2016 / Günümüz
"Senin mert bir adam olduğun söyleniyor" dedi. Yüzü ifadesiz, kaşları çatılıydı. İçinde bulunduğu ortam düşünülünce duruşu şaşırtıcı derecede sakindi. Etrafında, silahlarını kendisine doğrultmuş onca adama rağmen ne bir korku belirtisi vardı yüzünde, ne de duruşu gergindi. Diğerlerinin şaşırdığı ve anlayamadığı bir kendine güvenle karşılarında duruyordu.
"Doğru duymuşsun" dedi yaşlı adam oturduğu sandalyede arkasına yaslanarak. Yanındaki genç adam tetikte, her an öne atak yapacak gibi sandalyesinin ucunda oturuyordu. Sanki babasından en ufak bir işaret alsa doğrudan kızın üstüne atlayacak gibiydi.
"O zaman can hakkımı istiyorum. Bana bir can borcun var. Borcuna karşılık Çakal'ı istiyorum" dedi rahat bir ses tonuyla.
"Ne diyosun lan sen?" dedi genç olanı, yaşlı adamın konuşmasına fırsat vermeden. Öfkeyle ayağa fırlamış, kıza doğru bir adım atmışken yaşlı adam geri durması için elini kaldırıp, başıylada kalktığı yere oturmasını işaret etti.
"Çakal'ın burda olduğunu nereden çıkardın?" dedi.
"Onu senin aldığını biliyorum. Boşuna birbirimizi aptal yerine koymayalım" dedi dudağını bükerek. Yüz ifadesinde bir küçümseme, bir sıkılmışlık vardı. Gereksiz konuşulduğunda biri nasıl sıkılırsa aynı öyle bir yüz ifadesi.
"Haddini bil!" dedi genç olanı sert ve yüksek sesle uyarırcasına.
Genç kız donuk gözlerini bir saniyeliğine genç adama çevirmiş sonra sanki sinek vızıltısı onu ne kadar rahatsız ederse o da o kadar etmiş gibi oralı olmadan yaşlı adama bakmaya devam etmişti. Genç adam sinirden gergin, her an öne atılıp avını parçalayacak bir aslan misali yerinde duramıyordu. Ama babasını da ezip geçemeyeceğinden onun en ufak bir işaretini bekliyordu. Yaşlı adamın bir eli avuç içi açık şekilde masanın üzerinde, diğeri bacak bacak üstüne attığı dizinin üzerinde odadaki herkesin gerginliğinin aksine en az karşısındaki kız kadar sakince oturuyordu yerinde.
"Ne işin var senin Çakal'la?"
"Orası benim bileceğim iş. Sen sözünün eri misin bana onu söyle?"
"Ulan senin o dilini keserim" diye bağırarak genç adam yine yerinden fırladı.
"Yaman!" diye bağırınca babası olduğu yerde çivi gibi mıhlandı ama gözlerinde öfke pırıltıları ateş saçarken, "Baba izin ver şunun dilini koparayım" dedi dişlerinin arasından tıslayarak.
Kızın geldiğinden beri verdiği ilk tepkiydi genç adamın adını duyunca. Birden irkilmiş, ifadesi okunmayan karışık bir yüzle ilk defa genç adama uzun süreli dikkatle bakmıştı. Yavaş yavaş kaşları çatılmış, kendisiyle aynı öfkeli bakışları genç adamın üzerine zehirli ok misali geri fırlatarak,
"Birinin dili kopacak bugün... de o benim ki değil, Çakal'dan sonra senin ki olacak!" dedi ters ters bakarak.
"La havle! Ya sabır!" diye kükredi beriki. Başını sinirle sağa sola oynatıyor, bir yandan da yumruklarını sıkıyordu.
Yaşlı adam eliyle oğluna sakin olmasını işaret edip kıza döndü tekrar.
"E o zaman sana vermeme gerek yok, nasılsa bu gecenin sonunda geberecek" dedi sakin sakin.
"Olmaz! Önce ben hesabımı göreceğim sonra siz ne halt ediyorsanız edersiniz." Deyip alayla dudağının ucunu büküp devam etti "geriye bir şey kalırsa tabii"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUKALEMUN - 1 Çakal Avı - Alaz (Kitap oldu)
General FictionHiç bir aşk böylesine tutkun, böylesine adanmış olmadı... Ne seneler silebildi yakıcı hasretini, ne katlanılmaz acılar bastırabildi yokluğunu... Anlaşma basitti oysa... Yalnızca ona ait bir kız için edilen dualar ve karşılığında sunulacak bir can...