Berrin bir eylül akşamının serinliğinde savurdu saçlarını denize doğru.Biraz serin biraz ise hüzün doluydu.Gökyüzüne fırlattı o gece her şeyi..Yapayalnız,kimsesizdi sokaklar.Deniz hırçın bir o kadar dalgalıydı.En güzel müzik geceye eşlik ediyordu.Sessizlik tüm kaldırımları kaplamış karanlığın gerdanına bürünmüştü.
Bir gece aynı anda nasıl ev sahipliği yapıyordu bunca şeye.Karanlıkta mı kaybettik tüm gülüşlerimizi??
Aynı okyanus üstünde farklı sandallarda tutunmaya çalışıyorduk hayata.Ve bir ay ışığı tüm geceye şahitlik ediyordu . Gece tüm ıssız ve sessizliğiyle olanları seyrediyor.Bir kuş misaliydi kalbi.Eline alıp gökyüzüne fırlattısa vardı işte.Özgürce semalarda gerçek dengini bulsun diye.Ve adımları onu bu geceye sürüklerken bildiği tek bir şey vardı belki de Nedeni olmayışıydı bazı yaşananların..
Ve en sevdiği mısraları düşündü Berrin yanık kokulu rüzgarlara karşı:
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZIN SİYAHINDA
Teen FictionGrilerde kaybolmuş bir hayatın içinden.. Beyoğlu sokaklarında beyazlığı arayan siyahın hikayesi.. Bir o kadar masum bir o kadar kirli..?