bölüm 5

118 2 0
                                    

    Bana aldırmadan arabaya bindi. Kapıyı kapattığı gibi kilit sesi duyuldu. Araba anında hareket etmişti zaten.
     Tolga' ya rastgele vuruyordum. Ama hissetmiyor gibiydi. Küfürlerime bile tepki vermiyordu.
    Tepkisiz kalması daha da canımı sıkarken sert şekilde tokat attım. Şok olmuş bir ifade gelirken suratına korku daha fazla sardı bedenimi.
    "Rahat bırak artık beni it herif! Seni istemiyorum! Işkence çekmek istemiyorum! Korkmak istemiyorum! Senden olabildiğince uzak kalmaya çalışıyorum! Niye bırakmıyorsun? Senden nefret eden, sevmeyen birini niye yanından ayırmamak için özel bir çaba sarfediyorsun geri zekalı?Mutlu olmamı engellemek hoşuna mı gidiyor amına koyayım?" diye bağırdım.
    Söylerim karşısında hiç bir şey söylemedi. Şoföre "Sağ çek ve in!" diye bağırdı. Şoför anında arabayı sağ çekti ve indi. Korku ve sinirle Tolga'nın gözlerine baktım. Ama onun gözlerinde ki siniri görünce korku duygum daha baskın geldi ve biraz da olsa ondan uzaklaştım.
   Yüzünde alaylı bir gülümseme hakim olurken yavaşça bana doğru kayıyordu. Tabi bende olduğunca geri gidiyordum.
   Sırtım kapıya deyince durmak zorunda kaldım. Ama o durmadı. Bir eli sıkıca belimden tutup kendine çekti. Vücutlarımız yapışık halde dururken göğsünde duran ellerim azda olsa mesafe koyuyordu aramıza.
     Bir anda dudakları dudaklarımı bulurken ,korkuyla itmeye çalıştım. Etki etmezken, tek yapabildiğim kafamı çevirmek oldu.
    Bu sefer açıkta kalan boynuma ufak bir öpücük bıraktı. Nefesini hissetmek beni fazlasıyla korkutuyordu zaten. Üstüne bir de vücudumun ona yapışık olması kalbimin 'bu korkuyu kaldıramıyorum ' dercesine bağırmasına sebep oluyordu.
     "Nefreti, sevgiye tercih ederim. " dedi fısıltıyla. Sesli bir biçimde yutkunurken, halime bakarak sesli güldü.
  Bir anlık cesaretle onun yaptığı gibi kulağına doğru yaklaştım. "Ellerim de öleceksin!" diye fısıldadım. Ardından sertçe ittim.  Biraz da olsa benden uzaklaşmıştı. Yüzünde onu ilk gördüğüm zamanki donuk ifadesi vardı...
   
    Göl kenarında bir eve gelmiştik. Şoför ve Tolga indi. Ama camdan dışarıya korkuyla bakıyordum. Eski anılar duvarlarımı yumruklarla yıkmaya çalışıyordu.
    Gözümden bir damla yaş düştü. Ben tekrar aynı şeyleri yaşayamazdım. Ruhum kaldırmazdı.
    Eve baktıkça korku artıyordu içimdeki. Çünkü dışı çoğunlukla siyah renkti. Hangi manyak göl evini siyaha boyar ki?
     Önümdeki kapının açılmasıyla yaşlı gözlerimi önümde dikilen kişiye çevirdim. Güneş ışıkları arkasından geldiği için yüzü gölgeli gözüküyordu. Elmacık kemiklerine vuran güneş onun çekici gözükmesini sağlıyordu. Koyu kahve rengi saçları rüzgarla nazikçe dans ediyor, ellerimi içinden geçirme hissi doğuruyordu bende.  Beni kaçıran adam hakkında ne düşünüyordum ben ya (!)
    Yavaş hareketlerle arabadan çıktım. Tolga'nın yüzüne bakmadan yanından geçip eve ilerledim.
   Siyah çelik kapıyı ittim ve içeri girdim. Karşıma geniş bir salon çıktı. Kırmızı ve siyah renkleriyle dolu olan salon acayip iyi dizayn edilmişti.
  Kapının kapanma sesiyle salona bakmayı kesip Tolga'ya doğru döndüm.
   "Kalacağım odayı göster hadi." dedim sıkınca. Bir yanım,  bu şekilde bir hayatım varmış gibi hissediyor. Diğer yanım, kaçmam için çırpınıyordu.
    Cevap vermeden merdivenlerden üst kata çıkmaya başladı. Bende aylak adımlarla peşinden.
    Fazla büyük olmayan koridor ve iki tane kapı vardı sadece. Kapılardan biri gri , biri ise mavi renkti.
    Sağdaki gri kapıyı gösterdi. "Burası benim odam. Mavi renkli kapı da ..." cümlesini tamamlamadan odanın kapısını açmıştım. 
     Mavi ve beyaz karışımı bir odaydı. İncelemeden Tolga'ya doğru döndüm. Hala donuk bakışlarıyla izliyordu beni.
    "Hadi ama çık! Benim deliler gibi ağlayıp kriz geçirmem lazım. Sende uyurken falan gelir kontrol edersin. Sonra ki haftalarda bu kontroler artar falan filan. Rutin buydu sanırım? " dedim dalga geçerek.
     Sinirle suratıma bakmaya devam edince "Çık hadi! " diye bağırdım. Tepkisini değiştirmeden baktı bir süre. En ufak hareketi bile korkmam için sebepti. Ama galiba cesaretimin sebebi daha fazla zarar göremeyeceğimi düşünmemdi.
    Benden almadığı tek şey, kızlık zarı denilen ıncecik bir şeydi. Ruhumu öldürmüştü zaten.
    Birden omuzlarımdan yatağa itti beni. Dengem yok olurken , yatakta uzanırken buldum kendimi.
     Üstüme doğru geldiğin de kendimden ödün vermemek için kaçmadan durmuştum. Bana dokunmadan yanıma uzandı. Bu hareketi rahat bir nefes almamı sağladı.
      "Mersa , ben kötü biri miyim?" dedi , ilk defa duyduğum masumlukla. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Gözleri kapalı ,ifadesiz duruyordu.
      "En kötüsünden hem de." dedim dürüst olarak. Gözlerini açık bana baktı.
       "Peki Burak'ı seviyor musun?" dedi. Gözleri yalvarıyor gibi bakıyordu. Anlam veremezken, cevap vermeden kalktım yataktan.
      Elimle kapıyı gösterdim. Hiç konuşmadan suratına bakıyordum. Derin bir nefes alıp kalktı yataktan.
     Kapıyı tam kapatırken aklına bir şey gelmiş gibi geri açtı. "Yan oda da olacağım. Bir şey istersen bana gel. Aşağıdaki korumalara pek güvenmiyorum. " dedi ve cevabımı beklemeden gitti.
     Etrafıma baktım umutsuzca. Pembe olan hiç bir şey yoktu. Mavi , kocaman ve yumuşak yatak, beyaz deri , çift kişilik  koltuk ve yine mavi olan makyaj masası bulunuyordu. Iki tane yan yana olan beyaz renkli kapılar vardı. Nereye açıldığına bakma gereği duymuyorum bile (!)
   Yatağın üstündeki yorganı kaldırıp içine girdim.  Burak ve sinemada bulunan bütün o insanlar nereye kaybolmuştu? Beni arayan var mıydı? Tolga'nın elinden yine nasıl kurtulacaktım?
    Cevapsız sorular beynimi yerken göz yaşım bile akmıyordu.  Canım fazla açıyor ama sesim çıkmıyordu. Ben ne ara bu hale düşmüştüm?

   

 

   
   
  

  

    

Kaçınılmaz Geçmiş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin