Yazmak isteyen olursa diye, bu satıra hikayeyi okuduğunuz ilk tarihi yazmanız hepimiz için nostaljik olacaktır. Yeni başlayanlar da yazsın lütfen...
Buraya yeniden döndüm ve desteğinizle motive oluyorum. Bu sebeple lütfen bir vote vermeyi unutmayın. 🖤
-LALENA 💕
Bu kitabı, düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adıyorum.
Edgar Allan Poe
Bölüm Şarkısı:
Anathema - One Last Goodbye (Acoustic)
10 YIL SONRA
İSTANBUL
Rüzgâr, estiği yerleri yakarak geçerken genç kadın kollarını göğüslerinin hemen altındaki nokta da birleştirdi. Rüzgârı ve soğuğu seviyordu; çünkü, ruhunun derinliklerine gizlediği ve en ufak bir darbe karşısında kırılarak yukarı çıkmayı hedefleyen buz kütlesi, geçmişini hatırlatıyordu. Dalgalı, kahverengi saçlarının bir kısmının yüzüne gelmesini önemsemeyerek, kulağının arkasına sıkıştırdı ve adımlarını güçlendirdi. Gün ağarmak üzereydi. Genç kadın soluk yeşil gözlerini, o tanıdık arazide gezdirmeye başladı.
Her ne kadar düşünmemeye çalışsa bile, soğuk rüzgâr geçmişe dönüp gözlerinde bir boşluk bulmuş gibi yavaşça zihnine süzülüyordu. Anıları artık elle tutulur cinsten olduğunda, bir an önce varması gereken yere ulaşmalıydı. Kaldırımdan yola girdiğinde derin bir nefes aldı. Bunu yapabileceğini biliyordu. İçinde soğukkanlı, hûn-hâh bir ruh yatıyordu.
Uzun zaman önce tebessümlere kapısını kapatmış kurumuş dudaklarının kenarları yukarıya kıvrıldı. Solmaya yüz tutmuş gözlerinin, içinin güldüğünü biliyordu. Defalarca yaşamıştı bu senaryoyu. Topuk sesleri kaldırımda bir ritim halinde ses çıkarmaya başlayınca, rüzgâr tekrar bedenini doldurdu. Sanki onu sarıp sarmalıyordu. Nefesini hissediyordu.
Gözüne ilk çarpan orası oldu; Ev, sis bulutu şeklinde karşısına çıktığında gözlerini sabitledi. Bir süre olduğu yerde durdu ve etrafı incelemeye başladı. Sonsuz mavilik, yine gözlerinin önündeydi. Ve taştan ev...
Genç kadın istikrarlı adımlarla yürümeye başladı. Tahta kapının önüne geldiğindeyse yavaşladı. Çok şey yaşadığının izlerini taşıyan parmakları bağımsız bir şekilde tahta kapının üzerinde gezindi ve durdu. Gözlerini kapattı ve sonsuz maviliğin kokusunu bütün zihin odalarında hissetti.
Elleri titrediğinde tedirginlikle siyah eteğine gitmişti. Birden, sinirlendiğini ve öfkenin damarlarında can bulduğunu hissetti. Buraya tedirgin olmak için gelmemişti. Hızlı adımlarla evin arkasını dolaştı ve evin içerisinde olsaydı cam kapıdan geçerek önüne sunulacağı taş zemine baktı. Taşlar, topuklarının altında yankılanıyordu ama genç kadın bunu duymuyordu. Yıllar önce o güne dönmüştü.
Kıvrımlı taşlardan oluşan yola gelene kadar duraksamadı. Taşları ve yanındaki toprağı görünce gözlerinde bir fotoğraf karesi belirdi. Yıllar önce yaptığı gibi genç kadın ayaklarını öne uzatarak oturdu. Rüzgâr hala tenine nüfuz etmeye devam ediyordu ve bu durum hoşuna gidiyordu.
Elleri taşların üzerinde gezerken, buraya ne kadar çok oturduğu aklına geldi ve dudakları tekrar yukarı kıvrıldı. Fakat sonra, aklına, bir şimşek hızıyla düşen, görüntü onu dehşete düşürdü. Ellerini betonun üzerinden çekip, hemen kenardaki toprağa sürttü.
Bu toprağa yıllar önce, aynen bu şekilde dokunduğunu biliyordu. Ve o toprağın arasında bir parçasının olduğunu da. Ayaklarını kırıp dizlerinin üzerinde oturduğunda, parmakları çoktan işe başlamış, toprağı kazıyordu. Çok kazmasına gerek kalmadan o hışırtı kulaklarına ulaşmıştı bile.
Nefesini tutmuştu ve çıkan ambalaja bir avcının avına baktığı şekilde bakıyordu. Ambalajın üzerindeki tozu silkeledi. İçerisinde sararmış bir kâğıt parçası bulunduran bu ambalaj, on yıl sonra daha yeni zihninin perdesine düşmüştü.
Tuttuğu nefesi ağzından bir bulut şeklinde döküldü. Elleri, güçlükle ambalajın başını yırtarken gözlerini kapamıştı. Göreceği şey, hissettiği bu soğuktan bile daha beter bir şekilde kanını dondurabilirdi. Boğazı düğüm düğüm olmuştu. Buna hazır hissediyor muydu? Gözlerini yavaşça araladı, sararmış ve dört kat katlanmış olan kâğıt parçası artık parmaklarının arasındaydı.
Yavaş bir şekilde ilk katını açtı. Evet, bu cesareti on yıl önce de hissetmişti. Şimdi de hissediyordu ve tarifi imkânsız bir duyguyla dolmuştu. Yırtmamak için büyük bir çaba göstererek, kâğıdı sonuna kadar açtı ve o gözlerle karşılaştı.
Geceyi çağıran gözlerle.
Çıkık elmacık kemikleri ve emin çenesiyle.
Baktıkça derinleşen yüzünün siluetiyle karşılaştı.
Genç kadın, yıllar önce hissettiği hüznü tekrar yaşadı. On yıl öncesinde çizdiği bu siluet, onu hatırlatacak tek şeydi. Hüzünle boğulduğunu biliyordu. Göz pınarlarından arsız bir damla yanaklarından aşağı yuvarlandı ve genç kadın, on yıl sonra ilk defa soluk yeşil gözlerinin içerisinde hapsettiği göz yaşlarını akıttı.
Bacaklarını tekrar on yıl önce yaptığı gibi ileri uzattı ve cebinden, onun çok sevdiği sigarasını çıkarttı. Sigarasını dudaklarının arasına yerleştirdi ve gümüş çakmakla ucunu yaktı. On yıl önce yaptığı gibi içine uzun titrek bir nefes çekti. Ağır duman, boğazından aşağı doğru akın ederken büyük bir hisle gözlerini kapattı.
Dudaklarını aralayıp dumanın çıkmasını ve havada hareler oluşturmasını izlemek için, hafifçe gözlerini araladı. Sigarayı tekrar dudaklarına götürürken, onun alaycı sesini duydu.
Samimi bir gülümsemeye küsmüş dudakları olabildiğince açıldı ve yıllar önce yaptığı gibi alayla ona gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NÎM-MÜRDE
Teen FictionRuhlar var ateşlerin arasında, her biri yakalanmış kendisini yakacak olana. Dante Alighieri Feryat dolu yaralarla sarılmış...