Tim Young-3

45 10 8
                                    

Ben ağlarken kapı çaldı, Gabby bana sarılmayı bırakarak kapıyı açtı. Tony gelmişti, koşarak ona sarıldım. Hayatımdaki en berbat gün olabilirdi bu. Tony bana “Biraz dinlemelisin bebeğim” dedi. İtiraz edip, bugün yeterince uyudum demedim. Kafa salladım ve beni yatak odasına götürdü. Yatağa uzandım, yanıma geldi. Saçlarımla oynayınca hemen uyuduğumu bildiğinden saçlarımla oynamaya başladı. Gabby kapıdan seyrediyordu fakat bizi rahat bırakması gerektiğini anlamış olmalı ki kapıyı kapatıp içeri geçti. Tony'nin kucağına yatmıştım, o da bir eliyle elimi tutup diğer eliyle saçımı okşuyordu. Saatlerce böyle durabilirdim fakat galiba daha fazla uyanık kalamadım.

Aniden uyandım. Saat 03:18’di. Tony yanımda uyuyordu, su içmek için kalktım. Mutfağa doğru yürürken ayak sesleri duydum, Gabby bizde kalmış olmalı diye düşündüm. Buzdolabını açtım, soğuk bir şey içmek istiyordum. Bardağa suyu doldurdum ve sandalyeye oturup içmeye başladım. Omuzumda bir el hissettim, arkamı döndüğümde o çocuk ordaydı. Hemen yerimden zıpladım ve “Sen..” dedim. Bana “Annem bana çok kötü davranıyor, annem olur musun?” dedi. Gerçek değilsin, gerçek değilsin, gerçek değilsin..
“Bak annem bana ne yaptı,” diyerek kolunu gösterdi. Kolu mosmordu. Canı çok acımış olmalı diye düşündüm. Böyle düşünmemeliydim çünkü o gerçek değildi. Sadece “Üzgünüm,” diyebildim.
“Öylesin ve daha çok üzüleceksin” dedi. Ağlamaya başladım. “Sen Gerçek Değilsin!” diye bağırdım.

Acı. Beni kendi zihnimde boğan bir acı. Nefes bile almamı engelleyen bir acı. Tim Young'ın ruhu bedenimi sarmıştı, her bir hücremde yaşadığı acıyı hissediyordum. Ruhum... ruhum sıkışmıştı. Hiisediyordum, kabus dolu günler geri geliyordu...

Gözümü kapattım ve kendime bunun geçeceğini söyledim, bu sadece bir rüyaydı. Yanımda Tony uyuyordu, onun yanında her zaman huzurlu hissetmeme rağmen şu an her yerden ruhuma bir darbe alacak gibi hissediyordum. Sabah saatlerinin yaklaşmış olduğunu umarak saate baktım, saat 03:18’di. Dondum. Kendi kendime 'hayır Jenna kalkmayacaksın uyu' dedim. Yanıma dönüp Tony'ye sarıldım. Gözümü sımsıkı kapattım, uyumaya çalıştım. Tony'yi daha fazla sıkarak sarılıyordum. Sesler... belirsiz fısıltılar... gözümü açmam gerektiğini hissettim. Bir şey seni öldürmüyorsa güçlendirir. Öyleydi, çok şey yaşamıştım ama hayattaydım, daha cesaretli olmalıydım.
Cesaretime güvenerek gözümü açtığımda düşündüğüm şeyi görmüştüm. Sarıldığım kişi Tony değildi o, o çocuktu “Merhaba anne” dedi ve ardından çığlık attım. Işık açıldı. Tony bana dönerek “Ne oldu!?” dedi. Ah Tanrım! Evet, evet o Tony idi. Ağlamaya başladım, bana sarıldı. “Şşş, sadece bir rüyaydı,” dedi. Kafayı sıyırıyordum, evet. Gecenin kalanını Tony'ye sarılarak ve gözümü asla açmayarak geçirdim.

Uyandığımda dilim kurumuştu, mutfağa su içmeye gittim. Gabby oradaydı, bize kahvaltı hazırlamıştı.
“Günaydın Jen,” dedi “Günaydın” diyerek karşılık vermiştim. Neden bizde kaldığını hiç sorgulamadan masaya oturdum. Çok acıkmıştım. O sırada Tony geldi.
“Günaydın hanımlar,” dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Yanıma oturdu, Gabby gülümseyerek bize bakıyordu. Ne kadar kendimi zorlasam da merakıma yenik düşerek sordum:
“Kabalık etmek istemem fakat bu gece neden bizimle kaldığını sorabilir miyim acaba?” dedim, elimden geldiğince nazik olarak. Gabby ciddileşti. Tony'ye döndüm ve onun da yüzündeki tebessüm kaybolmuştu.
“Şey, aslında sadece seni gözlemlemek için diyebilirim” bir an durdu “tabii eğer cidden rahatsızlık verdiysem buna devam etmem” dedi.
Buna devam etmem mi derken? Bugün de mi kalacaksınız diye soracaktım fakat vazgeçtim. Gülümseyerek “Yok, hayır rahatsızlıktan değil sadece merak etmiştim” dedim. Tony’ye doğru baktım. Kendisi tuhaf gözlerle bana bakarak salata yiyordu. İşin ilginç yanı daha önce hiç görmediğim bir kadın sevgilim ve benim kaldığım evde bizimle beraber yaşamaya başlıyor... Bir düşününce iş tamamıyla ilginçmiş. Gabby bana dönerek “Bugün seni birileriyle tanıştıracağım,” dedi.
“Kimlerle?” içimden umarım akıl hastanesine gitmem diye düşünüyordum. Tanıştığımız saniyeden beri gülümseyen Gabby'nin yüzü, şu an ciddi bir ifade almıştı. Korktuğumu hissettim ve umarım düşündüğüm şey değildir.
“Tim Young'ın annesi ve babasıyla tanışmanı istiyorum,” dedi. Hiç zaman kaybetmeden “Neden?” diye sordum. “Bu çocuğun seninle uğraşmasının bir nedeni olmalı ve bu neden oturduğumuz yerden bize gelemez bu nedenle onlarla tanışmanı istiyorum. Çocukla senin bir ortak noktan olmalı ya da öyle bir şey bu nedenle itiraz etmezsen sevinirim,”  Gabby sinirli gözüküyordu.
“Peki,” diyebilmiştim. Boğazımdan acı bir sıvı geldiğini hissettim, boğuluyormuş gibi hissediyordum. Gabby haklıydı, bir ortak noktamız ya da bizi birbirimize bağlayacak bir durum olmalıydı.
“Sevindim,” dedi gülümseyerek. Tony'ye bakmaya başladı. Tony birdenbire ayağa kalktı. “Hadi gidelim,”
“Şimdi mi?” diye sordum. İçimden bir ses ikisinin benden gizli bir şeyler karıştırdığını söylüyordu. Ama sorgulamaya mecalim yoktu.
“Evet, şimdi,” diye cevapladı Tony. Tekrardan sadece “Peki,” diyebildim.

Gabby'nin arabasıyla gidecektik.
“Sen sür,” diyerek anahtarı Tony'ye attı. Tony bir şey demeden anahtarı aldı. Ben, sonuçta Gabby’nin arabası diyerek onun istediği yere oturmasını bekledim. Gabby arkaya oturmuştu, bende Tony’nin yanına.

Yaklaşık bir 20 dakika boyunca ilerledik, Tony'nin evi nereden bildiğini merak ediyordum fakat sormak istemedim. Gabby'nin yanında rahat edemiyordum.
“Geldik,” dedi Tony. Geldiğimiz yer tamamen ıssız bir yerde etrafı ormanlarla çevrili bir sarayda yaşıyorlardı, ev çok büyüktü. Zengin olmalılar diye düşündüm. Bir insan neden şehirden bu kadar uzakta yaşayabilir ki, anlamıyordum. Ben arabanın içinde evin dış görünüşünü incelerken Tony elime dokundu, dalmış olmalıyım ki irkildim. Gabby gülümseyerek kapımı açtı. Ona teşekkür edip eve doğru ilerledim. İkisi de kapıları kapatmamıştı tahminimce beni seyrediyorlardı. Ben kapıyı çaldım, o sırada kapıları kapatıp geldiler. Kapıyı The Others filmindeki Grace Stewart tarzında giyinmiş bir kadın açtı. Tahminimce 50’li yaşlardaydı.
“Merhaba,” dedi. Beni inceledi, tanımasını beklemiyordum fakat “Sen Jenna olmalısın,” demişti. İsmimi nereden bilebilir diye düşünürken Tony'nin evi bildiğine göre benden de bahsetmesi mantıklı geldi. Gülümsedim ve “Evet Jenna ben” dedim.
“İçeri gelin,” dedi. İlk önce ben girdim Tony ve Gabby birbirlerine anlam veremediğim bir ifadeyle bakıyorlardı. Kadın bana elini uzatarak “Ah pardon, kendimi tanıtmayı unutmuşum. Mary Young ben” dedi.

Benim annemin ismi de Mary idi. Annem 1999 yılında bir trafik kazasında ölmüştü, babam anneme o kadar çok aşıktı ki beni bir hiçe sayıp annem vefat ettikten bir hafta sonra intihar etmişti. Öldüklerinde 2 yaşındaydım, bunun anlamını bile bilmiyordum. Büyükbabam bana onların iş gezisine çıktığını ve döneceklerini söylemişti. Bunun yalan olduğunu 15 yaşımda anlamıştım.

