Jungkook, Yoongi yaklaşırken gözünü çevirdi. "Beni şatodan çıkardığın için saol. Buna ihtiyacım vardı."
Yoongi ona bakarak ayakta duruyordu. Eğer o, Jungkook'u gruptan uzaklaştırdıysa, asla dönüşü olmayan bir yeri çizgi çiziyordu. Onu yalnız bırakması gerektiğini, şatoya giri götürüp onunla ilgili bütün düşüncelerini kafasından çıkarması gerektiğini biliyordu."Bir daha bu fırsatı yakalayacağımı sanmıyordum." dedi Jungkook, temiz havayı solurken. Gözleri sevgi doluydu.
Yoongi onu ilk gördüğü zamanı hatırladı. Hiç korku belirtisi göstermeden ormanda tek başına zaman geçirişi fevkalade gelmişti.
Yoongi yanına çömeldi. Jungkook'un gözleri kahverengiyi tanımsız bırakıyordu ve içinde onları sürükleyen bir fırtına vardı. Gözlerini çevirdi, yanakları kızardı.
Yoongi çizgiyi çizmeye karar verdi. "Sana bir şey göstermek istiyorum." Elini sundu. Jungkook çekindi. "Bana güvenebilirsin." dedi Yoongi kibarca.
Jungkook onun uzanmış elini tutarak başıyla onayladı. Yoongi onu ayakları üstüne kaldırıp serbest bıraktı. O, adamlarının ağızlarını sıkı tutacağını biliyordu; endişelenmek zorunda oldukları o iki kale nöbetçisiydi, yine de konuşmamalarını sağlamak için daima bir yol vardı.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Jungkook arkasında askerlere doğru göz ucuyla bakarak.
"Sadece biraz yükseleceğiz." Yoongi patika yoldan ayrılıp tepeye çıkan yola girdi.
Yapraklı yolların yerini kaygan kayalar aldı. Yoongi, Jungkook'a elini uzattı ama o yardımı redetti. Ormanın içinde onu yalnız bulduğu zamanı anımsadı ve onun hakkında hiçbir şey bilmediğini fark etti, şu anda herşeyi bilmek istiyordu.
Tepenin zirvesine vardıklarında aradığını buldu.
"Bu.. bir şelale." Jungkook'un soluğu kesildi. Yüzündeki hayretle onun yanında duruyordu.
Karşılarındaki tepede kayalardan büyüyen su yosunlu Çimenlerin filizleri ile yanı sıra çağlıyordu. Su aşağıda ki havuza ulaşana kadar yumuşak, yeşil zeminden kayıyordu.
Yoongi'nin sormak istediği milyonlarca soru vardı ama nereden başlayacağını bilmiyordu. O bir şeyi kendi isteğiyle nadiren yapardı, Jungkook'un delice bakışlarına bakarak düşünmemeye karar verdi.
Botlarını ve çoraplarını yere attı; birinci pelerinini açıp tuniği çıkardı, uzun kollu gömleğini ve pantolonları üstünde kaldı. Koştu ve aşağıdaki suya atladı havuz aslında oldukları derindi.
Soğuk suyla bedeni birleşen Yoongi, kontrol hissini ve beraberinde gelen özgürlüğün duygusunu hoş karşılayarak iki büklüm oldu. Suyun çarpma şiddetini yüzünde hissetti. Bir dakika sonra yüzünde büyük bir gülümseme ile Jungkook yüzeyi kapladı. "İşte bu eğlenceliydi!"
Kıyıya yüzerek Yoongi kendini dışarı çekti. Kıyı kaygan ve hareket etmeyi zorlaştıran yosun kaplı kayalarla doluydu. Jungkook'a yardım etmek için döndü ama kendisini çoktan kıyıya çekiyordu. Jungkook, Yoongi'nin onu ilk gördüğü zamanki gibi görünüyordu; sırılsıklam ve mutlu.
Her ikisinin de yan yana oturması için yeterince büyük ve kuru bir kaya üzerine vuran küçük bir güneş parçası vardı. Yoongi dikkatlice tırmanıp kendini yukarı çekti. Kaya güneş ışığından ısınmıştı, Jungkook elleri dudakları ona katılmanın bir yolunun bulmaya çalışıyormuş gibi dipte ayakta duruyordu.
Yoongi karının üstüne yuvarlanıp kollarını düşürdü. Jungkook ona güçlü bir şekilde tutundu. O da onu kendini çekip serbest bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prince And Commander
FanfictionOn yedi yaşında Jungkook, neredeyse her şeyin yasak olduğu, herhangi birine yanlış şekilde bakmanın ölümle sonuçlanacağı acımasız bir krallığa emanet edilir. Yirmi dokuz yaşındaki YoonGi, ülkede kraldan sonra sözü geçen tek kişi ve Kraliyet Ordusu'n...