günümü unutmuş olsan da, neyse o konuyu hiç açmayacağım. Burada tanıştık, iyi ki de tanıştık. Aşırı saf olman ve bu yüzden başına gelenler beni bazen çileden çıkarsa da her zor anımızda birbirimizin yanında olduğumuz için varlığına minnettarım. Hep ol, hep! Şimdi hep bir ağızdan; İyi ki doğdun Songül! ❤
Gevezelik bir yana, umarım hoşunuza gitmiştir. Kalın sağlıcakla, sevgilerrr!
![](https://img.wattpad.com/cover/18245582-288-k870210.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HanKer|Tek Bölümlük Hikayeler
RomanceBiraz siyah, biraz beyaz. Tek bölümlük HanKer hikayeleri içerir.