bolum4

120 3 0
                                    

    Yatak başlığına kelepçeli olan bileklerim çırpınmaktan yara olmuştu. Bazı yerleri kurumuş kan, bazı yerleri ise morarmıştı.
    Akması bir türlü durmayan göz yaşlarımı serbest olan elimle sildim.
Tavanından , kapı koluna kadar pembe tonları olan odaya boş boş bakmaya başladım.
     Her gece üstümde ki saten geceliği değiştiriyordu. Onlar bile pembeydi(!) Delirmek üzere olduğumu hissediyordum. Ne kadardır bu oda da bu şekildeydim? Ah bilmiyorum! Bir süre önce bıraktım gün saymayı.
    Kaçmaya çalıştığım için bana ceza olduğunu söyleyip kelepçeli bir şekilde tutuyordu beni. Geceleri yanıma gelip yatıyordu. Kollarını belime sarıyor, başını göğsüme koyup neler yaptığını anlatıyordu. Konuşmamı bekliyor ama cevap alamayıp uyuyordu sonunda.
     Kapının kilit sesiyle hiç bir tepki vermedim. Adım sesleri gelirken ne yaptığına bakmıyordum bile.
       Saçlarıma öpücük bıraktı. Ama ona bile tepki gösteremedim. Elimdeki demirin çıktığını hissettiğimde yorgun bakışlarımı bileğime çevirdim. Berbat olan derimin acısı bile yoktu. Hislerimi öldürmüştü benim.
      Kucağına alıp odada ki banyoya götürdü. Burası da pembeye boyanmıştı.
      Klozetin kapağını kapatıp üstüne oturttu beni. Banyo dolabından ilk yardım çantasını aldı ve bileğime pansuman yapmaya başladı.
      İşi bitince ayağı kaldırıp aynanın karşına geçirdi. Elleri belimi sarmıştı. Vücutlarımızın arasında hiç mesafe kalmayacak şekilde çekti beni kendine.
       Boynumda hissettiğim dudaklara tepki veremedim. Sadece aynadan yıkılmış bana baktım. Beni öldürmüştü. Ruhumu benden alıp bir yere hapsetmişti. Şimdiyse resmen onun oyuncak bebeği olmuştum. Yemek yedirip , saçlarımla oynuyordu. Arada süslüyordu ya (!)
      Nefesi kulağımı yakarken, 'Sen benimsin!' demesi de canımı yakıyordu...
      
      Bir eli belimden, saçlarıma yöneldi. Saçlarımı sol omzuma attı ve vücudunu olabildiğince bana yapıştırdı. Boyu o kadar uzundu ki topuklu ile çenesine geliyordum.
    Yavaşça eğildi, çenemden başlayarak dudağımın yanına kadar öpücük kondurdu. Akmak için hazır da bekleyen göz yaşlarımdan biri izinsizce aktı.
    "Bende seni özledim Mersa. Ama ağlamak fazla abartı değil mi sence de?" dedi. Sesindeki duyguyu çözememiştim.
     Bir anda beni kendine doğru çevirdi. Lavaboyla kendi arasında iyice sıkıştırdı. Burnunu burnuma sürtüyordu.
      Tam dudaklarıma yönelmişti ki göğsünden ittim onu. O bir adım geri giderken derin bir nefes aldım. Korkudan nefes almayı bile unutmuştum!
     "Uzak dur benden!" dedim titrek bir sesle. Lavaboyla arasından çıktım ve burdan çıkmak için kapıya doğru ilerliyordum ki kolumdan tuttu.
     "O herifin yanına mı gidiyorsun?" dedi alayla. Sorusunu duymazdan gelerek kolumu ondan kurtarmaya çalıştım. Başarısız olurken sinirle çığlık attım.
     "Siktir git hayatımdan! Istemiyorum seni de bana bıraktığın korkunç anıları da! Şimdi bırak kolumu." diye bağırdım.
     Yüzüme gülümseyerek baktı ve beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Kollarından çıkmak için tepiniyordum. Ama hiç bir etki olmuyordu onda.
    "Ah benim küçük sevgilim! Niye böyle yapıyorsun? Özlediğini söyle ve evimize gidelim. Yokluğun çok fazla hissediliyor." dedi isyan ederek.
     "Tolga! Bırak lütfen. Gitmek ıstiyorum!" dedim. Hala kendimi kollarından kurtaramamıştım.
      "Asla bir daha bu olmayacak!"  dedi ve beni omzuna attı. Şaşkınlık ve korkuyla sırtına baka kaldım. Lavabodan çıkardı beni ve sinemanın çıkışına doğru ilerledi.
    "Tolga bırak! Bırakk!" diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Hiç bir etkimin olmaması canımı sıkarken, sinemada kimsenin olmaması  korkumu üst seviyeye çıkarmaya yetiyordu. Burak ve insanlar nereye gitmişti?
      Göz yaşlarımı tutamazken sinirle sırtına vurmaya başladım. Çığlıklarım hiç durmamıştı zaten.
      Tolga tepki bile vermeden ilerlemeye devam ediyordu. Çığlıklarıma yanıt veren kimse de yoktu. Kendimi etkisiz hissetmiştim. Üstüme çöken duygu ağırlığına birde gerçekler eklendi.
     Tolga beni yine esir alıyordu!

 
 

    

      

Kaçınılmaz Geçmiş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin