Her zamanki gibi Tony bugün de arabayı tamire götürmemişti. Gerçi bu karda da götürmemeliydi. Arabayı garajdan çıkarmak ayrı bir zahmetti doğrusu. Kış en sevdiğim mevsimdir, hayatımın en güzel günlerini kışın yaşadım mesela. Maalesef ki sevmediğim tek yönü ulaşım konusu. Zaten evimizin önü fazla kar alan bir yerdi üstüne üstlük burada yürümek bile çok zordu.
Tony her gün bir iş arkadaşıyla işe giderdi, 6'da kalkar ve 7'de evden çıkardı. Ben ise 7'de zor kalkardım ve evden çıkmam 8:30'u bulurdu. Ders 9'da başlamasına rağmen hiçbir zaman yetişemedim, çok şükür ki bunu kimse sallamıyordu. Daha genç bir öğretmen, alışır diyorlardı. Hiç zannetmiyorum, küçüklüğümden beri asla erken kalkamıyordum, galiba genetikti bu çünkü büyükbabamda her gün işe geç kalırdı. Alarm çalar, büyükbabam duymazdı bile. Ben koşarak üstüne atlardım, büyükannem hep böyle yapmamı söylerdi. Ama maalesef ki benim koşup üstüme atlayacak kimsem yok, alarm sesi benim için bir hiçtir. En yüksek sesle en gürültülü alarmı koysam bile bir gelişme yok, bu sebeple Tony gitmeden uyandırıyor beni. Biraz zor oluyor fakat oluyor.Ben yine her günkü gibi durağa doğru yürüyordum. Hava bugün fazla soğuktu, etrafta da hiç kimse yoktu. Durak hiçbir zaman kalabalık olmaz ama otobüs her zaman kalabalık olurdu. Galiba şehre biraz fazla uzak bir yerde oturduğumuz için bu böyleydi. Durağa doğru yürümekte ayrı bir çile. Evet farkındayım her şey bana göre bir sorun. Durak evden 10-15 dakika uzaklıktaydı. 10-15 dakika, yaklaşık dizlerime kadar gelen karda ve soğukta yürümek gerçekten çile. Durağın yakınlarından pek fazla kar yok, belediye oraları temizlemiş. Acaba ne zaman öğrenecekler bizim ev ve etrafında insanların yaşadığını.
Durağa yaklaşmıştım. Tam ışıklardan karşıya geçerken bir çocuk ilişti gözüme. Bana doğru yaklaştığımı hissettim, ne diyecek diye düşünürken yanıma geldi.
"Bana yiyecek verir misiniz?" dedi. Tam durağa yaklaşmıştım ayriyeten işe geç kalıyordum. Fakat bu küçük çocuğu geri çeviremezdim. Görünen o ki evsizdi, hem de aç. Yırtık bir pantolonu ve yırtık bir montu vardı. Eldivenleri eskimiş gözüküyordu, çok üşümüş olmalıydı. Onu burada bırakamazdım ama etrafta ne bir market ne de bir restoran vardı. Onu evime götürmeliydim, yoksa bugün aklımdan çıkmazdı. Katherine'i aradım. Ona durumu izah ettim. Aslında onu okula götürebilirdim fakat orası yeni bir bina olduğu için kaloriferler çalışmıyordu, ısıtıcılar vardı. Hem ne diyecektim 'ben bu çocuğu yolda gördüm doyurmak için getirdim' mi diyecektim. Omu eve götürmem gerektiğini hissettim. Katherine beni idare edebileceğini söyledi. Ona teşekkür edip telefonu kapattım. Montumu ona giydirdim. Çocuğun elinden tuttum ve eve doğru yürüdük.Eve vardığımızda şömineyi yaktım ve onu şöminenin başına oturtturdum. Bende ona bir sandviç hazırlamak için mutfağa yöneldim. Merak ettiğim bazı sorular vardı. Ailesinin nerde olduğu, ismini, nerde kaldığı vs. Fakat sormak doğru olur mu bilemedim. Sandviçi hazırlayıp yanına portakal suyunu koyup bir tepsiyle odaya geldim. Çocuk orda değildi.
Ne yapacağımı bilemedim. Evden çıksa bile kapının sesini duyardım. Çok endişelenmiştim, daha küçücük bir çocuktu o. Bu soğukta nereye gidebilirdi ki. Hem de ona yemek vermemi istemişti ama daha yemeden gitti.
Onu aramaya mı gitsem diye düşünürken kapı çaldı. Belki de geri gelmiştir diye düşünürken kapıyı açtım fakat o değildi Tony gelmişti
"Selam," dedi. Hâlâ şaşkın olduğumdan cevap veremedim. Tonu endişelenmiş gibiydi, elini yanağıma koydu. "İyi misin?"
"Ha? Şey, evet yani hayır," dedim bana güldü. "Sorun ne güzelim?" saçlarımı düzelterek bana meraklı gözlerle bakıyordu.
"Çok tuhaf bir şey oldu"
"Ne oldu?" diye sordu. O tebessümü gitmiş, ciddi bir ifade takındı. Biraz daha endişeli gözüküyordu
"Durağa doğru yürürken bir çocuk 'bana yemek verir misin' dedi. Bende onu eve getirdim. Sandviç hazırladım ona vermek için odaya geldim fakat gitmişti." dediğimde göz devirdi.
"Neyse ya takma kafana belki korkup kaçmıştır. O nereye gideceğini bilir rahat ol." dedi. O daha küçücük bir çocuk nasıl rahat olabilirim diye bağırmak istedim fakat ne yapmam gerektiğini bilmediğimden sustum. Hem Tony'nin bu rahat tavrı beni deli ediyordu.
"Sen niye eve geldin?" dedim. Konuyu değiştirdim belki de unuturum çocuğu diye. Ama bu mümkün değil.
"Öğleden sonra fazla kar yağacakmış. Erken bıraktılar," dedi, elimdeki tepsiden sandviçi aldı ve yemeye başladı.
"Peki," dedim ve oturdum. Zorla gülümsemeye çalıştım, terliyordum ve titriyordum.
"Bugün dışardan mı yesek ya?" dedi, "peki, olur" dedim, uzun zamandır ev-okul arasında gitmekten bunalmıştım.Hazırlanıp evden çıktık. Durağa doğru yürüdük. Kar çok yağıyordu ve yerler fazla kaygandı. Bence belediye buna bir çözüm bulmalıydı. Eminim, kaç insan otobüse yetişeceğim diye koşarken düşmüştür. Ki ben de onlardan biriydim.Tony geri döndü.
"İyi misin?"
"Bileğimi burktum acıyor," dedim. Tony yanıma geldi. "Sorun yok iyiyim ben" dedim fakat otobüsü kaçırmıştık. Önümdeki ağaca tutunmuştum. Ağaçta bir afiş gördüm. Kayıp çocuk ilanıydı. TIM YOUNG adlı bir çocuğun ilanıydı. Altta bir resim vardı. O resmi gördüğümde yıkıldığımı hissettim. Bu o sabahki çocuktu."Tony! Bak bu o!"
"O ne?"
"Sabahki çocuk bu! Ailesi onu arıyormuş. Onlara bugün çocuğu gördüğümü anlatayım hadi gidelim!"
"Bileğin acıyor, buz tutmalıyız Jenna! Jenna dur!"
Çok heyecanlanmıştım, bir aileye çocuğunu bulmalarına yardım etmemden ötürü. Ama afiş çok eski görünüyordu. Bu kadar zaman çocuklarını nasıl bulamadılar ki diye düşünüyordum. Afişi ağaçtan söküp koşmaya başladım. Nereye doğru koştuğumu bilmiyordum ama mutluluktan enerjim tavan yapmıştı. Ta ki afişe bakana kadar, adresin yazılı olduğu yer yırtılmıştı nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Tony kolumdan tuttu.
"Tamam önce bir sakin ol! Buluruz ailesini dur!"
"Adresin yazılı olduğu yer yırtılmış nasıl bulacağız?" dedim. Bileğim acıyordu. Ama aldırış etmedim. Tony biraz düşündü.
"Erik'e gidelim."
"İyi fikir." Dedim. Erik, 1.90 boyunda ve biraz kalıplı biriydi. Kahverengi saçları ve ela gözleri vardı. Pek yakışıklı sayılmaz fakat sempatik bir insandır. Tony'nin çocukluk arkadaşı ve bir şerif yardımcısıydı. Kendisi bir insana göre fazla iyiydi. Her olaya olumlu yönden yaklaşmaya çalışırdı. Bu özelliği yüzünden birçok kız tarafından yarı yolda bırakılmıştı. Sempatik ama bir o kadar da saf bir insandı. Tony ile tanıştığım günden beri Erik'i tanırım. Pek en iyi arkadaşlar diyemem ama araları iyidir.Tony telefondan Erik'i aradı. Tony yanımdan ayrıldı, biraz uzakta konuştu ve geri döndü.
"Ne oldu?" diye sordum
"Bugün biraz rahatsız olduğu için evdeymiş, bilgisayarımda kayıp çocuk kayıtları var gelin isterseniz bakalım dedi."
"E gidelim o zaman," dedim. Tony biraz isteksizdi ama kabul etti.Erik'in evi bizim evin biraz yukarısında olduğu için yürüdük. Tony'nin oraya gitmek istemediğini düşünüyordum. Elleri cebinde, oflayarak yürüyordu. Bende elimi onun cebinin için koydum. Elini çıkarttı ve elimi tuttu. Kafamı ona yasladım ve başımdan öptü. Yaklaşık bir 20 dakika böyle yürüdük ve sonunda eve vardık. Tony kapıyı çaldı.
"Jenna! Tony! Hoş geldiniz." Dedi.
"Hoş bulduk Erik. Nasılsın?" dedim ve onunla kucaklaştım.
"Kar yağmaya başladığından beri yataklara düştüm neyse ki şu sıralar daha iyiyim. Kışı sevmem, Tony iyi bilir" dedi ve koluna hafifçe vurdu. Tony sahte bir şekilde gülümsedi. Aralarında bir sorunun olduğu kesindi.
"Neyse, içeri gelin," dedi.
Erik, Tony'nin aksine fazla düzenli biriydi. Tek yaşamasına rağmen evinde bir düzen vardı. Evine çok nadir gelirdik belki de bana öyle gözüküyordu. Kendisi basketbol aşığı bir insandır, Lakers takımını tutar ve etrafta hep onunla ilgili şeyler. Şeyler diyorum çünkü basketbolla alakam yoktur. Onların ne olduğu hakkında bir fikrim yok. Tek bildiğim Lonzo Ball adında bir basketbolcunun bu takımda olduğu.Ben onun salonunu incelerken kendisi bilgisayarını alıp geldi. Tony'ye baktım, gözünü kırpmadan yerdeki halıya bakıyordu. Sinirli gözüküyordu. Bir an önce buradan gitmek istiyordu ama Erik ile aralarındaki sorunu bana söylemek istemediği için sessizce oturuyordu. Buraya gelmeyi o teklif etmişti. Belli ki benim için buna katlanıyordu. Ona doğru hafif sırıttım. Erik yanıma oturdu. Bilgisayarı açtı ve bir şeylere tıkladı. Bir dosya açtı ve dosyada elimdeki afişin aynısı vardı. Bilgisayara doğru bakmamaya başladım. Tony'ye bakıyordum ve o da yerdeki halıya.
"Aman Tanrım!" dedi. O an ikimizin de gözü Erik'e döndü.
"Sorun ne?" dedim.
"Sen bu çocuğu sabah gördüğünü, onu evine götürdüğünü söylemiştin öyle değil mi?" dedi.
"Evet aynen öyle," dedim. Bana korku dolu gözlerle bakarak;
" Şunu dinle! 'Tim Young, 11 Aralık 2015'te Golden Gate köprüsünden atlayarak intihar etti,' " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERFİDA
Mystery / ThrillerBüyükbabasının, büyükannesine olan aşkı yüzünden yaptığı hataların cezasını çeken ve asla huzurlu bir yaşantıya sahip olamayacağını düşünen Jenna'nın hayatı...