bölüm 3

126 3 0
                                    

  Bana uzattığı eline baktım. Ardından korkak bakışlarım yüzüne çıktı. Kahve rengi gözleri parlıyordu. Dudaklarında ise samimi gülüşün çok uzağında olan şeytani bir biçimde gülüyordu.
   Zorunda olduğum için elimi uzattım. Elimi dudaklarına götürüp ufak bir öpücük bıraktı.
   Elimi anında geri çekerken Burak Beye kaydı gözlerim. Tek kaşı yukarı da dibimde duran adama bakıyordu.
  "Başlayalım toplantıya isterseniz?" dedi Berk Bey kibarca.
   Anında Burak Beyin boş yanına oturdum. Hemen karşıma oturdu oda. Rahatsız bir şekilde dik oturmaya başladım. Heyecandan terleyen vücudum, şimdi korkudan soğuk soğuk terliyordu...
     Toplantı boyunca beni izlemişti. Bense kafamı kaldıramamıştım bile. Aklımda tek şey vardı. Bu akşam evime gidemezdim! Hatta ordan taşınmalı, bu şehri terk etmeliyim!
     Toplantı bitimi hızla odama gitmiştim. Gözlerim de hazır bu anı bekliyormuş gibi yaşlarını bırakmıştı. Eteğimi umursamadan kapıya yaslı biçimde yere doğru kaydım.
     Hıçkırıklarımı içimde tutmakta zorlanıyordum. Ama tutmazsam sesim dışarıya duyulurdu.
     Kapım çalınca hızla ayağı kalktım. Akan yaslarımı hızlıca sildim. Telefonumun ekranından görüntüme baktım. Gözlerim ve burnumun ucu kızarmıştı. Aldırmamaya çalışarak eteği düzeltim.
      "Gir!" dememle yavaşça kapı açıldı. Burak Bey görmeyi beklediğim son kişiydi.
      Sahte gülümsememi suratıma yerleştirip baktım. "Bende tam sizin odanıza geliyordum." dedim. Gülümseyerek çalışma masamın önündeki koltuklardan birine oturdu.
Bende hemen karşı koltuğa oturdum.
     "İşin yoksa bir şeyler yapalım diyecektim. Uzun süredir boş vaktimiz olmuyordu. " dedi samimi gülümsemesi ile yüzüme baktı. Yüzümü görmesiyle suratında ufak bir değişiklik oldu ama ses çıkarmamıştı.
     'Evde yan gelip yatmak varken' diye düşünüyordum ki aklıma bugün olanlar geldi.
     "Işim yok." dedim gülümsemem gerçek haline dönerken...
     Deniz kenarında bir restoranta öğlen yemeği yedik ve çay söyledik.
  "Ee nerelisin? Ailen nasıl? " dedi Burak merakla. Iş yeri dışında ona 'bey ' falan dememi istemiyormuş. Bu rahatsız etsede dediğini yaptım.
    " Üç yıl önce evimizde bir yangın çıktı. Babam beni dışarıya çıkarttı ve annemi almak için geri döndü. Ikisini de orda kaybettim.
      Izmir'de doğdum. Bazı şartlardan dolayı Istanbul'a taşındım. " dedim.
   "Üzgünüm bilmiyordum. Başın sağ olsun." dedi. Cevap vermek için ağzımı açmış ki garsonun gelmesiyle tekrar kapadım.
    "Benim ailemi biliyorsundur zaten. Annem Berk'i doğururken öldü. Babam da emekliye ayrıldı. Dag evinde kafa dinliyor. " dedi.
    Çay bardağının etrafina sardım ellerimi. Sıcaklığı elime geçerken istemsiz bir gülümseme oluşuyordu dudaklarımda.
     "Babanız en iyisini yapıyor. Belli bir süreden sonra inzivaya çekilmek gerekir." dedim çayımdan gözlerimi çekmeden. Bakışlarımı Burak'a çevirdiğim de beni fotoğraf çektiğini gördüm. Yalancı bir sinir takındım suratıma.
     "Hey ne yapıyorsun? Sil o fotoğrafı! " dedim. Bir yandan da telefonunu almak için uzanmıştım. Ellerimi tutup  başını olumsuzca salladı.
    "Neden silmiyorsun? " dedim. Sinirli gibi durmaya çalışıyordum. Ama tabiki başarısız oluyorum.
    "Bu masum gülüşü bir daha görmeme ihtimali var. Ben bunu göze alamam." dedi. Yapamadığım yalancı sinir kendini gülmeye bıraktı.
    Ellerimi geriye çektim. "Peki bakabilir miyim fotoğrafa?" dedim.
    Telefonunu uzattı. Fotoğrafa baktığımda güzel çıktığımı fark ettim.
  "Vay çizim kadar fotoğrafçılığın da güzel. " dedim ve telefonunu geri verdim.
    " Fotoğrafçılığım iyi değildir benim... " dedi ve tebessüm etti. Aynı şekilde karşılık verdim...
    " Saat daha 16.42 . " dedim şaşkınca.  Restorandan kalkmış boğazda yürüyorduk. Zamansa sanki inadına çok yavaştı.
     "Sinemaya gidelim mi? Hem film izlerken zaman geçer." diye fikir sundu Burak.
     "Olur ama lütfen aşk filmi falan sevdiğini söyleme!"dedim alayla.
    "Aşk filmlerinden nefret ederim." dedi garip yüz ifadesiyle. "O zaman arabanın yanına... " ve geldiğimiz yöne geri gitmeye başladık.
    
     Afişlere bakarken aynı anda "Şu aksiyon filmi güzele benziyor!"dedik. Halimize kahkaha atarken bilet sırasına doğru ilerlemeye başladık.
   Burak cüzdanını çıkarınca ,sinirle ona baktım. "Yemeği zaten sen ödedin. Bırak filmler benden olsun."dedim.
    "Üzgünüm ama hayır. Benim yanımda hesap işi sana düşmez." dedi bana bakmadan. Israr etmek için ağzımı açıyordum ki hemşireler gibi 'sus' işareti yaptı. Bende daha fazla uzatmadım.
    
    "O adam ölmemeliydi!" dedim isyan ederek. Ev topuzu yaptığım saçlarımı açtım sonra. Burak'ta gülümseyerek sadece izliyordu.
     Bir anda saçlarımı daha çok karıştırdı. Ben ne olduğunu şaşırırken o kahkaha atıyordu. Sinirle saçlarımı düzeltmeye çalıştım.
     Başarısız olurken 'off!' diye inledim. Burak'a kötü bakışlarımı attım.
    "Lavaboya gidiyorum. Bekle beni!" dedim ve cevap beklemeden gittim.
     Lavabonun boş olmasına sevinirken, aynadaki görüntüm korkutuyordu. Ne hale gelmişti güzelim saçlarım!
      Saçlarımı düzeltirken biri girdi lavaboya. Ama kimin girdiğine dikkat etmemiş, saçlarımı düzeltmeye devam etmiştim.
      Bel boşluğuma dokunan ellerle fazlasıyla ürktüm. Gözlerim ne olduğunu anlamak için aynayı tararken kahve rengi irisler 'ben geldim!' der gibi patlamıştı. Bedenim titrerken  o yavaşça belime sarıldı. Korkudan buz kesmişti vücudum, hareket edemez olmuştum.
   

Kaçınılmaz Geçmiş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin