Eshâb-ı Kirâmın büyüklerinden ve Cennetle müjdelenen on kişiden biri. Adı, Abdurrahmân bin Avf bin Abd-i Avf bin Hars bin Zühre bin Kusey'dir. Soyu, yedinci dedesi Kilâb bin Mürre'de Resûlullah efendimiz ile birleşmektedir. Künyesi Ebû Muhammed'dir. İslâmiyetten önce adı Abd-i Amr, bir rivâyette de Abdul-ka'be veya Abdülhâris olup, İslama geldiğinde Peygamber efendimiz tarafından ismi değiştirilip "Abdurrahmân" olmuştur. Babası Avf, Cahiliye devrinde Gamisâ adındaki yerde Fâkih bin Mugîre ve Affân bin Ebi'l-Âs ile beraber Cüzeyme kabilesi tarafından katl edilmiştir. Annesi Şifâ binti Avfdır. Hazreti Ebû Bekir, Osman, Talha ve Zübeyir (radıyallahü anhüm) hazretlerinin anneleri ile birlikte müslüman olmuştu. Kardeşlerinden Esved ve Abdullah da müslüman olmakla şereflenmişlerdir. Birçok defa evlenmiştir. Yedisi kız, yirmibiri erkek olmak üzere yirmisekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocuklarından bazılarının isimleri, Muhammed, İbrâhim, Hameyd, Zeyd, Ebû Seleme, Mus'ab, Süheyl, Osman, Ömer, Misver'dir. Bunlardan İbrâhim, Muhammed, Hameyd ve Zeyd'in annesi Ümmü Gülsüm'dür. Ebû Seleme'nin annesi ise Tümadır'dır. Oğlu İbrâhîm, Resûlullah efendimizle görüşmek şerefine kavuşmuştur.
Hicretten 44 sene önce (m. 580) yılında doğdu ve Hicretten 31 sene sonra (M. 653) Medine'de vefât etti. Hazreti Ebû Bekir'in teşviki ile, O'nun tavsiyesine uyarak en önce îmân edenlerin beşincisidir. Mekke'de iken ticâret yapardı. Hazreti Abdurrahmân İslâmiyeti kabûl edince diğer müslümanlar gibi eziyyet ve işkencelere maruz kaldı. Böylece vatanını terk ile hicrete mecbûr oldu. Habeşistana hicret eden müslümanlarla beraber bu memlekete gitti. Çok geçmeden Peygamber efendimizin Medine-i münevvereye hicretinden sonra Medine'ye gelerek Resûlullaha katıldı.
Hazreti Abdurrahmân bütün harplerde bulundu. Bedir'de kahramanlıkları çok oldu. Hazreti Abdurrahmân bin Avf, Bedir harbinde şahit olduğu bir hadîseyi şöyle anlatıyor: "Bedir'de harp saflarında durup sağıma soluma baktığım zaman Ensâr'dan iki genç delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan en kuvvetli ve vurucu olanı ile bulunmak istedim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzdü sonra bana dönerek: "Ey amca! Ebû Cehil'i tanır mısın?" diye sordu. Ben de: "Evet tanırım" dedim ve "Ey kardeşimin oğlu, Ebû Cehil'i ne yapacaksın?" diye sordum. O da "Bana haber verildiğine göre, Ebû Cehil Resûlullah'a sövermiş. Allah'a yemîn ederim ki onu bir görürsem, öldürünceye veya kendim ölünceye kadar asla ondan ayrılmayacağım." dedi. Bir gencin heyecan halinde söylediği kat'i bu söze doğrusu hayret ettim."
Bu iki gençten diğeri de beni gözden geçirerek diğerinin söylediği gibi söyledi. Bu sırada gözlerim hiç bir tarafa takılmadan ben de Ebû Cehil'i görmüştüm. O, Kureyş" askeri içinde hiç durmadan ileri geri dönüp duruyordu. Ben: "Gençler, öteye beriye telaşla giden şu şahıs, bana o sorup tanımak istediğiniz Ebû Cehil'dir" dedim. Onlar da hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebû Cehil'i öldürünceye kadar kılıç darbesine tuttular. Sonra dönüp Resûlullah'ın huzûruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler. Resûlullah ( aleyhisselâm ): "Ebû Cehil'i hanginiz öldürdü?" diye suâl etti. Bunlardan biri "Ben öldürdüm" dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" deyince. Onlar da: "Hayır silmedik" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, kılıçlarına ne kadar kan bulaştığını ve ne derece derinlikte battığını anlamak için gençlerin kılıçlarını tetkik edip, gözden geçirdi. İltifât ve tebrik ederek: "İkiniz öldürmüşsünüz" buyurdu.
Abdurrahmân bin Avf ( radıyallahü anh ) Uhud'da iki müşrik öldürdü ve yirmibir yerinden yaralandı. Ayağından aldığı bir yaradan hafif topal kaldı. Ayrıca 12 tane dişi kırıldı. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) onu Medine'de Hazreti Saîd bin Rebîi ile kardeş yapmıştı. Hazreti Saîd o kadar iyi kalbli, cömert bir zât idi ki, bütün mal ve servetini Hazreti Abdurrahmân ile paylaşmak istemişti. Fakat Hazreti Abdurrahmân bunu istememiş ve teşekkür ederek, "Azîz kardeşim, Allah sana ve çoluk çocuğuna bereket ihsân etsin, malını çoğaltsın! Sen bana çarşının yolunu göster ben orada biraz alış veriş ile meşgûl olup ihtiyâçlarımı karşılarım." demişti. Peygamberimiz Hazreti Abdurrahmân'ın böyle söylediğini duyunca, O'na hayır duâ etti. Kaynuka çarşısında ticâret yaparak kısa zamanda çok zengin olmuştu. Buyurdu ki: "Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gümüşe rastladığımı görürüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sahabe Efendilerimizin (r.a.) Mübarek Hayatları
SpiritualeSahabe Efendilerimizin (r.a) ve Annelerimizin o güzide hayatları...