acht

25.6K 1.2K 793
                                    




Jungkook arabayı park edecek uygun bir yer bulduğun da kendimi dışarı atıp geldiğimiz alışveriş merkezine ağzım açık bakakalmıştım. Seul'de yaklaşık 2 yıldır kalmama rağmen böyle bir gökdelenin varlığından haberim yoktu. Lotte World Tower & Mall binası 123 katlı olup otelinden tutun mağazasına kadar her şeyi içinde barındırıyordu.

"Neden öyle bakıyorsun Svannah?"

Ağzım yaklaşık 30 saniyedir açık olduğu için bu duruma şaşırmış olması normaldi.

"Böyle bir yere ilk defa geliyorum."

"Hiç duymadın mı?"

"Duydum fakat hiç gelme fırsatım olmadı." ya da beni buraya getirecek birisi.

Jungkook ile birlikte alışveriş merkezinin içine güvenlikten geçtikten sonra girmiştik. Yol boyunca beni suçlamıştı. Eğer biri onu tanırsa sözleşmesinin mahvolacağından bahsedip durmuştu. Hatta bir şey olursa kendimi öne atmam gerektiğini söylemişti.

"Svannah, herkes bana bakıyor."

"Sana bakmalarının sebebi kapalı alanda gözlük takman..."

Şapka,gözlük ve maske üçlüsü ile dolaştığı için ilgi çekmesi çok normaldi.

"Umurumda değil."

"Sen kimse tanımayacak."

"Umarım."

Beraber yürürken etrafı inceliyordum. Bir sürü mağaza vardı ve hepsi pahalı markalardı. Paramı oldukça az harcamak istesem de buradan para harcamadan çıkabileceğimi düşünmüyordum.

"İlk başta karnımızı doyuralım."

Jungkook hızlı hızlı önümden yürürken onu takip etmeye çalışıyordum. Burada kaybolursam onu bulmam zor olabilirdi. Asansöre doğru yönelerek tuşa bastı. Asansör yaklaşık 15 saniye sonra geldiğinde içine binerek 53. kata tıklamıştı. Asansör hareket ederken etraf çok net görülebiliyordu. Saydam cam sayesinde etraftaki insan kalabalığı çok netti.

Asansörden indiğimizde hemen karşıda bulunan restorana adım atmıştık. Jungkook en kuytu köşeye oturduğunda karşısında yerimi almıştım. Geldiğimiz restoran elit diye tabir ettiğimiz kesime hitap ediyordu. Menüler önümüze geldiğinde küçük dilimi yutacaktım. Çünkü çok pahalıydı. Yemek seçimimi Jungkook'a bıraktıktan sonra sırtımı koltuğa yaslamıştım. Cam kenarına oturduğumuz için Seul ayaklarımızın altındaydı. Sessizce manzarayı izlerken sessizliği Jungkook bozmuştu. "Manzaraları seviyorsun."

"Ah, evet beni içine çekiyorlar."

Siparişi veren Jungkook bunalmış olacak ki gözlüğünü ve maskesini çıkartarak masaya koydu. Derin bir iç çektikten sonra kafasını manzaraya doğru çevirdi. Aramız da hiçbir ortak yön ya da bir yakınlık olmadığı için sohbet dahi edemiyorduk. Öylece sessizlik içerisinde oturuyorduk. Onu tanımayı çok istesem de yapamıyordum. soracak bir şey bulamıyordum işte. Beni terslemesinden korkuyordum belkide.

Yanımıza gülerek gelen bir kızı fark ettiğim de sırtımı dikleştirerek olacakları izlemeye koyuldum. İşte şimdi yanmıştım. "Şey, bir fotoğraf çekinebilir miyiz?"

Jungkook şaşkınlığını gizlemeye çalışsa da başaramıyordu. Bir anda Japonca konuşmaya başladığın da bende afallamıştım. Bu Japonca'yı nereden biliyordu?

"Arkadaşım Japonya'dan geldi. Adı Daisuke karıştırdınız galiba?" Adını neden söylemiştim ki? Yalan söylemekte sıfırdım.

"Ah, çok özür dilerim bir şarkıcıya benzettim."

I want, touch u | Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin