Odanın içini aydınlatan güneş ışığı ile gözlerimi araladım. Arkamda hissettiğim sertlik ile bir anlıkta olsa ürpermiştim. -Umarım değen şemsiyedir.- Beni dün gece ısrarla uyaran ve ona dokunursam yataktan aşağı atacağını söyleyen insan şimdi kollarını bana sarıyordu.
Her ne kadar dün gece verdiği tepkiye kızsam da bu durum hoşuma gitmiyor değildi. Erkeksi kokusu burnuma değiyordu. Kokusu muhteşemdi. Bana sarılması o kadar içtendi ki, hani küçükken gök gürlemesinden korkup annenizin yanına gidersiniz de ona sımsıkı sarılırsınız ya... İşte öyle bir sarılmaydı hissettiğim. Gerçi ben bilmiyorum,nasıl bir duygu harbiden? Annenize sarılmak nasıl bir duygu yada babanıza? Şu hayatta en merak ettiğim şeylerden biridir. Babanızdan paranız bittiğinde harçlık almak, annenizin muhteşem yemeklerini midenize indirmek nasıl bir duygu?Geçmiş yaşantımdan tek hatırladığım şey binlerce çocukla aynı yerde kalmamdı. Tek ortak noktamız ailemizin olmamasıydı. Şanslı olanları, aileler evlatlık edinirdi ve beni kimse istemedi. Sorun değil. Orada kaldığım süreç içerisinde yalnız kalmaya alışmıştım.
Jungkook kıpırdanmaya başladığında uyanacağını anlamıştım. Kolunu tutarak sardığı bedenimden uzaklaştırdım.
"Bana dokunmamanı kaç kere söyleyeceğim!" uykulu, sarhoş sesiyle bağırmıştı."Bana dokunan sensin! Sarılan da sensin! Bana bağırmayı kes, senin süs köpeğin değilim!"
"Ben sana dokunabilirim Svannah. Sen benim sürtüğümsün."
"Bu sözleşme denen şeyden sıkıldım. Ben bir insanım!"
"Sözleşmeyi acilen okuman gerek. Daha yaptıklarım hiç bir şey Svannah."
"Neden bana böyle davranıyorsun Jungkook." Gözlerimden bir bir akan yaşlara engel olamamıştım. Birlikte olduğumuz süreç içerisinde canım çok fazla yanmıştı. Artık kaldıramıyordum. 1 günde katlanamadıysam, 5 ay işkence gibi geçecekti.
"Svannah, ağlamayı kes. Sen çocuk musun? Ne bekliyordun ki? Sana aşkım dememi mi? Aşk yaşamamızı mı? "
"Hayır ama daha insancıl davranabilirsin."
"Svannah, o kaldığın yere git ve eşyalarını topla. Benim evime taşınıyorsun."
-
Otelin önünde beni kaldığım yere götürecek arabayı bekliyordum. Taksiyle gidebileceğimi söylememe rağmen Jungkook beyin emirleri doğrultusunda beklemeye koyulmuştum. Aklımı ve bedenimi esir almıştı.
Canımı yakmasına rağmen hislerimin farkındaydım. O hayatımdaki, beni beceren iğrenç insanlardan biri değil. Arkamı dönüp gidebilirim. Ama gitmek istemiyorum. Çünkü inanıyorum ki o bana bir gün değer verecek. Hissettiğim ilk görüşte aşk mı bilmiyorum ama. İnanın ilk görüşte aşka inanmıyorum. Gözlerini gözlerime değdirdiğinde hissettiğim şey yalan olamaz. Ya da yatarken kaslı kollarını vücuduma sarması. Biliyorum, o benim kurtarıcı meleğim. Beni sevmesi ve değer vermesi için elimden geleni yapacağım.
Önümde duran araba düşüncelerimin bir anda toz bulutu olmasını sağlamıştı. Kapıya uzanarak açtım ve arabanın içine bindim. Arabanın koltukları siyahtı, son model bir arabaydı. Siyah ve mat. Jungkook'a ne kadar da yakışan bir renk. Siyah onun karanlık tarafı. Umursamaz, kalp kıran , bencil bazen ise nefret kokan. Mat ise onun aydınlık tarafı, bütün yaptığı yanlışları bir anda soyut bir hale dönüştüren. Belkide onun bu değişken halini sevdim. İkimizinde sığınacak bir dalı yok gibi. Birbirimizi seçmek istiyoruz gibi... Belki de bu benim bir uydurmam. Hayali bile güzel. En korktuğum şey karanlık tarafının asla yok olmaması. Karanlık tarafını, aydınlık tarafından daha çok sevmek isterim Jungkook, dayanabilirsem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I want, touch u | Jeon Jungkook
FanfictionDudakların, dudaklarıma değdiğinde ay geceyi terk eder. Hayran Kurgu#2