Mary bizi salona davet etti. Salon gerçekten çok büyüktü hatta salona bakmak için kendi etrafımda dönerken düşüyordum, Neyse ki Tony arkamdaydı. Bana gülümseyerek baktı. Tony'nin yemyeşil gözlerinde kaybolmamak elde değil, sarışındı ve dalgalı saçları vardı. Normalde Tony'yi bir insan ilk gördüğünde onu somurtkan ve havalı biri zannederlerdi fakat aksine sempatik bir insandı. Tony ile 2013 yılında tanışmıştık. 2 Şubat 2013. O gün arkadaşlarım Lana ve Adrian ile okuldan kaçıyorduk. Lana, benim aksime mükemmel bir kızdı. Tam bir esmer güzeliydi. Bizim aksimize de zenginlerdi, hem de fazlasıyla. Her gün farklı farklı kıyafetler, takılar ve çok fazla makyaj malzemesi vardı. Onu hep özenmişimdir, kendisi her şeyini kullanmama izin verir ama yine de onun yerinde olmak isterdim. Adrian okulda ibne diye anılan biriydi, okulu hiç sevmezdi. Ailesi de Adrian'ı pek sevmezdi doğrusu. Adrian erkek olmasına rağmen makyaj yapardı, bu onun kendi tarzıydı, fazlasıyla zayıf biriydi. Adrian siyah severdi, siyah hırkası, siyah pantolonundan asla vazgeçmezdi. Her gün onları giyerdi. Siyah kalem sürerdi gözlerine. Adrian'ın okuldaki tek arkadaşları bizdik. Lana, herkesin arkadaş olmak istediği biri; Adrian ise herkesin iğrendiği biri. Ben ise orta.

Okuldan kaçınca bir kafeye gitmiştik. Orada otururken Tony ve arkadaşları geldi, onlar bizim okulda değildi ama okulun bahçesinde çok görürdüm o ekibi.
Yanımızdaki masaya oturdular. Lana Tony'ye bakıyordu hep, hatta bana dönerek “Bu çocuk çok yakışıklı, sevgilim olması için neler vermezdim ki” dedi. Gülümsedim, Tony gerçekten çok yakışıklıydı. Lana isterse her çocuğu etkileyebilirdi. Fakat Tony farklı birine benziyordu. O gruplarında pek konuştuğunu görmedim fakat bence bu onu çok havalı yapıyordu.
Lana'ya dönerek “Ben lavaboya gidiyorum,” dedim. Başını salladı. Lavaboya girip yüzümü yıkadım, Tony beni çok etkilemişti. Pis pis gülüyordum. Kağıt havluyla yüzümü sildim.Lavabodan çıktığımda Tony oradaydı. “Selam,” dedi. Donmuştum, bir şey diyemedim. Kalbim çok fazla atıyordu. Elim titremeye başladı. Fark etmemesi için elimi yumruk yapmıştım.
“Gidelim mi?” dedi.
“Ha? Ne?” dedim. Nereye gitmeyi kastediyordu. Ona fark ettirmemeye çalışarak sırıtıyordum. Elimi tuttu ve kafenin arka kapısından çıktık. Koşmaya başladı ama elimi bırakmıyordu. Bende koşuyordum. Bunu asla hayal etmemiştim. Birkaç dakika sonra durduk, gülmeye başladım, yok hayır bu gülmek değildi, kahkaha atıyordum. Neden yaptığımı anlamamışa benziyordu ama o da gülmeye başladı. Sokağın ortasında anırıyorduk.
Telefonlarımızı kapattık, kimse arasa da ulaşamazdı. Gün boyu beraberdik. Sahilde yürüdük, dondurma yedik, bisiklet kiraladık. Ona hayatımdan bahsettim. Bana hayatından bahsetti. Onun da annesi babası yoktu. Tony, annesi ve babası çok gençken doğmuştu, ailesi onu istememiş. Biz daha genciz çocukla uğraşamayız deyip kaçmışlar. Bir ailenin en fazla bu kadar acımasız olabileceğini düşünmüştüm. Tony'yi büyükannesi büyütmüş. Ailesinden nefret ederek büyümüş, onların resimlerini görmemiş, adlarını bile bilmiyormuş. Ona her baktığımda yaşadığı acıyı gözlerinde görebiliyordum.

O gün ikimizde eve gitmedik parkta uyumuştuk, birbirimize sarılarak. Tabii sabah okulda Lana ve Adrian'a bunu anlatmadım, büyükbabamın arayıp eve gelmem gerektiğini, telefonumun şarjı bitmişti gibi yalanlar söyledim.
Her hafta sonu Tony ile beraberdim. Lana ve Adrian bunu asla öğrenemediler. Ta ki onunla yaşamaya başlayana kadar.

PERFİDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin