Tim Young-7

27 6 3
                                    

Mektubu açtım ve gözümü kapatıp derin bir nefes aldım. Korkuyordum, sadece bir ikizimin olduğunu umuyordum. Bu farklı bir sırsa Tim Young'tan nasıl kurtulacağım bilmiyordum. Tekrar derin bir nefes alıp seslice okumaya başladım.

"Güzel Prensesim Jenna,
Bebeğim, ben senden çok büyük bir şey sakladım. Bir ikizin olduğunu sakladım.
Aslında bunu yalnız annen ile ben biliyordum, bunu sizden saklamamızın nedenini babanızın Ryan olmamasıydı.
Onu bulman gerek, annen onun için bir mektup yazmıştı, kitaplıktaki The Girl With the Dragon Tatto kitabının içinde olmalı. Onu kardeşine ver. Şu an daha fazla yazamıyorum çünkü evin içinde beni arıyorsun, tatlım.
Git ve Zachary Warren ile konuş, sana her şeyi anlatacak.
Bugüne kadar sana bunu söylemeye cesaret edemediğim için özür dilerim. Lütfen beni affet, seni çok seviyorum."
  
                                                                               
Gabby hemen kitabı aramaya koyuldu. Tony de yardım ediyordu. Kitaplık kocaman bir duvarı kaplıyordu.
“Kitabın rengini falan biliyor musunuz?” diye sordu Gabby.
“Kırmızı, turuncu arası bir renk,” diye cevap verdim. Kitap okumayı seviyordum ve The Girl With the Dragon Tatto kitabının serisini okumuştum.
Yaklaşık 5 dakika sonra Tony “Buldum,” dedi. Hemen elime aldım, zarfta ‘Güzel Kızım Lauren' yazıyordu sadece. Mektubu kutunun içine koyup dışarı doğru yürümeye başladım. Eve fazla bakmamaya çalışıyordum çünkü ağlamak istemiyordum. Dışarı çıktım, Tony ve Gabby peşimden geliyorlardı. Öne oturdum, arabayı ben kullanmak istiyordum. Tony yanıma oturmuştu, hiçbir şey söylemediler.

İlk defa gelmeme rağmen kafamda adres tutma konusunda uzman olduğum için hemen Young ailesinin evine doğru arabayı sürüyordum. O kadar hızlı gidiyordum ki Tony ve Gabby anlaşmalı bir şekilde arada ‘yavaş ol' diyorlardı. Kardeşimi bulup çocuktan kurtulmak istiyordum. Hem hâlâ bir ruh insanları nasıl karıştırır aklım almıyordu. Lauren ile benziyorduk evet, fakat ayırt edilebilirdik.

Ben bunları düşünürken eve geldik, hemen arabadan indim. Hızlı ve sert bir biçimde kapıyı çalmaya başladım. Mary Young açtı.
“Aa Jenna, merhaba,” dedi.
“Lauren'ın ailesi nerede?” diye direkt konuya dalmıştım. Bayan Young şaşırmış gözüküyordu.
“Nerede yaşadıklarını bilmiyorum fakat telefon numaraları var ister-“
“Onları arayıp adreslerini sorar mısınız?” diye sordum. Fazla kaba olduğumun farkındayım ama bir an önce kurtulmak istiyorum bu olaydan.


Arabaya binip navigasyona adresi yazdım.
“Fazla kaba davranmadın mı?” diye sordu Tony.
“Umurumda değil,” dedim. Gerçekten şu an ağlamaya başlarsam bir saat boyunca aralıksız ağlayacağımdan sustum. Kendimi tutmaya çalıştım, kendi kendim ‘geçecek hepsi geçecek' demeye başladım. Tony'nin korktuğunu hissedebiliyordum. Bana bir şey olacağından endişeleniyordu. Ona endişelenme iyi olacağım demek çok istiyordum ama bundan ben bile emin değildim. Bu olaylar bitince akıl hastanesine yatacağımı hissediyordum. Ben bunları düşünürken navigasyona göre gelmiştik. Hemen arabadan indik, kahverengi binanın kapısını tıklamaya başladım.
Kapıyı 50’li yaşlarda bir kadın açmıştı. Üstünde uzunluğu bileklerinin biraz yukarısında olan mavi bir elbise vardı. Sarı saçları ve ela gözlere sahipti.
“Merhaba,” dedi. Kadın, biraz itici gözüküyordu. O kadar çok gülümseyen insan görmüştüm ki kadının ciddiyeti beni korkutmuştu.
“Alicia Warren siz misiniz?” diye sordum.
“Ah evet, sen Jenna olmalısın,” dedi. Sonunda gülümsemeye başladığı için mutluydum.
“Evet benim,” dedim ve bizi içeri davet etti. Evleri küçüktü ama fazla düzenliydi. Evde 70’li yıllardan kalma eşyalar vardı. Koltuklar yere yakındı ve eski. Vazolar vardı her bir köşede, halılar eskiydi ama temiz. Kadının sarı saçları bile 70’li yılların modasıydı. Sarı saçlarının arasından geçirdiği mavi beyaz bir bandana vardı.
“Eşiniz nerede?” diye sordu Gabby.
“O bahçede isterseniz hemen çağırayım,” dedi gülümseyerek.
“Lütfen,” dedim.
Kadın dışarı çıktığında biz hiçbir şey konuşmadık. Bir an önce Lauren'ı görmek istiyordum ama yaşıyor mu onu bile bilmemek beni üzüyordu. Birkaç dakika sonra bir adamla beraber içeri geldi. Adam daha modern gözüküyordu, bahçıvan kıyafeti giymiş ve elindeki eldivenleri çıkarıyordu.
“Hemen elimi yıkayıp geliyorum,” dedi bize ve içeri gitti. O gelmeden konuya girmek istemedim, hemen Lauren'ın nerede olduğunu sormak istememiştim. En korktuğum ise hemen içeri girecek olması olurdu, onu canlı görmeye hazır değildim.
Birkaç dakika sonra Bay Warren, üstüne lacivert bir pantolon ve beyaz bir tişört giyip gelmişti.
“Kendimi takdim edeyim ben Zachary Warren,” dedi.
“Tony Martin,” diye ilk Tony tanıtmıştı kendini.
“Gabby Rossi,” dedi Gabby gülümseyerek.
“Jenna Norto,” dedim sonunda. Adam gülümserken bir anda ciddileşti.
“Norto?” dedi, sesi kısık ve endişeli çıkmıştı.
“Evet, Norto” dedim gülümseyerek.
“Ne istiyorsun?” diye sordu. Bir anda kaba davranmaya başlamıştı, onun bu tavrı beni korkutuyordu. Alicia Warren elini eşinim koluna koydu ve ona gülümseyerek kafa salladı.
“Zachary, lütfen sakin ol,” dedi eşine. Hiç uzatmadan konuya girmek istiyordum. Bir andan kapıya bakıyor Lauren'ın gelmemesi için dua ediyordum. Nasıl başlayacağımı bilemedim, kelimeleri seçemedim, heyecan basmıştı ve elim terliyordu. Titremeye başladım.
“Sen kızına böyle mi davranıyorsun?” demiştim, daha fazla sert olmak istiyordum.
Herkes susmuştu, kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Tek konuşmak isteyen bendim.
“Neden bir kere bile yanıma gelmedin?” diye sordum. “Seni tersler miydim? Hayır,”
“Geldim, seni binlerce kez izledim ben.” Dedi sonunda Zachary. “Annenle anlaşmamız vardı, gerçeği asla söylemeyecektik,”
“Hiç öğrenemeyeceğimizi mi sandınız?” dedim gülerek. “Peki sen Alicia, hiç acıtmadı mı üvey kızının seni gerçek annesi sanması?” Alicia boynunu eğdi, ağlamaya başladı. Zachary elini tuttu.
“Onu karıştırma bu işe, rica etsem defolup gider misiniz,” dedi.
“Kardeşimi almadan asla bir yere gitmem,” dedim. Tony kolumu tuttu ve sakin olmamı söyledi.
“O ya bugün öğrenecek ya da bugün öğrenecek,” diye bağırdım. Alicia bana döndü.
“Bak Jenna, yaşadığın şeyin ne kadar berbat bir duygu olduğunun farkındayım ama izin ver ona gerçeği biz anlatalım. Sana söz veriyorum, yarın sizi buluşturacağız.” Deyip Zachary'ye döndü. Zachary donmuş bir şekilde karşısındaki masaya bakıyordu.
“Peki,” dedim gülümseyerek. Ayağa kalktım ve evden çıktım. Tony ve Gabby teşekkür edip peşimden geldiler.
“Arabayı ben kullanayım,” dedi Tony.
“Hayır, arabaya gitmiyoruz.” Dedim. Gabby şaşkın gözlerle bana bakıyordu.
“Ne yapacağız peki?” dedi Gabby.
“Beni takip edin” dedim.

“Saçmalıyorsun,” dedi Tony. “Bunu bizden duymamalı, ailesi ona anlatmalı her şeyi.” Warren'ların evlerinin çaprazındaki evin köşesinde Lauren'ı bekleyecektik.
“Onun ailesi benim,” diye karşı çıktım Tony'ye. Bir şey diyemedi, evet anlatmamam gerektiğinin farkındayım ama ben bu geceyi de kabuslarla geçirmek istemiyordum.
Aradan 10 dakika geçti. Tony yere oturmuş, sırtına duvara yaslayıp gözlerini kapatmıştı. Gabby yanımda duruyor, dikkatli gözlerle kapıya bakıyordu.
“Geldi,” diye bağırdı Gabby.
Tony yerden kalktı ve beraber kapıya doğru bakıyorduk.
“Bekleyin, burada” dedim. Tony kolumdan tutup başını olumsuz anlamda salladı. Onu umursamadan yürümeye başladım.
Lauren, çok güzel gözüküyordu. Küt kestirilmiş kumral saçları vardı, kısa siyah bir şort giymişti. Üstüne kırmızı bir tane tişört. Onu seyrederken gözlerim doldu. Eve yaklaşmadan durdurmalıydım.
“Hey, hey hey! Bakar mısınız?” dedim.
“Buyurun?” dedi. Ona bakamıyordum, yere bakıyordum çünkü gözünün içine baktığım an ağlayacağımın farkındaydım. Koluna dokundum.
“Lauren,” dedim. “Konuşabilir miyiz?”
“Kimsin sen?” dedi. İkizim olduğunu anlamalı diye düşündüm. Korkmuş gözüküyordu.
“Her şeyi anlatacağım, her şeyi, oturup bir yerde konuşabilir miyiz?”



















PERFİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin