Hava serin ve iç ürperticiydi. Çetin iç karartıcı ortamda tek başına yürüyordu. Beyoğlu'na eşiyle geldiği günleri hatırladı. Hafta sonları gezmek için en ideal yer olurdu. Ancak şimdi Galata kulesi bile ona korkutucu görünüyordu. Etrafındaki dükkanlar sessizliğe gömülmüştü.
Çetin, Gamze'nin verdiği adresteydi. Galata kulesinin hemen karşısındaki dükkan. Mini bir bakkaldı. Çetin kırılmış camları gördüğünde yağmalandığından şüphelendi. Gamze içeride miydi?
Yorgun kahverengi gözlerini kısarak içeriye baktı. "Gamze?" diye fısıldadı. Harabeye dönmüş dükkan yanıt vermedi. Serin havada, Çetin'in yüzüne çarpan tek şey rüzgardı. Cam kırıklarına basarak zorla ilerledi ve dükkana girdi.
Küçüktü dükkan. Bisküvi paketleri yerde ezilmişti. Rafların hepsi silinip süpürülmüştü. Çetin umutsuzca başını eğdiği vakit dışarıdan gelen ses ile irkildi. Bir hafta önce, arabada dinlediği radyodaki sese benzer bir sesti. Cızırtılı ve oldukça tiz bir ses. Fısıldaşıyordu birileriyle. Ses gittikçe yaklaştı. Dükkana gelen biri vardı. Çetin saklanabilecek bir yer aradığında artık çok geçti.
İçeriye giren şey, Çetin'in daha önce hiç görmediği bir şeydi. İnsan değildi. Köpek ya da kedi değildi. Gri ten rengine sahipti. Kısa boyluydu, büyük patlak gözleri vardı. Kulakları sivri ve uzundu.
Çetin duraksadı. Gördüğü şey karşısında ne yapacağını bilemedi. Korku muydu onu bu hale sokan yoksa şaşkınlık mıydı? Nefes alması gittikçe zorlaştı. Dükkana girmiş yaratık, koca siyah gözleriyle halen Çetin'e bakıyordu. İnce kolları vardı. Üç parmağıile suratını kaşıdı.
Çetin etrafına bakındı. Yaratık saldırıya geçerse ona karşı bir şey yapmalıydı. Ancak dükkanda ezilmiş bisküvilerden başka bir şey yoktu. Çetin konuşmayı denedi, "Bana..."
Söyleyeceklerini tekrar düşündü. "Zarar verme."
Yaratık anlamsız ifade takındı. Arkasından bir tane daha kendisine benzer yaratık içeriye girdi. Çetin şimdi daha da ürküyordu. Çünkü bu yeni gelen yaratık, diğerinin iki katı uzunluktaydı.
Uzun yaratık eliyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Simsiyah büyük gözlerini hiç kırpmadan Çetin'e odaklamıştı. Kısa olanı dışarıya çıktı. Ardından uzun'da manalı bir bakış atarak dışarıya çıktı. Çetin soluklandı. "Eğer zarar verecek olsalardı" diye düşündü. "Çoktan vermişlerdi."
Yaratıkların arkasından dışarıya çıktı. Nihayet tanıdık yüzler görebiliyordu. İki yaratığın hemen önünde uzun boylu, asker üniformalı adam bekliyordu. Çetin'in içindeki korku şimdi soru işaretlerine dönüşmüştü.
"Neler oluyor?" diye sordu asker üniformalı adama.
Adam tiksindirici bir gülüş attı. "Olan şu, misafirlerimiz senden hoşlandı. Hoşlanmamış olsalardı ölmüştün."
Adam elindeki makineli tüfeği Çetin'e doğru doğrultuyordu. Bu Çetin'in söylediklerini yapması anlamına geliyordu, ya da ölüm anlamına.
Çetin iç sesini sakinleştirdi ve konuşmaya başladı, "Ne olup bittiğinden yemin ederim haberim yok. Sen bir asker misin? Arkandaki şeyler--"
"Maia," dedi adam. "Ama sizler ona uzaylı diyorsunuz."
Çetin ter içinde kalmış alnını sildi. "Peki sen kimsin?" diye sordu eli silahlı adama.
Adam az önce attığı tiksindirici gülüşü tekrar attı. "Bizler Gölgedekileriz."
Okuduğunuz için teşekkürler, bölüm hakkında görüşünüzü bekliyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGEDEKİLER
Mystery / Thriller"...Bir gün uyanıyorsunuz ve o içinde bulunduğunuz dünya yıkılmış. Tüm hayalleriniz tüm hedefleriniz bir çırpıda silinmiş. Sabah sıcacık yatağınızdan uyanan olmayacak. Okula gidemeyeceksiniz. İşe gidemeyeceksiniz. Market alışverişleri yok. Tepedeki...